13.
"CİNSEL DEVRİM"
İkinci Dünya Savaşının sonunda,
Wilhelm Reich, Amerikan okuyucularına ilk yazılarından
bazılarını «Cinsel Devrim» adı altında sunmuş
bulunuyordu (1945). Bu devrimin insanın duygusal, sosyal ve ekonomik
varlığının köklerine uzanan açıklamasında Reich,
kendisini bir radikal olarak gösteriyordu; yani bu kökleri gözden geçiren ve
insanlığın özgürlüğünü oluşturan gerçekleri korkusuzca
sergileyen bir adam.
Reich'a göre, gerçek, insanlara doğal olmayan
yıkıcı cinsel ahlaklılığı empoze ederek
Batı uygarlığının insanları hasta
yapmasıydı. Bununla birlikte, doğal insan
yaşamının işlevlerini binlerce yıllık bir uykudan
uyandıran, çeşitli modern toplumsal ve bilimsel
başkaldırılara teşekkürler. Gelecek cinsel
sağlığı düzeltecek ve ilk olarak tam insan özerkliğini
sağlayacaktır.
Reich, insan mutluluğunu ilgilendiren
konularda iç kuşkuya yer bırakmadı. Derin politik
değişimler bekledi ve nitekim, «devrim» üzerine konuştuğu
zaman bütünüyle bunu kastediyordu. Bu bakımdan daha önceki yazarların
geleneğini izledi. Aslında, ondan önce uzun zamandır cinsel
özgürlük için mücadele edenler kendilerini isyancı ve devrimciler olarak
tanıtmışlardı. Amerikan feminist hareketi de hiçbir zaman
bu tür terimler kullanmada bir çekingenlik göstermedi. Örneğin, Birinci
Dünya Savaşı sırasında, Marga-ret Sanger, Kadın
İsyanı adında bir dergi yayınladı. 1868'in
başlarında da Elizabeth Cady Stanton ve Susan B. Anthony de
kadınların oy kullanma hakkı için mücadele eden Devrim adında
bir gazete yayınlamışlardı. Gerçekte, 1776 Amerikan
bağımsızlığının doğuşunda, Abigail
Adams, ABD'nin ikinci cumhurbaşkanı olan kocası John
Adams'ı, politik haklar verilmedikçe
kadınların isyan edebileceğini
açıklayarak tehdit etmişti. (Ayrıntılar için «Erkeğin
ve Kadının Toplumsal Rolleri», «Kadınların
Özgürleşimi»ne bakınız.)
Bu kısa açıklama cinsel devrimin öyle
ansızın ortaya çıkmadığı ayrı bir fenomen
olmadığını, özellikle 18. yüzyılda İngiltere'de
başgösteren Sanayi Devrimi ve Amerika ve Avrupa'da sonuçlanan politik
devrimler gibi modern çağların başka birçok devrimleriyle
ilişkili olduğunu bize hatırlatmak açısından yeterli
olabilir. Gerçi Amerikan Devrimi cinsel özgürlükle henüz açık olarak
ilgilenmiyor, hatta kadınların özgürleşiminin
tartışılması başarılı olamıyorsa da,
bunlara karşın, insan mutluluğunun sağlanması için
doğal insan hakkını açıklayarak daha sonraki
değişimler için yapılacak esas çalışmalara yol
gösteriyordu.
1789 Fransız Devrimi, doğrudan birçok
cinsel soruna hitap etti ve en iyi itkileri bir süre sonra boşa giderken,
cezai seks yasalarının, kilisenin etkisinden kurtulmasını
sağladı.
19. yüzyıl Fransa ve Almanyasında
modernleşme sürecine hız kazandırmak ve kişi
haklarını genişletmek için birkaç yeni «küçük» devrimin
gerçekleşmesi için uğraşıldı, ancak bunlar başarılı
olamadı. Bastına evlilikler, aile hukukları ve oy kullanma
hakkının inkârı, beraberinde kadınların «yerinde»
kalmalarına yol açtı. Edebi sansür, özgür fikirlerin
akışına engel oldu ve herkesi cinsel bakımdan bilgisiz
bıraktı. Her şeye karşın, prezervatif üretimi büyük
ölçüde gerçekleştiği zaman, birçok erkek ve kadın, ailelerinin
büyüklüğünü planlamaya başladı ve böylece «bir gebelikten
korunma devrimi» yaşandı. Sonuç olarak, bunlar devlet tarafından
tanınmadan kalmış olsa bile, en azından cinsel
bakımdan kendi kendine karar verebilmek için bazı ölçüler
kazandılar. Bununla birlikte, nihayet, geleneksel ideoloji ile pratik
gerçek arasındaki uçurum o denli genişledi ki, artık
çarpıcı bir yeniden düzenleme kaçınılmaz görünüyordu. Bu
yenidene düzenlemeye eskinin katı politik düzeninin çöküşünü ilan
eden Birinci Dünya Savaşı neden oldu. 1917'de, Rusya'da devrim
başladığı zaman, devrim programında
kadınların ve evrensel cinsel özgürlük için eşit haklardan söz
ediliyordu. Böylece ilk olarak «cinsel bir devrim» bir devletin resmi
politikası oluyordu.
Ne yazık ki, Reich kitabında
tanımladığı gibi, birkaç yıl sonra Rus Devrimi,
yapılan cinsel baskılarla, özgürlükçü amaçlarından
sapıyordu. Tepkisel yasalar yeniden yerleştiriliyor ve bir süre sonra,
birçok başka haklarla birlikte, serbest olan cinsel içerikli haklar
ortadan kalkıyordu. Reich, bu gözleminden bir sosyal sınıftan
başka bir sosyal sınıfa salt güç dönüşümünün yeterli
olmadığını ve çok daha derin bir dönüşümün
gerektiği sonucunu çıkardı. Gerçekte, Reich böyle bir
dönüşümün daha şimdiden ABD'de ve başka
aydınlanmış Batı demokrasilerinde pekâlâ yoluna
girdiğini hissetti. Bu yüzden, zenginlik ya da yoksulluk, komünizm ya da
kapitalizm artık bir sorun olmaktan çıkıyor, ancak basit olarak
bir kişisel özerklik, bir «kendi kendini yönetme»nin karekter yapısı
bir sorun olarak ortaya çıkıyordu. Bu tüm doğal bilimlerin
yardımıyla varolan politik sistemlerin zorluklarını
gözö-nüne alarak gerçekleştirilmesi gereken bir idealdi.
Kendi kendini yönetim, özerk kişiler, esasen
bir burjuva idealidir. Bu ideal, modern Batı orta
sınıflarının umutları ve ilgilerini yansıtan
insan varlığının bir modelidir ve geçmişin
orta-sınıf devrimleri için her zaman itici bir güç
sağlamıştır. Bununla birlikte, artık toplumumuzda
yaşanan politik devrimlerin bu örneği izlemediği görülüyor.
Örneğin Rus, Çin ve Küba devrimleri burjuvazinin sonuna hizmet
etmediği gibi bireyselliğe karşı da pek az sabır
gösterdi.
Bu yüzden, onların aynı zamanda cinsel
özgürlükte bir artış sağlamayı başaramamaları da
pek şaşırtıcı gelmiyor. Üstelik, bu ülkeler
kazanılmış bazı özgürlüklerin bile üstüne bir çizgi
çektiler. (Çoğu başka Katolik ülkeler gibi iyi bir örnek
oluşturan Küba, Fransız Devrimi ve onu izleyen Napolyon-cu
reformların sonucu olarak oğlancılık yasalarını
ortadan kaldırmıştır. Ancak sosyalist devrimden hemen sonra
Küba bir kez daha homoseksüellere baskı yapmaya başladı.)
Aynı nedenle, kişi özgürlükleriyle
ilgilenen Batının kapitalist, burjuva toplumunda, cinsel devrim devam
ediyor. Cinsel bakımdan kendi-kendine karar verebilme hakkı her
zamanki gibi önemli olarak değerlendiriliyor ve gerçekte, çeşitli
cinsel özgürlük grupları bu durumun daha da genişlemesi için
sıkı bir biçimde çalışıyorlar. ABD'de bir Eşit
Haklar İçin Değişiklik, düşüğün resmen kabul edilmesi,
oğlancılık, fahişelik ve müstehcenlik yasalarının
kaldırılması ve homoseksüellere karşı
ayrımcı tutumun sona ermesi mücadelesi belki de günümüzdeki en iyi
örneklerdir. Aynı zamanda, giderek artan sayıda insan daha
şimdiden kabul edilen cinsel haklarla belirli bir avantaj
sağlamış bulunuyor. Böylece, cinsel özgürleşim hareketi
hâlâ güç kazanmaya devam ediyor.
Bununla birlikte, bazı çağdaş
gözlemciler bu hareketin burjuva devriminin ya da herhangi bir devrimin bir
parçası olduğuna inanmıyorlar. Yerine, onlar kesintiler ve
çarpıcı değişimlerin görülmediği tedrici bir
gelişmeden, bir doğal evrimden söz etmeyi tercih ediyorlar. Bu
görüşü desteklemek için, onlar kur yapma ve evli eşlerin devam
etmesi, birçok geleneksel ahlak değerlerinin kalımı ve oldukça muhafazakâr
ortalama erkek ve kadınların varlığına dikkat
çekiyorlar. Evrimciler bize daha başka, evlilik öncesi ve
evli-likdışı seks, gebelikten korunma, düşük, homoseksüel
davranış, fahişelik ve «pornografide hiçbir şeyin yeni
olmadığını hatırlatıyorlar. Gerçekte, bu
normların çiğnenmesi şimdi bizim aramızda görüldüğü
kadar atalarımız arasında da yaygın olmuş olabilir.
Geçmiş dönemle ilgili güvenilir istatistiki veriler
sağlanamadığından, herhangi bir devrimci değişime
sahip olduğumuzu, gerçekte böyle bir değişimin olup
olmadığını öğrenecek bir yolumuz yok. Cinsel törelerin
değişiminde hakim izlenim herhangi bir
sınırlılığın yitimini göstermeyebilir, ancak
sadece daha büyük bir içtenlik durumu değiştirebilir.
Bu varsayımda açık olarak bazı
değerler yatar. Genel olarak konuşursak, insanlar cinsel gereksinimleri
hakkında eskiden olduklarından daha az ikiyüzlüdür. Nitekim, eskiden
üstü örtülü kalan ya da inkâr edilen davranışları da bugün daha
açık bir biçimde tartışılabilmektedir. Bu, ardından,
geçmişi idealize eden tabloda bir yanlış anlayışa yol
açabilir. Bununla birlikte, geçmişte gerçek durumda
atalarımızın da bizim gibi davrandıklarını
varsaysak bile, yine bir önemli fark kalır: Onlar geleneksel cinsel
standartları çiğnedikleri zaman, suçlanmaya katlanmak
durumundaydılar çoğunlukla. Geleneği ihlal ettiklerini
açıklamadılar ya da yaptıklarını bir hak olarak talep
etmediler. Biz bugün kendimiz için «daha rahat» kuralları
yerleştirmeye yetkili hissederken, atalarımızsa onları
ortadan kaldırmaya yardım edemediler-se bile kuralları kabul
ettiler.
Tutumdaki bu değişim bir devrime
varmaktan başka bir şey değildir. Eskinin geleneklerini
körcesine izlemek yerine, biz şimdi kendimiz için uygun olan cinsel
etkinliğe karar veriyoruz. Bu yüzden, açık olan davranışlarımız
aynı kalsa bile, bu davranışlar şimdi farklı bir anlam
kazanmış bulunuyor. Cinsel ahlaklılığımız
üzerine hiçbir şeyin edebi ve kutsal olmadığını,
alternatiflerin varolduğunu öğrendik. Artık tabuların üstü
örtülü kalmasına ya da yargılarımızın gözardı
edilmesine boyun eğmiyoruz. Kısacası, geleneklerimizin
meşruluğundan kuşkulanır olduk.
En azından bu anlamda, bir «cinsel devrim»den
söz etmek tamamen yerinde olur. Anlamlı sosyal değişimlerin
yalnızca insanların yaptıklarını
değiştirdikleri zaman olmayacağını hatırlamamız
gerekir. Onların sosyal değişim hakkında düşündükleri
yolu değiştirmeleri de yeterli olabilir. Önceden varolmayan ahlaksal
seçmeleri gelişmesi, farklı davranışların
savunulabilir olması yeterli olabilir. Kabul ediliyormuş
göründüğü sürece eski cinsel standartlar çürütülemez görünmektedir.
Bununla birlikte, bugün her türde radikal değişimler önceleri
eleştirici olmayan birçok erkek ve kadını ikna edici olabilir,
hatta yeni şeyler akıllarına yatabilir. Böylece geçmiş ve
günümüz geleceğe yol gösterecek güvenilir rehberler olmaktan çıkarlar.
Kuşkularla kesinlikler, bilimsel hipotezlerle dinsel dogmalar yer
değiştirmektedir. Aynı zamanda, tercihlerimiz ve
sorumluluklarımız da artmaktadır. Büyük heyecan duyacak kadar
büyük neşe içinde olmanın nedeni vardır. Seks alanında,
yaşamın öteki alanlarında olduğu gibi, gerçekte bir
şeylerin olması olasılığı beliriyor.
Açıktır ki, bunun gibi bir giriş
metni Cinsel Devrimi tüm görünümleriyle kapsayamaz. Bu nedenle,
aşağıdaki safyalar bugün özel bir dikkat çeken şu üç sorunu
tartışacaktır yalnızca: Seks araştırması,
seks eğitimi ve yaratılan yeni, duyarlı seks
standartlarının zorluğu. Daha derin bir çalışma için,
bu bölümün ve kitabın sonundaki bibliyografyaya başvurulması
önerilir.
SEKS ARAŞTIRMALARI
Cinsel işlev ve davranış üzerine
çalışmaların tarihi çok eski zamanlara değin uzanır,
örneğin, Platon ve Aristo gibi Yunan filozofları,
homoseksüelliğin yararları ve nedenlerini
tartışmış ve Hipokrat gibi hekimler de insan üremesi
üzerine önemli gerçekler ortaya koymuşlardır. Gebelikten korunma
üzerine ilk tezi yazan Soranus ve ilk yerinde cinsel teoriyi geliştiren
Galen gibi hekimler de Romalılar devrinde görülmüştür. Roma
İmparatorluğunun çöküşünden sonra, galip kuzeyli barbarlar eski
bilgilerin pek çoğunu kaybetmişler, ancak bu bilgilerin
bazıları Ortadoğu ve Afrika'da İslâm hekimleri
tarafından korunmuş, hatta bu hekimler sayesinde hekimlik bilgileri
Ortaçağ İspanya ve kalyasında yeniden boy göstermeye
başlamıştır. Sonuç olarak, Ortaçağların sonu
birkaç Avrupa ülkesinde modern deneysel bilimin doğuşuna sahne
olmuştur. Rönesans bilgin ve sanatçıları, insan vücuduna
öncekinden daha büyük bir ilgi göstermiş ve onu daha
ayrıntılı olarak incelemeye koyulmuşlardır. Bu dönemi
yansıtmak amacıyla sadece Leonardo da Vinci'nin çeşitli kesin
cinsel tepkileri, birleşme, dölütsel gelişim ve başka
konuları defterinde çizdiğini belirtmek yeterli olur. Bu çizgiler
artık Leonardo da Vinci'nin eski otoritelerin bilgilerine
güvenmediğini, aynı zamanda kendi anatomik çalışmalarına
dayanarak oluşturduğu yalnızca doğrudan gözlemleri
yansıtabiliyordu. Bu çalışma sonraları Fallopius, Bartholin
ve Graaf gibi kadavraları inceleyerek, iç cinsel organların daha iyi
anlaşılmasına hizmet eden ünlü anatomistlerce daha ileri
noktalara ulaştırıldı. (Bkz. «Kadın Cinsel
Organları»)
Doğal olarak 16 ve 17. yüzyılda anatomik
bilgideki bu gelişme, doktorların hastalarını daha etkin
bir biçimde tedavi etmesini, hatta onların belli üreme sorunlarına
yardım etmesini sağlayan büyük tıbbi değerden
kaynaklanıyordu. Ne yazık ki, 18. yüzyılda, tıp
mesleği büyük bir gerileme gösterdi ve mastürbasyonun
sağlığı tehlikeye düşüreceği iddiaları gibi
«keşifler» ileri sürülmeye başladı. Aslında, Galen gibi
eski hekimler mastürbasyonun bazen zorunlu ve sağlık için iyi
olduğuna inandırmışlar ve düşüncelerini de boşaltılmayan
meninin zehirli olabildiği teziyle savunmuşlardı. Şimdi,
«aydınlanmış» tıp düzenli meni yitiminin vücudu
zayıflatacağını ve aslında öldürücü olabileceğini
açıklayarak modern bir hastalığa eski bir tedavi
uygulamasına geri dönüş yapıyordu. (Bkz. «Kendi Kendini
Uyarım»)
Mastürbasyona karşı bu tıbbi
kampanyanın, liberal filozofların Hıristiya-lığın
seksle ilgili çileci görüşlerini çürütmeye başladığı
ve çeşitli kâşiflerin, dünyanın uzak kesimlerinde yaşayan
«Soylu Vahşilerin» cinsel bakımdan yasaklanmamış bir
anlayış içinde bulundukları haberleriyle ülkelerine döndükleri
zaman, meydana çıkması ilginçtir.
Fransız Kaptan Bougainville ve İngiliz
Kaptan Cook, Tahiti ve öteki Pasifik adalarına yaptığı
gezilerde duyarlı ve mutlu insanlarla karşılaştılar ve
bu keşifleri Avrupa'da cinsel standartlar üzerine ciddi kuşkular
getirdi. Volta-ire ve Diderot gibi yazarlar, eleştirilerinde bu
standartların insancıl olmadığını belirttiler ve
Fransız Devrimi sonuç olarak resmi reformlar ve daha büyük cinsel özgürlük
taleplerini yükseltti. İngiltere'de sekste üremeye ağırlık
veren geleneksel görüşte dindar, ancak her şeye karşın
pragmatist Tho-mas R. Malthus'un Nüfus Teorisi adlı denemesi ciddi
gedikler açtı. Malt-hus, nüfustaki artışın er ya da geç
dünya gıda rezervlerini geçeceği kehanetinde bulunuyordu bu ünlü
kitabında. Bu hastalığı tersine çevirmek için, Malthus,
kendi-kendini sınırlama ve geç evliliği savundu. Bununla
birlikte, bu tür ölçüler bir süre sonra gebelikten korunmanın
yaygınlaşmasına yol açan daha cüretkâr ruhlar tarafından
uygun görülmedi. Belki bu çabaların en önemlisi Felsefenin Ürünleri ya
da Genç Evli, ya da Genç Evlilerin Gizli
Arkadaşlığı adlı kitabında Amerikalı
hekim Charles Knowlton tarafından gösterildi (1832). Üzünç ve hatta ahlakçı
bir tonda yazılmış olmasına karşın, bu kitap,
Soranus'un çağından bu yana, gebelikten korunma yön
İLK SEKS ARAŞTIRMASI
Ortaçağlarda eski tıbbi
ve cinsel bilgilerin çoğu, aynı zamanda bazıları
kendilerine ait yeni teorileriyle İslâm hekimleri tarafından korundu
ve geliştirildi. Daha sonra Rönesans Avrupasın-da bu bilgilerden
destek alan sanatçılar ve bilginler sistematik anatomik
araştırmaya giriştiler.
Leonardo da Vinci'nin not
defterinden alınan bu iki sayfadan (soldaki) birleşme ve
(sağdaki) dölût gelişimi üzerine anatomik çalışmaları
gösteriyor.
temlerinin en kapsamlı tanımını
ortaya koyuyordu. Bungnla birlikte, onun bilime yakışır
yararlarına karşın, otoriteler bundan hoşnut kalmadı
ve Knowl-ton para cezasına çarptırılıp hapse
atıldı.
Ötekiler arasında, bu örnek, kurulu güçlerin
tavır almak için tetikte olduklarına iyi bir işaret oluyordu.
Batı kiliseleri ve yönetimleri, seks araştırmalarının
ilerlemesiyle ilgilenmiyor ve herhangi bir araştırmanın
sonuçlarının halka duyurulmasını da istemiyorlardı.
Sonraki birkaç on yıl bu işaretlerin anlaşılmakta
olduğunu gösterdi. Birçok araştırmacı bizzat kendilerine
karşı oldukça hoşgörüsüz davranıp statükoyu savunarak bir
uyum içine girdiler. Ancak bu arada psikiyatri yeni bir tıbbi disiplin
olarak meydana çıkıverdi. Psikiyatristler, kendini kötüye kullanmak
tutumlarına karşı cephe alıp bunun nedenleri ve
sonuçları hakkında daha fantastik teoriler geliştirdiler.
Fransız psikiyatristleri, Morel, Magnan ve Charcot, «çürüme» dedikleri
cinsel «sapıklıklar» üreten, uygun olmayan cinsel davranışa
yüklenerek eski ahlaklılığı güçlendirdiler. Rus, Alman ve
Avusturyalı doktorlar, cinsel normlardan tüm cinsel
sapkınlıkların çıkmasından sorumlu olan «cinsel
psikopatoloji» kavramını geliştirdiler. Sonuç olarak, 1886'da
Viyanalı psikiyatrist Ric-hard von Krafft Ebing -Psychopathia Sexualis-
adlı kitabında bu sapkınlıkları listeleyip
sınıflandırdı. Kitabın adından da
çıkarılacağı gibi, sıradan okuyucuya
anlaşılmaz gelsin diye, metnin geniş bir parçasını
Latince yazdı. (Ayrıntılar için, bkz. «Uyumculuk ve
Sapkınlık», «Sağlık - Hastalık»)
Yüzyılımızın başına
değin, daha eleştirel bir tutum yer edinemedi kendisine. Tam bu
sırada Sigmund Freud ortaya çıkarak çürüme kavramını
safdı-şı etti ve «anormal» cinsel davranışın
travmatik çocukluk deneyimlerinin sonucu olarak ortaya
çıktığını açıkladı. Aynı zamanda,
modern uygarlığın keskin ve övücü olmayan bir çözümlemesinin
yapılmasını önerdi. Daha pratik araştırmalar, cinsel
davranış üzerine hacimli ve yeni bir akademik disipline zemin
oluşturan «Sexualwissen-schaft» (seks bilim ya da seksoloji)
çalışmaları, Havelock Ellis, lwan Bloch ve Magnus Hirschfeld
tarafından yapıldı. Bu tür çalışma daha sonra Kinsey,
Masters ve Johnson gibi Amerikalı bili-madamlarınca sürdürüldü.
Başka bir önemli araştırma çabası zührevi
hastalıklarla ilgiliydi. 1906'da Vasserman ünlü frengi testini
geliştirdi ve 1919'da Ehrlich ve Hata, onun ilk başarılı
tedavisini gerçekleştirdi. 1928'de penisilinin keşfi (Fleming
tarafından) günümüzde de uygulanan etkin tedavinin yolunu
hazırladı.
Birinci Dünya Savaşı varolan ahlaksal
düzenin sarsılmasına yol açtı ve bu da cinsel özgürlükte büyük
bir artışın görülmesine öncülük etti. Kadınlar daha özgür
oldu ve aşırı sınırlayıcı geleneksel cinsel
rollerini yadsıdılar. Onlar ve cinsel bakımdan ezilen gruplar,
seks üzerine karşı-kültürel çalışmalar yapan
antropologların çalışmalarında yeni tartışmalar
buldular.
Pasifikliler ahlaksal bir ders için bir kez daha
materyal sağlıyordu. 1920'ler ve 1930'larda Bronislaw Malinowski ve
Margaret Mead, Trobrian-derler, Samoalılar ve başka «ilkeller»
üzerine çalışmalar yapıp ne Batının cinsel
davranış üzerine getirdikleri ideallerin, ne de bizim erkeksilik ve
kadınsılık kavramlarımızın evrensel olduğunu
doğruladılar. Bu çalışmalar daha büyük cinsel hoşgörü
gereksiniminin ahlaksal çürümeye götürmediğini gösterdi. 1951'de Clellan
S. Ford ve Frank A. Beach, Cinsel Davranış Örnekleri adlı
kitabında çok geniş bir antropolojik bilgiyi özetlediler ve
öncekilerle aynı sonuca vardılar.
Bugün, seks araştırmaları
sayısız cephelerde devam ediyor ve giderek daha çok kabul de görüyor.
Bazen aşırı ciddiye alındığı ya da
aşırı beklentilerle üzerine çullanıldığı
oluyor, örneğin, pek çok sade vatandaş, modern seks
araştırmasının tümüyle yeni insan görüşleri
ürettiğine inanıyor. Bununla birlikte bu kısmen doğrudur.
Aslında, Freud'un büyük devrimci keşifleri (bebek cinselliği),
Kinsey'in (gençlerin yüksek cinsel hevesliliği ve eşcinsel davranışların
geniş bir biçimde görülmesi), Masters ve Johnson'un (kadınların
üst orgazmsal potansiyeli) bulguları daha eski ve Ortaçağlarda da
bilinmekteydi. Bu bilgi yalnızca son birkaç yüzyıl içinde
bastırıldı, o da sadece sanayileşmiş Batıda. Nitekim,
birçok durumlarda modern seks araştırmacılarımız
sadece bazı çok eski gerçekleri gözden geçirdiler.
Bu açıklama, son yıllarda yapılan
araştırmaların kendisini azaltmış olmuyor, tersine
buradan bazı tarihsel perspektiflerin onları daha yararlı hale
getirebileceği gerçeği belirtilmiş oluyor.
Aşağıdaki sayfalar birkaç kalburüstü
araştırmacının çalışmalarını
kısaca tanıtarak böyle bir girişimde bulunuyor. Bölümün sonunda
günümüzdeki ilgiye ve olası gelişmelere değiniliyor.
SEKS ARAŞTIRMASININ ÖNCÜLERİ
Modern dar anlamda özgün seks
araştırmasının kökleri 19. yüzyıla inmektedir. Bu
araştırma birkaç Batı ülkesinde çok farklı yöntemler
kullanan, farklı zeminlerde bulunan erkek ve kadınlar tarafından
başlatıldı. Bu öncülerin çoğunun araştırmayı
herkesin kabul etmesi için uzun ve zor bir uğraş vermesi gerekti.
Hatta bazıları yakın çevrelerindeki insanların
uzaklaştıklarını, halkın kendileriyle
ilişkilerini kestiklerini ya da hükümetleri tarafından dava konusu
edildiklerini gördüler. Her şeye karşın, sonuçta, onların
çalışmaları yararlılığını gösterdi ve
bugün gelişmesini sürdüren bilimsel cinsel bilginin temeli, genel olarak
tanınmış bulunuyor.
Kitabımızın konumu, bu alanda
çalışma yapan bilimadamlarının yalnızca kalburüstü
olanlarının tanıtılmasına izin veriyor. Kısa ve
eksik olmakla birlikte, bu liste belki seks araştırmasının
tarihine ve sorunlarına bir göz atmamızı sağlayabilir.
Sigmund Freud (1856-1939)
Avusturyalı hekim ve psikoanalitik teorinin
kurucusu olan S. Freud, kariyerine, birçok isterik hastasını tedavi
etmek zorunda kaldığı Viyana'da başladı. Bunlar
bazı «imkânsız» bedensel işlevsizliklerden şikayetçi olan
insanlardı. Yani, tüm standart testlere göre
sağlıklıydılar ve işlevlerini normal olarak
yapabilmekteydiler. Bu tür hastaları uzun zaman yakından inceleyen
Freud, onların bilinçsiz cinsel çatışmaların neden
olduğu gizemli yetersizliklerini bulguladı. Bu ve başka
bulgular, Freud'u terapinin psikoana-liz olarak adlandırılan biçimine
götürdü. (Psikoanaliz, Grekçe «ruh ya da aklın gözden geçirilmesi»
anlamına geliyor.) Psikoanaliz, hastanın sorunlarının gizli
kaynaklarını kendilerinin «özgür yardımıyla» analiste
yavaş yavaş açıklamasından başka bir şey
değildi. Bunların en önemli olanını hasta kendinde
saklıyordu. Bir kez çatışma su yüzüne çıkıyordu ve
hasta böylece bilinçlenmiş oluyordu, artık sorun akılcı bir
biçimde ele alınabilirdi. Böylece, daha sonra hasta da tedavi ediliyordu.
Kitabımızın
sınırları, burada büyük ölçüde yaygınlaşan ve
yüzyıllardır gözden geçirilegelen psikoanalitik kuramının
ayrıntılı tartışmasına girmemizi engelliyor.
Freud'un yapıtlarının İngilizce basımı toplam 24
ciltten oluşmaktadır. Onun oldukça yüksek bilgili ve
karmaşık düşüncesini yaygınlaştırmak bugüne
herhangi bir girişim, kuşkulanılır ve bir iş olarak
kalıyor. Her şeye karşın en azından Freud'un kuramından
bazı görüşler, kitabımızın bir bölümünde kısaca
özetleniyor (Bkz. «Cinsel Davranışa Giriş»).
Freud, gerçekten çok geniş alanlarda
eğitim görmüş bir insan, önde gelen bir düzyazı ustası ve
uzlaşmaz bir düşünürdü. Bu nitelikler hiç kuşkusuz onun başarılarını
ve uluslararası ününü artırmıştır.
Başlangıçta Freud'un kuramı hiç de iyi bir kabul görmedi. O
genel önemi sekse ve özellikle bir tartışma
fırtınasına neden olan ve onu meslektaşları
arasında hemen hemen dışlanmış bir insan yapan,
çocukların cinselliğini yeniden bulgula-masaydı, Viyana
Üniversitesinde önce okutman, daha sonra da profesör oldu ama ona hiçbir zaman
bir kürsü verilmedi. Bununla birlikte, onun tıbbi pratiği,
konferansları ve büyük kitapları olan Rüyaların Yorumu (1900),
Cinsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme (1905) (Yaymevimizce
bu kitap Cinsiyet Üzerine adı altında yayınlandı), Totem ve Tabu (1913) ve Zevk
İlkesinin Ötesinde (1919), ona geniş bir okuyucu grubu
sağladı. Dahası, çevresinde birkaç genç ve parlak taraftar
toplayabiliyordu. Yıllar sonra Freud, eski öğrencilerinden
bazılarının kendi psikoanalitik okullarını
kurmasına karşın, psikoanalitik hareketin tüm Avrupa'da
yayıldığını görmenin tadına vardı. Bununla
birlikte, yaşamının sonuna doğru
çalışmasının çoğunun boşa gittiğini görüyordu.
Nazi Almanyasında psikoanaliz, Yahudi bilimi olarak
yasadışı ilan ediliyor. Freud'un kitapları alanlarda
yakılıyor, izdeşleri hakkında davalar açılıyordu.
Sonuç olarak, 1938'de Hitler Avus-
turya'ya saldırdığı zaman,
Freud da, sonraki yıllarda kanserden öldüğü İngiltere'ye sürgüne
gitmekten başka bir çıkar yol bulamadı. Ölümünden sonra da,
Freud'un etkisi özellikle Amerika'da gelişmeye devam etti.
Her ne kadar onun görüşlerine meydan okunup
bazı savlarının gerçekte yanlış olduğu ileri
sürülmüşse de, bir bütün olarak çalışması Batı
entelektüel tarihinde görkemli bir başarı gibi ayakta duruyor.
İffettik taslama ve ikiyüzlülüğün görüldüğü bir çağda,
Freud cinsel konulara tümüyle bilimsel bir yaklaşım gösterdi. Cinsel
davranışı açıkça ve ölçülü bir üslupla
tartışarak, onun elverişli bir çalışma konusu
olmasına yardım etti. Aynı zamanda cinsellik kavramını
genişletti ve böylece daha sonraki önemli araştırmalar için bir
temel kurmuş oldu.
Havelock Ellis (1859 - 1939)
Bir İngiliz bilgini ve denemecisi olan Henry
Havelock Ellis, yaşamının başlarındayken cinsel
sorunlara bilimsel bir yaklaşım içinde eğildi. Ellis, tıp
öğrenimi gördü ve diploma aldı, ancak hiçbir zaman düzenli olarak bu
alanda çalışma yapmadı. Kendini yazmaya verdi ve yıllarca
insan cinselliğinin daha iyi anlaşılması üzerine önemli
katkılarda bulundu. En ünlü çalışması, 1896 ile 1928
yılları arasında 7 cilt halinde basılan Seks Psikolojisi
Üzerine Çalışmalaradır. İlk cildi
yayımlandığı zaman müstehcenlikle suçlanıp, yasa önüne
çıkarıldı. Suçlanan bir kitap satıcısı,
çalışmanın bilimsel değerine dikkat çekti, ancak
yargıç bunun bir bahane olmaktan öteye gitmediğini söyleyerek
çalışmanın bilimselliğini reddetti ve «iğrenç bir yayını»
satmak amacı taşıdığına karar verdi. Bu
yargısal tutumun sonucu olarak çalışmanın tümü 1935'e
değin kamuoyu önüne çıkarılmadı. Yalnızca tıp
mesleğinden olanların okumasına izin verildi.
Her şeye karşın, yazarın ünü ve
etkisi Avrupa'da ve Amerika'da hızla büyüdü. Havelock Ellis, bulduğu
birkaç terim ve deyimi benimseyen Fre-ud'la yazıştı, bu arada
cinsel devrim hareketinde etkin bir rol oynuyordu. Ellis, kadınların
özgürleşiminin ve genel seks eğitiminin ilk öncülerinden biriydi.
lwan Bloch (1827-1922)
Berlin'de hekim olarak çalışan lwan
Bloch'un özel ilgisi zührevi hastalıklar üzerine idi. Bu alandaki
araştırması, bir süre sonra onun yaygın bir biçimde
tanınmasını sağladı. Bloch, cinsel konular üzerine
yoğun bir biçimde yazılar yazdı ve cinsel devrim hareketinde
etkinlik gösterdi. İki büyük çalışmasından biri olan Günümüzde
Cinsel Yaşam (Das Sexualleben UnsererZeit) 1907'de
yayınlandı. Yarım kalan Cinsel Bilimler El
Kitabı'nın yayımı, 1912'den 1925'e kadar sürdü. Block,
kendi çapında bir bilim adamı olarak ilk kez seksoloji kavramını
(sexualxissenschaft) önerdi ve geliştirdi.
Magnus Hirschfeld (1868 -1935)
Alman hekimi olan Magnus Hirschfeld, ilk olarak
Berlin'de pratisyen hekimlik yaptı ve daha sonra da «Psikolojik Cinsel
Düzensizlikler» üzerine yoğunlaştı. Tıbbi deneyimi ve kendi
bilimsel araştırmasıyla eşcinsellerin psikolojik ve
toplumsal sorunlarını yakından izlemeye başladı ve bir
süre onların karşılaştığı resmi
baskının haksız, akla aykırı ve
insanlıkdışı olduğu sonucuna ulaştı.
Hirschfeld, 1877'de eşcinsellik üzerine
bilimsel çalışmalar için Bilimsel - İnsancıl Komiteyi
kurdu. Komite, bütün eşcinsellere tek tek yardım etmeye girişti.
Hirschfeld, bilimsel ve insancıl çalışmalarının bir
parçası olarak, eşcinsellik ve başka konularda herkesi
olduğu kadar meslekten olanları da eğitmeye yönelik, bir
«yıllık» hazırlamaya başladı. Bu bilimsel
çalışmaya birçok önemli yazar yıllarca katkıda bulundu.
Bütün ciltlerde işlenen sürekli bir konu, Almanya'da anti-homoseksüel
yasaların kabul edilmesi mücadelesidir.
1908'de Hirschfeld seksoloji üzerine ilk
günlüğünü yayınladı ve 1913'de de lwan Bloch ve başka
bilimadamlarıyla birlikte ilk seksoloji derneğini kurdu. Birinci
Dünya Savaşından sonra Hirschfeld, ilk Seks Bilimleri Enstitüsünü
kurdu. Enstitü, 1919 yılında yeni Demokratik Alman yönetimine
devredildi. Bu enstitü, laboratuvarları, cinsel materyallerden oluşan
geniş koleksiyonlar ve bir araştırma kütüphanesini de
kapsıyordu. Ek olarak bir danışma bürosu vardı ve genel
konularda herkese açıktı. Yoksul hastalara da parasız hizmet
veriliyordu.
1921'de Hirschfeld, Berlin'de Cinsel Reformlar için
uluslararası bir kongre düzenledi. 7 yıl sonra bu, Dünya Cinsel
Reformlar Birliği'ne dönüştü. Bu birliğin üyeleri ve
destekleyicileri arasında Havelock Ellis, August Forel, Bertrand Russell,
Yargıç Ben Lindsey ve daha birçok seks reformcusu yer alıyordu.
Hirschfeld'in yapıtları içinde en
önemlisi Transvestitler'dir. (Bu terimi 1910da buldu.) Erkek ve
Kadında Eşcinsellik (1914), Cinsel Patoloji, 3 cilt (1916
-1920) ve Cinsel Bilgi; 5 Cilt (1926 -1930). Ayrıca Hirschfeld
cinsel reform ve eğitime değinen birkaç (sessiz) film yapmakla da
ilgilendi. Bunlardan en iyi bilineni Alman cinsel sapıklık
(sodomy-oğlancılık) yasalarında reformu konu alan
«Başkalarından Farklar» adlı çarpıcı filmdi (1919).
Filmde ünlü aktör Conrad Veidt'le birlikte Hirschfeld'in kendisi de
görünüyordu. Bu filmden parçalar hâlâ çeşitli arşivlerde bulunabilir.
1933'te Almanya'da Hitler iktidara geldiği
zaman, Berlin'de bulunan Hirschfeld'in enstitüsü saldırıya
uğradı, koleksiyonları tahrip edildi ve kitapları
yakıldı. O günlerde enstitüde bulunmayan Hirschfeld canını
kurtardı ama bir süre sonra kendisini sürgünde buldu. İki yıl
sonra da Fransa'da öldü. Nazi Almanyasında eşcinseller ve öteki
«sapkınlar»a baskı devam etti, hızla ve eşitsiz oranda
arttı. Çoğu da toplama kamplarında öldü. Hitler'in
devrilmesinden sonra, çok azı hayatta kalmıştı, çektikleri
acılar hiç soruşturma konusu olmadı ya da hakları
aranmadı. Sonuç olarak, Hirschfeld'in ilk çalışması
1960'larda meyvesini verdi. Alman anti-eşcinsel yasaları feshedildi
ve sonunda Alman eşcinsellerine bütün cinsel ve medeni haklar
tanındı.
Wilhelm Reich (1897 -1957)
Reich, Viyana'da tıp eğitimi gördü ve
Freud'un etkisi altında bir pratisyen psikoanalist oldu. Onun Viyana'da
serbest psikoanalitik klinik çalışması birçok yoksul hastayla
temasını sağladı ve onlar üzerine çalışarak tüm
dikkatini onların toplumsal ve ekonomik koşullarına yöneltti.
Bir süre sonra Freud ve izdeşlerinin bu sorunları tümüyle bir kenara
ittiklerini ve gerekli cinsel sağlığı başarmak için
bazı politik değişikliklere de gereksinim duyulduğunu
sezmeye başladı. Bu nedenle Reich, Kari Marx'ın
yapıtlarını inceledi ve 1930'da Berlin'e gittiği zaman,
Komünist Partiye katıldı. Aynı zamanda komünist bir
cinsel-politik kuruluşun örgütlenmesine yardım eden Reich, geniş
ölçüde emekçi sınıftan dinleyicilere konferanslar verdi.
Bu dönem sırasında Reich, yoğun bir
biçimde cinsel ve politik sorunlar üzerine yazılar kaleme aldı. En
önemli çalışmaları İngilizceye çevrilen ve 1940'larda
kısmen yeniden yazılan, Orgazmın İşlevi (1932),
Kişilik Çözümlemesi (1933), Faşizmin Kitle Psikolojisi (1933)
ve Cinsel Devrim'dir (1936).
(Bu yapıtların tümü
Payel Yayınlan tarafından yayınlandı.)
Bu çalışmalarda Reich, cinsel ve
öteki işlevsizliklere, cinsel baskının kökenine ve
insanların faşizme sarılmasına neden olan psikolojik
mekanizmalara ve Sovyetler Birliği'nde cinsel reformlar tarihine ve
sonuçlarının kaldırılmasına değinir.
Radikal görüşlerinden dolayı Reich bir
süre sonra üzerinde tartışılan bir adam haline geldi.
Komünistler onun cinsel özgürlük üzerine düşüncelerinden giderek
rahatsızlık duymaya başladılar ve 1933'te de resmen partiden
çıkardılar. Bu arada meslekdaşları arasında da
düşmanlar kazanan Reich, 1934'te Uluslararası Psikoanalitik
Derneğinden de ihraç edildi. Artık onun için Nazi Almanyasında
herhangi bir yer kalmadığını söylemeye gerek yok.
Kitapları herkesin gözü önünde yakılmaya
başladığında Danimarka'ya kaçtı ve sonra İsveç'e
oradan da Norveç'e geçti. Sonunda 1939 yılında ABD'ye yerleşti.
Reich, 1930'ların sonuna doğru,
politikayı bir kenara itip yavaş yavaş biyolojiyle
uğraşmaya başladı. Kari Marx ve Freud'un
kuramlarını birleştirmeye çabaladığında her
ikisinden de uzaklaştı. Yerine 'orgon'u, yani tera-patik amaçlar için
özel olarak hazırlanmış kutularda toplanabilen,
sağlığın restorasyonu ve korunması için gerekli
olduğuna inandığı bir temel yaşam enerjisini
keşfettiğini ilan etti.
Onun bu yeni kuramını işiten tüm bilimadamları
bunu saçma buldular. Ne yazık ki Reich'in bilimsel savları hep daha
fantastik olurken, günlük yaşamında da giderek daha
usdışı davranmaya başladı. Bu nedenle onu ciddiye
almaya devam etmek oldukça zordu. 1954'te tekeller ve çeşitli kurumlar Washington'da
onun çalışmalarının tehlikeli bir şarlatanlıktan
öteye gitmediği noktasından hareketle tüm «orgon
toplayıcılarının» da imhasını öngören, gerçekte
tüm yazılarını yokeden bir emir çıkmasını
sağladılar. Bu emir, orgon kuramının her ne ad altında
olursa olsun yasaklanmasını getiriyor ve aslında orgon
sözcüğünün kullanılmasının da (en azından Reich ve
yardımcıları için) suç oluşturduğuu belirtiyordu.
Bununla birlikte, yakılan kitapları yalnızca en yeni biyolojik
yazılarını içermekle kalmıyor, aynı zamanda Kişilik
Çözümlemesi ve Faşizmin Kitle Psikolojisi'ni de (bunlarda orgon
kuramından söz edilmemektedir) kapsıyordu. Reich, bilimsel
soruların mahkemeye getirilemeyeceği ve getirilmemesi gerektiği
iddiasıyla emre boyun eğmeyi reddetti. Sonuç olarak, bu girişimi
iki yıl hapisle cezalandırıldı, tıpkı Nazi
Almanyası öncesi olduğu gibi kitapları resmen yakıldı.
Reich bir süre sonra Pennsylvania'da, Levisburg cezaevindeyken öldü.
Bugün Reich'in çalışması (Orgon
kuramı dışında) yeniden etkili olmaya başladı. Onun
özel masajlarla sözsel iletişimi birleştiren terapatik teknikleri
birçok yeni terapist tarafından yararlı bulundu. Ayrıca politik
kavramlarda cinsel sorunlar gördüğü için çalışmaları
yeniden değer kazanmaya başlıyor. Reich, cinsel konularla
uğraşmış en önemli yazarlardan biri olarak kabul ediliyor,
günümüzde.
Alfred C. Kinsey (1894 -1956)
Alfred C. Kinsey 1938 yılında seks ve
evliliğin biyolojik görünümleri üzerine bazı konferanslar vermesi
istenildiğinde Bloomington İndiana Üniversitesi'nde zooloji
profesörlüğü yapmaktaydı. Bu alandaki mesleki yayınları
incelerken, çoğunun büyük ölçüde tartışma götürür olduğunu
ve uygun olmayan örneklere dayandıklarını gördü. Aynı
zamanda bu çalışmaların, öğrencilerinin kendisine yönelttiği
en basit soruların bazılarına bile cevap veremediğine
dikkat etti. Bu nedenle Kinsey insan cinselliği üzerine yeni bir
çalışmanın gerekli olduğunu anladı. Üniversitede
bazı gönüllü yardımcıların yardımıyla
kişilerin seks istemi üzerine birkaç bin örneği listelemeye
başladı. 1939'da Üniversite dışına çıkıp
eyalet hapishanelerinde mahkûmlarla çevredeki küçük kasabalardaki
insanları gözden geçirdi. Bununla birlikte, tamamlanması birkaç
yıl sürecek olan tasarı kısa sürede iyice belirginleşti ve
Kinsey, bunun için hatırı sayılır bir fon istedi. Bu fonlar
Üniversiteden, çeşitli özel ve genel kuruluşlardan
sağlandı. Böylece, Kinsey ve yardımcıları Wardell B.
Pameroy, Clyde E. Martin ve Paul H. Gebhard çalışmalarına devam
ettiler. 1947'de Seks Araştırma Enstitüsü çerçevesinde
birleşildi ve 1959'a kadar tek tek 18.000'den çok olay belirlenip
toplandı.
Kinsey'in sarsıcı materyali iki büyük
kitabının temelini oluşturdu. Erkeklerde Cinsel
Davranış (1948) ve Dişilerde Cinsel Davranış (1953).
Bu anıtsal çalışmalar ülkenin dört bir yanından,
yaşamın her kesitinden, her yaştan Amerikalının cinsel
davranışları üzerine ayrıntılı istatistikler
içeriyordu. Eldeki veriler bir dizi şaşırtıcı
davranışı ortaya koyuyor ve Amerikan seks yasalarının
çoğunun gerçekdışı olduğunu açığa
çıkarıyordu. Örneğin eşcinsel davranışın hiç
de istisnai olmadığı, hatta oldukça
yaygınlaştığı görüldü ve kadınlar arasında
da bir hayli yaygın olduğunun ortaya çıkması herkese (ve
bizzat Kinsey'e de) büyük bir sürpriz gibi geldi. Kitapları aynı
zamanda cinsel tepkilerin fizyolojisi için birçok yeni görüş içeriyor ve
önceki çalışmaların eleştirel bir gözle incelenmesini
öneriyordu.
Doğal olarak Kinsey'in
çalışmalarının basımı bir sansasyon yarattı
ve o kendini hem cesaretli bir bilimadamı olarak övülür, hem de yakın
ilişkileri tahrip eden utanmaz ve akılsız bir adam olarak mahkûm
edilir buldu. Bununla birlikte eleştirmenlerin hiçbiri metni tümden
okumayı merak etmiyordu. Bugün bile Kinsey'in buluşlarının
önemi henüz herkesçe kavranmış değil. Bu arada, Kinsey'in öncü
çalışması hâlâ bilimsel ve kolay anlaşılır
sağlam bir örnek olarak ayakta duruyor.
1956'da Kinsey'in ölümünden sonra, Seks
Araştırma Enstitüsü Paul H.Gebhard'ın yönetiminde
çalışmalarını sürdürdü. Gebelik, Doğum ve
Düşük (1958), Seks Suçluları (1965), Eşcinseller (1978)
ve Cinsel Tercih (1981) gibi birkaç kitabı yayınlandı ve
öteki büyük çalışmalar da yolunda gidiyor. Enstitü, aynı zamanda
geniş kitaplığını ve koleksiyonunu
araştırmacılara da açtı. Bununla birlikte, tüm
toplanılan bilgiler güvenlik altında olup Enstitü
dışına çıkarılamaz.
William H. Masters (1915 - ) ve Wirginia E. Johnson (1925- )
William H. Masters, yaşamını Seks
Araştırmasına adadığı zaman henüz genç bir
adamdı. Tıp eğitimi gördü. Çocuk doğumu ve jinekoloji
üzerine uzmanlaştı. Missouri, St. Louis'de Washington Tıp
Üniversitesinde
profesör oldu. Bir tıp
araştırmacısı olarak ilk kez hormonlar üzerindeki
çalışmasıyla ün kazandı. Bununla birlikte, 1954'te,
insanın cinsel tepkilerinin doğrudan gözlemine yöneldi. 1957'de bu
projeye, daha sonra karısı olan psikolog Virginia E. Johnson da
katıldı.
Bu türden seks araştırmasına
önceleri çok az girişildiğinden, Masters ilk önce birçok güçlüklerle
karşı karşıya kaldı. Başlangıçta
çalışmasına yardım etmeleri için fahişelerin güvenini
sağlamak zorundaydı ve ancak bir süre sonra bulabildi erkek ve
kadın denekleri. Bunlar da böyle bir çalışmada ilk kez görülecek
öncüler oluyordu.
Bu öncüler çeşitli etkinlikler ve tepkileri
sırasında Laboratuvar'da gözlemlendi. Bu gözlemler ölçüldü ve sonuçlar
aletlerle kaydedildi. Birçok durumlar da filme alındı.
Bu araştırma 10 yıl kadar
Üniversitenin desteğinde sürdürüldü. 1964'te Masters, Üniversite
yanında kişilerin ve hayırsever kuruluşların mali
desteğiyle kendi üretimsel Biyoloji Araştırma Kurumu'nu oluşturdu.
İki yıl sonra Masters ve Johnson, ilk büyük
çalışmaları olan İnsanın Cinsel Tepkileri'ni yayımladılar
(1966). Yazarlar bu yapıtlarında seks hakkında birçok
yaygın mit ve safsataları ve bazı geleneksel meslek
inançlarını çürüterek genel geçer bilgilere meydan okuyorlardı.
Özellikle dişi cinselliği üzerine belli
psikoanalitik varsayımla fizyolojik olgularla doğrudan
tartışmaya sokulmuş oluyordu. Masters ve Johnson'un
çalışması alışılmamış ilgileri ortaya
koymaya devam ettiğinden, bu kitabın başka bir bölümünde daha
ayrıntılı olarak yer alıyor. (Bkz. «Erkeğin Cinsel
Tepkileri» ve «Dişinin Cinsel Tepkileri»)
Çalışmalarının sonucu olarak, Masters ve Johnson,
insanın cinsel görevinin daha iyi anlaşılmasını
sağladılar ve 1959'da cinsel sorunları olan evli çiftleri de
tedavi ettiler ve bazı örneklerde «vekil eşler» sağladılar.
Program sürpriz bir biçimde etkili olmaya başladı ve terapistler bu
nedenle buluşlarının yer aldığı ikinci büyük bir
çalışma olan İnsanın Cinsel Yetersizlikleri'ni yayımladılar
(1970). (Masters ve Johnson'un bu çalışması da
bir süre sonra Yayınevimizce okuyuculara sunulacaktır.)
Öneminden dolayı bu çalışma
kitabımızın özel bir bölümünde kısmen özetleniyor. (Bkz.
«Cinsel İşlevsizlik») Masters ve Johnson'un tedavi programları
devam ediyor. Ek olarak, birkaç başka dizi araştırma projesiyle
de uğraşmaktadırlar.
SEKS ARAŞTIRMASININ GELECEĞİ
Modern seks araştırması
yalnızca seks ve üremenin büyük ölçüde daha iyi bir şekilde
anlaşılmasına yardımcı olmakla kalmıyor, genelde
insan davranışı üzerinde de yardımda bulunuyor. Her
şeye karşın, öğrenilmesi gereken çok şey var daha.
Aslında, şimdiye değin, birçok bilimadamı geniş, yeni,
keşfedilmemiş bir bölgede ancak ilk birkaç adımın
atıldığını kabul ediyor. Bu adımların sonuna
dek bize öncülük edeceğini hiç kimse söyleyemez.
Biz cinsel tepkilerin fizyolojisi ve
biyokimyası hakkında daha fazla şeyler bilmek istiyoruz. Bu
nedenle yeni araştırmada hormonlar ve öteki salgı bezlerinin
rolü üzerinde duruluyor. (Örneğin, bulboüretral ya da büyük kanalsal bezler
tarafından üretilenler gibi.) Aynı zamanda üreme süreci üzerine devam
eden çalışmanın kısırlıktan üremeye, doğuma,
kısırların daha iyi bir biçimde kontrolüne ve daha etkili
gebelik önleyicilerin bulunması yolunda bazı umutlar var. Ek olarak,
bilimadamları sonuçta zührevi hastalık salgınına son
verebilecek aşı ya da başka önleyici yöntemler de
arıyorlar. Bazı araştırmacılar tüm dikkatlerini
insanın çeşitli özürleriyle cinsel kapasitesine çevirmiş
bulunuyor. Yaşlı ve kalbinden rahatsız kişiler üzerinde de
cinsel etkinliğin sonuçlarını araştırıyorlar.
Ayrıca seks terapistleri, cinsel bakımdan işlev yapamayan
gençlerle aynı sorunları olan yaşlıları (ama
sorunlarını yenmiş olanları) sistematik olarak
karşılaştırarak daha başarılı olabilirler.
Dahası, cinsel yetersizliği nasıl önleyeceklerini de
keşfedebilirler.
Cinsel davranış üzerine daha geniş
anlamda çalışma da önemlidir. Örneğin, eğer Kinsey'in özgün
çalışması bugün yinelenebilse ve benzer istatistiksel ölçümler
başka ülkelerde de yapılabilseydi çok yararlı olacaktı. Bu
türden araştırmalar cinsel uyumculuk ve cinsel sapkınlık
sorunlarını büyük ölçüde aydınlatabilir. Biz herkesin daha
akılcı tutumlar alması ve uygulanabilir seks yasaları istiyorsak
(seks suçlularını da içeren) çeşitli cinsel azınlıklar
hakkında çok daha fazla şey öğrenmek zorundayız. Aynı
zamanda transvestizm ve transseksüalizm gibi cinsel kimlik
sorunlarının daha iyi anlaşılması gereğini
duyuyoruz. Dişi eşcinseller üzerine de çok az çalışma
yapılmakta. Gerçekte eşcinsellik konusu tümüyle gizemli ve
kargaşa içinde kalıyor. Şimdiye değin, hep yanlış
sorular sorulmakta olduğu görülüyor. Antropologlar, toplumbilimciler,
iktisatçılar, hatta siyaset bilimciler, bu tür konulara yeni
yaklaşım yolları bulabilirler. Bununla birlikte,
çalışmak ve açıklanmak gereği duyulanlar yalnızca
cinsel azınlıklar değildir.
SEKSÜEL BİLGİNİN
KISITLANMASI
Avrupa ve Kuzey Amerika'da orta
sınıfların kalkınması ile seksüel bilgilerin
yaygınlaşması giderek kısıtlanmıştır.
Yüzyılımıza kadar uzanan bu gelişme, bu üç adamın
etkinliklerinde açıklık kazanmaktadır.
(Yukarıda)
Erasmus von Rotterdam (1466 - 1536) Çocuk kitabı «Colloquıa
Familia-ria» da açıkça seks konularını işlemiştir.
Çoğunluk da gizemle örtülüdür. Bu yüzden pek
masum bildiğimiz varsayımlardan bile kuşkulanmaya
başlamamız gerekir. Böyle bir eleştirici ruh,
hakkımızda daha başka şeyler öğretmekle kalmaz,
kendimizi üstün görme ve hoşgörüsüzlükten uzak durmamızı
sağlar. Seks, özneyi büyülerken; onun çok büyük bir tablonun hiçbir zaman
daha küçük bir parçası olmaktan öteye gitmediğini de
hatırlarız. Bu nedenle, sonuç olarak üzerinde
çalışılması gereken insan ırkı ve insanın
durumudur. Gerektiği biçimde anlaşılırsa seks
araştırması tek bir dar disiplinin
sınırlarını aşmaya yöneltilebilir.
CİNSEL
EĞİTİM
Bugün anladığımız
kadarıyla seks eğitimi yaklaşık 200 yıl öncesine kadar
bilinmiyordu. Eski ve Ortaçağ Avrupasmda seks; özel ilgi duyanların
dışında, sorunsal bir konu olarak değil de,
yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak görülüyordu. Cinsel
bilgi de, bilginin öbür türleri gibi kendiliğinden sağlanıyordu.
Çocukların kendilerine ayrılmış bir dünyaları yoktu,
ama onlar gerçekte yetişkinlerin tüm çalışma ve
eğlencelerinde bir yer aldılar. Nüfus çoğunluğu çiftliklerde
doğayla içice yaşadığından, çocukların,
hayvanların çiftleşmesini gözleme şansı büyüktü.
İnsanların, evlerini sığırlarla paylaşması
olağan bir şey gibiydi. Ne üst ne de alt sosyal sınıflar
kişisel gizlilikten hoşlanırdı. Doğal bedensel
işlevlerinden de tiksinmez ya da sıkıntı duymazlardı.
Ailedekiler birlikte banyo yapar, birlikte çıplak olarak uyurlardı.
Kur yapma ve gebelikler açık açık tartışılır ve
kadınlar bebeklerini evde doğururlardı. «Yaşam Gerçekleri»
hiçbir zaman herhangi bir kimse için gizli değildi. Ergenliğe
yaklaşır yaklaşmaz erkek ve dişilerin evlilik için
artık hazır olduğu kabul edilirdi. (Bkz. «İnsan Vücudu»)
Modern çağın başlarında, kent
orta sınıfı baskı altında önemli bilgileri
değiştirmeye başladığı zaman, seks henüz
ayrı bir konu olarak değerlendirilmiyordu. Nitekim Hollandalı
(Rotterdam 1522) Erasmus tarafından yazılan Colloquia Famillaria gibi
çocuklar için yazılan eğitim kitapları, seksi, genel bilgilerden
üç aşağı beş yukarı ayırmadan vurgulayarak,
konuya ev yaşamının basit bir parçası olarak dürüstçe
yaklaşıyordu.
Bununla birlikte, sonraki birkaç yüzyıl içinde
insanlar çok farklı bir tutum benimsediler. İlk önce çocukluk, sonra
da gençlik, yetişkinlerin günahlarından uzak tutulması gerekli,
yaşamın özel ve «masum» dönemleri olarak ele alınmaya
başladı. Hızla artan bir iffetlilik taslama, cinsel olan her
şeyi pis ve tehlikeli olarak gördü. Mastürbasyonun evrensel bir sorun
olduğu ileri sürüldü ve sağlık için ciddi bir tehlike oluşturduğu
açıklandı. Aynı sıralarda, Jean Jacques Rousseau Emile (1762)
adlı yapıtında «aydınlanmış» eğitim
kuramlarını formüle etti. Seks büyük ölçüde gizemli, son derece
yıkıcı bozucu bir konu oldu. (Bkz. «Bebeklik ve Çocukluğa
Giriş» ve «Gençlik - Delikanlılık»)
Rousseau, tüm çocukların elden geldiğince
korunması gereken «doğal» bir «kutsal masumiyet» durumuyla
doğduklarına inanıyordu. Ona göre, cinsel bilgisizlik en
azından çocuklukta neşeli bir şeydi. Ergenlikten sonra da ancak
doğrudan sorulara yanıt verilmeliydi. Hatta delikanlıların
ilgi duydukları şeyden iğrenmeleri sağlanmalı,
meraklarını bastırmaları önerilmeliydi. Belki de seks
eğitiminde cinsel organlar ve cinsel görevler için «kötü sözcükler»
kullanmak en iyisiydi. Çok iğrenç bedensel boşalmalarla ilgileri
baskı altına alınmalıydı. Öte yandan, kişinin çok
açık olarak herhangi bir erken tutkunun uyanmasına dikkat etmesi
gerekirdi. Gerçekte eğitimci, her zaman ince bir çizgi üzerinde yürümeye
çaba gösterirdi. Uygun olmayan bir tek belirti bile, öğrencilerin yaşamını
altüst edebilirdi.
Rousseau, gerçekte birçok bakımdan
çağının tutumunu dile getiriyordu. Bununla birlikte, özellikle
Almanya'da farklı bir yaklaşım içinde olan oldukça etkin
başka eğitmenler de vardı. Bu eğitmenler, Rousseau'nun,
çocukluktaki masum seksin tehlikeli olduğu biçimindeki temel
inancını paylaşırken, erken «cinsel
aydınlanma»nın tehlikeyi savmanın tek etkin biçimi olduğunu
görüverdiler. Onların görüşüne göre, cinsel bilgisizlik, cinsel
bilgilenmeden daha kötüydü. Çünkü yanlış anlamlara ve
çılgınca düşlere neden olurdu. Ayrıca, serbestçe
tartışmaksızın mastürbasyonla mücadele etmek olası
değildi. Kısacası, seks eğitimi tatsız bir yan
taşısa da, her şeye karşın zorunlu bir belaydı.
Bu genel bakışa göre, bazı «ileri» okullarda ilk resmi seks
eğitim sınıfları kuruldu.
Bu sınıflar, yukarıda belirtilen tüm
konulara ılımlı bir duygu ve sağlıklı bir korku
yaratarak yardım etti. Her şeyin daha ciddi bir hava içinde
olması gerekti. Herhangi bir haz verici ya da neşelendirici önerilerden
sakınılıyordu. İşin gerçeği, öğrencilerin
çok özel ve az diyetlerle vücutlarını zayıflatan ve böylece
uyanmış olan tehlikeli arzuları önleyerek seks eğitimi
sınıfları için hazır hale gelmeleri öneriliyordu. Ek bir
güvenlik ölçüsü olarak da, dolaylı bir yaklaşım salık
veriliyordu. Bir bitkinin ve hayvan yaşamının
tanımıyla başlayarak, öğretmenler yavaş yavaş
insan üremesi konusuna değinmeye gidebilirdi. Bununla birlikte, bu konular
çok özel olmamalıydı. Kadınların, çocuklarını
«göğsü altından» doğurduğu ve doğumun büyük acı
verdiğinin ima edilmesi yeterliydi. Doğal olarak, çocuk
doğumunda ölüm tehlikesi her zaman vurgulanabilirdi. Aynı
sıkıcı ruhla, bazı eğitmenler, cinsiyetler
arasındaki anatomik farklılıkları göstermek için
öğrencilerini morga götürüp onlara çıplak dişi ve erkek
cesetleri göstermeyi tercih ettiler. Ek olarak, çocuklar frengili
hastaları ve mastürbasyonun kurbanları olarak tanımlanan
delileri gözlemek üzere hastane ve akıl hastanelerine götürüldü. Bazı
okullar kendini kötüye kullanmanın bir sonucu olarak, çok iyi bir
tıbbi tedaviye karşın ölen gençler hakkında, gerçek
kayıtlar olduğu iddia edilen bilgiler içeren kitaplar okuttular.
Öğrencilerin aynı zamanda iğfal, çocuk öldüren kimse ve kendini
teslim edenlerle benzer dehşetengiz konular hakkında hikâyeler
okumaları teşvik edildi. Kısacası, tüm girişimlerin
altında yatan gerçek amacı gençleri günaha teşvike
karşı uyarmak, yani seks hakkında öyle çok eğitmek
değildi.
Belirtildiği gibi, bu ilk seks eğitim
programları az sayıda örnek okulda geliştirildi ve yalnızca
yükselen orta sınıfların ve aristokrasinin alt kesimlerinin
çocuklarına ulaştı. Toplumun her kesimi için seks eğitimi
1789 Fransız Devrimine değin hesaba katılmadı.
Eğitmenler, yeni Fransız yönetiminden böyle bir eğitimin gerçekleşmesi
ve özellikle kızlar için âdet görme, gebelik, doğum ve bebek
bakımı konularında tıbbi eğitimin
sağlanmasını rica ettiler. Eğer bu planlar gerçekleşse
ve yerel sonuçları izlenseydi, hiç kuşku yok ki kadınların
özgürleşimi hızlanacaktı. Ne yazık ki devrimin
sürekliliği sağlanamadı. Sadece Fransa'da değil, tüm
Avrupa'da, orta sınıflar giderek daha güçlenip
tutuculaştılar. Hatta daha önceki sınırlı eğitim
deneyimleri bile kesintiye uğradı. Böylece,
tanıtımından kısa bir süre sonra, seks eğitimi yeniden
eğitim programında görünmedi.
Her şeye karşın, 19 yy. başlarında
yetişkinler bazı olumlu cinsel bilgilerle
karşılaşabilmekteydi. Avrupa'da olsun Amerika'da olsun, seks
konusunda akla uygun bir tutum alan ve aynı zamanda çeşitli
gebelikten korunma yöntemlerini tanımlayan birtakım ciddi «evlilik el
kitapları» basıldı. Bu kitaplar her zaman bilimsel
doğrultuda değildi. (İnsan üremesi üzerine bazı önemli
olgular henüz keşfedilmemişti.) Ancak en azından
yardımcı olmaya çabalıyordu. Bundan başka, yüzyılın
ortalarında yeni teknik süreçler toplu halde kondom (prezervatif)
üretimini olası kıldı. Sonuç olarak, giderek daha fazla insan,
ailenin büyüklüğünü planlamaya başladı. Kuşkusuz
Hıristiyan kiliseleri de haberdardı bu gelişmelerden, ancak
konuya resmi bir tutumla yaklaşmadılar. Hatta pek çok Katolik papaz
bile sessiz kalmayı yeğleyerek, karşıtlarını iyi
inançları olan bir kilise mensubu olarak davranışlarından
ayrılmamak konusunda eğittiler. Hızlı sanayileşme ve
yükselen bir ulusçuluk, yönetimlerden nüfusun artmasını talep etmeye
giriştiği zaman, kiliseler de sözünü sakınmaz bir tutum içine
girdiler. Sonuç olarak, politikacılar ve din adamları
uygarlığın kalımı için kaygılanan çeşitli
sivil gruplarla birleşti-rildiler. Bunlara, gebelikten korunmaya ve
başka «ahlaksız» uygulamalara karşı mücadele veren
«Hıristiyan haçlılar» deniliyordu.
ABD'de bu yeni haçlıların en
başarılısı, Kötülüğü Bastırma Derneği New
York sekreteri Anthony Comstock'tu. Comstock, kariyerine «alkolle mücadele
savaşçısı» olarak başlamış, ancak daha sonra
yaşamını «müstehcenliği» yok etmeye
adamıştı. «Sanat ve edebiyat değil, ahlak!»
sloganıyla, cinsel bilginin ulu orta yayılmasını önlemek ve
cinsel konuların herkesin önünde tartışılmasına son
vermek için uğraşıyordu. Nitekim onun yoğun kulis
çabaları kongreyi etkiledi ve Comstock Akti yasalaştı. Bu karara
göre müstehcen, şehvani kitap, broşür, resim, yazı,
kâğıt ya da benzeri türden herhangi bir başka basılı
maddeyi postalamak ağır suç kapsamına giriyordu. Comstock,
postanenin özel ajanıydı. Bu, ona başkalarının
mektuplarını açma hakkını verdi ve bir süre sonra, gerçek
bir püritenik terör egemenliği oluşturdu.
Comstock'a göre, en büyük müstehcenliklerden biri
gebelikten korunmaydı. Böylece yeni yasaya göre gebelik önleyici araçlar
artık eyalet içinde nakledilemez, taşınamazdı. Hatta
gebelik önleyici bilginin postalanması da yasaklanıyordu.
Sonuç olarak, Comstock tıp alanına el
atabilir ve herhangi bir gerçek bağnaz gibi, kendi ahlaksal
amaçlarını başarmak için her türlü
ahlaksızlığı yapmaya vicdanı elverirdi. Örneğin,
kendisi ya da izdeşlerinden biri, iyi yürekli doktorun adresini ele
geçirip ona yoksul biri olduğunu, çocuklarının
anasının ölüm döşeğinde olduğunu yazacak ve
gebeliğin nasıl önleneceği konusunda tavsiyeler rica edecekti.
Eğer hekim mektubu yanıtlarsa derhal tevkif edilip hapishaneye
gönderiliyor, bu da, hekimin kariyerinin sonu anlamına geliyordu. 1914'te
Margaret Sanger gebelikten korunma üzerine yazmaya
başladığı zaman, Comstock onu da suçladı. Bununla
birlikte Sanger ülkeden ayrıldığı için Comstock onu mahkûm
ettirmeyi başaramadı ve onun yerine kocasını
cezalandırmaya karar verdi. (Bu kitabın birkaç sayfa
sonrasında Margaret Sanger ve kızkardeşinin otuz günlük bir
hapis cezasına çarptırıldığı belirtiliyor. Tabii
Comstock sayesinde. (Ç.N.))
Standart tuzağa düşürme yöntemlerini
kullanan Comstock'un gizli görevlilerinden biri, Bay Sanger'den bir doğum
kontrol broşürü almayı başardı. (Bay Sanger bu nedenle
hapsedildi.) Comstock yaşlandığında bu kez
«edepliliği» savunarak son kahramanca görevini yerine getirdi. Ancak
kurbanları, onun düşüncelerini yerine getirmeden önce öldü.
Pek çok kez vurguladığımız
gibi, 19. yüzyılın ikinci yarısında, çoğu Avrupa
ülkesi, benzeri görülmemiş bir iffethlik taslama dalgasına girdi.
Cahillik ve ikiyüzlülük günümüze değin sürdü ve böylece güç belâ
kazanılan birçok sivil özgürlüğün bir kez daha çevresi
kuşatıldı.
Kuşkusuz bu fenomen, İngiliz Kraliçesi
Victoria sonrasında, Victoria-nizm olarak bilinir. Bununla birlikte,
cinsel bastırmanın uluslararası olduğunu da anlamamız
gerekir. İngiltere ve ABD, öteki ülkelerden ne daha iyi ne daha kötü, üç
aşağı beş yukarı aynıydı. Bu tarihsel
gelişmelerin nedenleri henüz tam olarak açık değil. Belki de
sanayileşmenin genel süreciyle bağlantılıdır. Biz
Victorianların seksten korktuklarını gerçekten bilmezken, her
şeye karşın bu korkunun nasıl yayılıp
gelişebildiğini anlıyorduk. Buna önemli bir yardımcı
etmen sansürdü. Bir kez, çocuklarla gençlerin cinsel bilgi için tehlikeye
atıldıkları varsayımı ileri sürülüyordu. Böyle bir
bilginin yetişkinler için de bastırılması sadece bir zaman
sorunuydu. Yıllar geçtikçe herkes giderek daha duyarlı oldu. 16. ve
17. yüzyılda özel bir «çocuk edebiyatının» ilk örnekleri ortaya
çıktı. Ancak bunlar bile daha sonra aşırı uygunsuz
bulundu. 18. yüzyıl çocuklar için «paklanmış» bir Kutsal Kitap
yarattı, ancak 19. yüzyılda, ikinci ve daha arınmış
bir görev vermek zorunluydu. Hatta geleneksel ilmihâller bile (catcehism)
yeterince iffetli sayılmıyor, bu yüzden de yeniden
yazılmaları gerekiyordu. Bir süre sonra bu uygulama başka
«klasiklere» de sıçradı. Eski Yunan ve Latin yazarları yeni
sansür edilmiş basımlarla görünmeye başladı.
İngiltere'de bir «aile boyu Shakespeare» tüm kötü sözcükler ve deyimlerden
arınmış hale getirilerek yeniden yayımlandı. Böylece,
yalnız çocuklar değil, anababaları da korunmuş oluyordu.
Artık yeni yetişkin kitaplarının da aynı «saf»
standartlara uydurulduğunu söylemeye gerek yok. Kısacası, genç
olsun yaşlı olsun, her iki kesim de tüm cinsel görevlere
başvurmaktan uzaklaştırılmış yapay bir dünyada
yaşamaya başladı.
Öte yandan, insanlar gizlice seksle ilgilerini
sürdürdüler. Açıkça tartışı-lamadığından,
karanlık ve tehdit edici bir güç oldu. Artık her yerde bilinmeyen
tehlikeler pusuya yatmıştı. Çoğu masum sözcükler ve
hareketler bile cinsel bir içerik kazandı. Böyle imalara terbiyeli
herhangi bir kişinin dikkat etmesi ve aynı zamanda onları
önemsememesi önemli bir durum oldu. Edebi uyanıklık,
iffetliliğin bedeliydi.
Sonuç olarak «iyi tat» anlayışı
kitapların okunulmaması istenen erkek ve kadın yazarlardan uzak
durulmasının beklenildiği ve böylece terbiyeli
yurttaşın rastgele cinsel ilgisi olduğu suçlamasından
sakınacağı bir noktaya değin uzandı.
Victoriacıların bu «sessiz fesat tertibi»
derinlemesine bir panik havası yarattı. Genel olarak masum,
terbiyeli, ılımlı ve saf olanların kesin hücum altında
oldukları ve savunmalarını haklı gösterecek herhangi bir
ölçünün olmadığına inanıldı. Aynı zamanda seksin
onları incitemediği hakkında bütün insanların bir şey
bilmediği varsayıldı. Böylece, oğlanlar ve kızlar çok
temel biyolojik konularda bile tam bir bilgisizlik içinde geliştiler.
Hatta çok kere onlara bilerek yanlış bilgi verildi. Aynı zamanda
ara sıra mastürbasyonun yol açtığı hastalıklar üzerine
belli belirsiz şeyler de işittiler. Birçok delikanlı,
onları bu kötülükten kurtarmak için uygulanan yararsız, hatta
gaddarca tedaviye maruz kaldı. Bazıları bu tür suçluluk
duygusunu yenmek için intihara bile kalkıştılar.
Yetişkinliğe çoğunlukla bilgilenmemiş olarak, boş
inançlarla geldiler. Cinsel korku tüm yaşamlarını zehir etti
onlara. Bununla birlikte, güvenlerini tazeleyecek ve onları eğitecek
hiç kimse de yoktu. Sansürün kabulüyle kendi bedenlerinin işlevlerini
anlama hakkını yitirmiştiler.
Bu cinsel bilgisizlik, mutsuz evlilik biçiminde,
istenmeyen çocuklar ve tatsız yaşamlarla toplumdan acısını
çıkardı. 19. yüzyılın sonunda, bu eziyet öyle açık bir
hale geldi ki artık basit olarak gözden kaçırılmayacaktı.
Pek çok erkek ve kadın, cinsel sorunlarından dolayı sinirli,
depresif ya da bedensel olarak hasta oldu ve bu sorunlar bilinene değin de
herhangi bir tedavinin etkisi görülmedi. Freud, Bloch ve Hirschfeld gibi bu tür
hastalara yardım etmeye çabalayan hekimler bu alanda bir reform yapma
aşamasına geldiğinde sessizliğin kırılması
gerektiğine zorlandılar. Böylece, onlar ilk önce kendi meslektaşlarını
eğitmeyle işe başladılar, sonra daha geniş bir
yetişkin tabakasına geldi sıra. Sonuç olarak, yetişkinler
kendi korkularını yendiği zaman, gençler ve çocuklar da yeniden
bu tartışmaya katılabilirdi. Bu, seks eğitimine yepyeni ve
kapsamlı bir yaklaşımın yolunu açtı.
Not: 18. yüzyılın Avrupasında seks
eğitimi üzerine verilen bilgiler Jos van Ussel'in 1970'te Hamburg'ta
basılan Sexualunterdrückung adlı çalışmasından
alınmıştır. Bu önemli çalışmadan alınan
bilgiler elinizdeki kitabın bazı bölümlerinde de kullanılmaktadır.
Yüzyılımızın
başlangıcından önce pek az psikiyatrist cinsel
yaklaşımların altında yatan dinsel varsayımları
araştırmak zahmetinde bulundu. Bununla birlikte, Birinci Dünya Savaşı,
Avrupa ve Amerika'da bir «cinsel devrim» yaratınca, psikiyatristlik
mesleği bir bütün olarak daha duyarlı davranmaya zorlandı. Sonuç
olarak, daha önceleri cinsel «sapıklık» ya da «sapkınlık»
olarak görülen bazı davranışlar, normal bir cinsel
«çeşitleme» olarak yeniden sınıflandırıldı,
böylece hoşgörülebilir cinsel faaliyetler listesi gittikçe uzamaya
başladı. Sözün kısası, önceleri ruhen hasta diye
nitelendirilenlerin birçoğu kendilerini artık birdenbire oldukça
sağlıklı görmeye başladı.
Öte yandan, psikiyatristlerin sayısı ve
etkisi dramatik bir biçimde arttı. Çünkü «sapıklık» listelerinin
bütün kısıtlanmışlığına karşın,
yeterinden çok hastaları vardı. Cinselliği olumsuzlayan
kültürümüzde hâlâ cinsel sorunlarla dolu milyonlarca kadın ve erkek
vardı ve psikiyatrik tedavi onlara bir umut ışığı
verir gibiydi. Ek olarak, yönetimler cinsel sapkınlıklarla hâlâ büyük
ölçüde ilgileniyor, mümkün olan her yerde teşhis ve tedavi için
psikiyatristler tutuyordu. Böylece psikiyatristler, mahkemelerde,
hapisanelerde, okullarda ve askerlikte birer «uzman» olarak daha sık
ortaya çıkıyorlardı. Pek çok eyalet temsilcisi, meclislerden
temelde çürük ve haksız olsa da daha fazla resmi uzmanlık gereksinimi
yaratan «cinsel psikopatlığa» karşı özel yasalar
geçirdiler. Gerçekte, zaman içinde psikiyatride devlet öylesine sağlam bir
yer etti ki, gözlemciler birey özgürlüğünün sona ermesinden ve totaliter
«te-davici devlet»in ortaya çıkmasından korkar oldular.
Bu gelişmelerin
ışığında, bazı çağdaş psikiyatritler
ise psikiyatrik varsayımların radikal açıdan yeniden gözden
geçirilmesi gerektiğini ortaya attılar. Hatta bazıları
bununla da yetinmeyip «efsane» gibi kabul edilen zihinsel hastalıklar
kavramını kökten reddettiler ve anormal davranışların
çözümü için yeni yollar araştırdılar. (Geniş bilgi için
bkz. «Cinsel Sapkınlıkların Tıbbi Modelleri»)
İlerki sayfalar bunları ve başka
bazı tartışmalı noktaları tarihsel ve karşı
kültürel bir bakışla aydınlatmaya yardımcı olabilir.
SEKS EĞİTİMİNİN
ÖNCÜLERİ
Yüzyılımızın
başlarında cinsel bilgi edinme hakkı genel bir sorun olarak
yeniden gündeme geldi. Özellikle I. Dünya Savaşından sonra, birçok
Batı ülkesi, yetişkinler için cinsel sansürün
kaldırılması ve normal okul müfredatında bir
kısım seks eğitimi uygulamasının önemini
tartışmaya başladı. Seks
araştırmacıları ve hekimler kolay anlaşılır,
açık seks el kitapları ya da herkesin katılabileceği
konferanslar düzenlenmesini önerdiler (Bkz. «Seks Araştırması»).
Avrupa'da olduğu kadar ABD'de de ilk seks eğitiminin
savunucularının hatırı sayılır bir muhalefetle
karşılaşması şaşırtıcı
olmadı. Bununla birlikte onların dirençli çabaları, genelde daha
mantıklı bir tutuma öncülük etti. Burada yalnızca birkaç örnek
verebildiğimizden, biz farklı yaklaşımlara sahip üç
kişiyi seçtik.
Benjamin B. Lindsey (1869 -1943)
Benjamin Barr Lindsey yoksulluk ve çocuk
suçları arasındaki ilişkilerde ilgilendiğinde, Colorado'da
Denver'de bir çocuk mahkemesinde yargıç olarak hizmet veriyordu.
Sayısız yasa önerisi sunup Colorado'da ve başka eyaletlerde
çocuk adalet sisteminin gelişmesine büyük ölçüde katkıda bulundu.
Lindsey'in sosyal ilgisi, aynı zamanda daha
geniş halk topluluklarına konferans vermeye değin
uzanıyordu. 1925'te Lindsey ve bir gazeteci olan Wainwright Evans,
gençlerin cinsel sorunlarına değinen bir dizi makale yazdılar. Modern
Gençliğin Devrimi adlı bir kitapta toplanan bu makaleler,
Lindsey'in akılcı yargılarıyla göreneklere boyun eğmez
bir cinsel davranışla yaklaştığından büyük bir
tartışma kopardı. Sonuçta birçok muhafazakâr politikacı ve
dinsel önder Lindsey'i, gençliğin ahlakını bozmakla
suçladı.
Onun Evans'la birlikte yazdığı, daha
sonraki kitabı «Ortak Evlilik» (The Companionate Marriage 1927)
daha büyük genel tartışma ve olaylara neden oldu. Bu kitabında
Lindsey, herkese açık okullarda diğer derslerle birlikte seks
eğitimi ve doğum kontrolü bilgisinin verilmesini savunuyordu.
Gençliğin üzerinde devam etmekte olan cinsel baskı
karşısında Lindsey aynı zamanda «Ortak Evlilik» adı
verilen yeni bir evlilik biçimi önerdi. Bu, Doğum Kontrolü ve çocuksuz
çiftlerin nafaka ödemeksizin karşılıklı
rızalarıy-la birbirlerini boşama haklarının
olduğu bir yasal evlilik türü olarak tanımlanıyordu.
Kitap, Lindsey'in dünyaca tanınmasına yol
açtı. Ancak, onun oldukça ılımlı ve akla uygun önerileri
Avrupa'da olduğu kadar ABD'de de yaygın olarak desteklenirken,
aynı zamanda kendisini çeşitli muhafazakâr dinsel gruplarca
ahlaksızlıkla suçlanır buldu. Politik karşıtları
çabucak onu Colorado' daki yargıçlık mevkiinden sürme
fırsatını yakaladılar. Ve Lindsey ölümüne değin yargıçlık
yaptığı Los Angeles, California'ya hareket etti.
Bugün yargıç Lindsey büyük ölçüde unutuldu,
ancak zamahında cinsel reform mücadelesinin en etkin
konuşmacısı ve bu uğurda en yoğun
çalışanlardan biri olarak tüm dünyada bilinmekteydi.
Margaret Sanger (1883 -1966)
New York City'nin yoksul semtlerinde hemşire
olarak çalışan Margaret Sanger, bu çalışma süresinde büyük
bir cinsel sefalet görüyordu. Sanger, bir süre sonra hastalarına etkin bir
yardımda bulunmak için sonuca yaklaştı. Onların
istenilmeyen gebeliklerden kaçınmaları gerekiyordu. Derhal bu alanda
araştırmalara girişti, bir yandan da yazılar kaleme almaya
başladı. («Doğum Kontrolü» terimini bulan odur.) Margaret
Sanger, her kadının kendi bedenini kontrol etme hakkına sahip
olması gerektiğini güçlü bir biçimde hissediyordu ve 1914'te The
Woman Rebel (Kadının İsyanı) dergisinde görüşünü
açıklamaya başladı. Çıkarılan 9 sayının
yedisi Federal yetkililerce toplatıldı. Ve Bayan Sanger 'Mektupla
müstehcen yayın göndermek' suçundan sorguya çekildi. Bununla birlikte Sanger,
çalışmasıyla hatırı sayılır bir destek
kazandığından 1916'da dava düştü.
Aynı yıl Margaret Sanger ve
kızkardeşi, Brooklyn'in Brownsville bölgesinde bir doğum kontrol
kliniği açtılar. Bu klinik herkesin tepkisini çekiyor diyerek
yetkililerce hemen kapatıldı. Kızkardeşler eyalet
müstehcenlik yasasını çiğnemekle suçlanıp, ceza olarak 30
günlüğüne bir çalışma kampına gönderildi. Sanger
mahkûmiyetini tamamladıktan sonra
çalışmalarına 1929'da, Sanger Kliniğine baskın
düzenlenerek dosyalar müsadere edilip önlenene değin devam etti. Yine,
büyük bir destek davanın nihai olarak düşmesini sağladı.
Sonuçta, 1936'da bir Federal (Yargıtay) istinaf mahkemesi hastaların
iyi olmalarını sağlamak ya da yaşamını kurtarmak
amacıyla gebelik önleyiciler için reçete yazmanın hekimlerin
hakkı olduğunu onayladı.
1921'de bayan Sanger, Amerikan Doğum Kontrol
Birliğini kurdu. 1929'da da doğum kontrolü için Federal Yasama Ulusal
Komitesini örgütle-di. On yıl sonra Birlik 1942'de Amerikan Aile Planlama
Federasyonuna dönüşen çeşitli başka gruplarla birleşerek
Amerika Doğum Kontrolü Federasyonunu oluşturdu. 1952'de, Margaret
Sanger, Uluslararası Aile Planlama Federasyonunun ilk başkanı
oldu ve kalan zamanının ve enerjisinin çoğunu Asya'da doğum
kontrolü davasına adadı.
Margaret Sanger'in büyük kişisel
başarısı ve kesin olarak onaylanmasına karşın,
onun ölümünden sonra, ABD'nin pek çok bölgesinde doğum kontrol bilgisinin
etkin bir yayılımı yasal engellerle
karşılaştı. Federal yasa hâlâ mektupla gönderilen bu tür
bilgileri önlüyordu ve birçok eyalet, gebelik önleyicilerin
satışı ve kullanımına yasal olarak izin vermiyordu.
Evlilikte bile gebelikten korunmayı yasaklayan Connecticut
yasasının anayasadışı olduğu 1965'e değin
açıklanmadı. Anayasa Mahkemesinin kararı karşısında,
1966'da Massachusetts kendi yasasını, ancak bir doktor reçetesi ve
yalnızca evli bir çift olmak, koşuluyla gebelikten korunmaya izin
veren bir düzeltmeye tabi tuttu. Bu düzeltilen yasanın da
anayasadışı ilan edip kaldırılması için bir 6
yıl daha geçmişti. Sonunda, 1970'de Kongre gebelikten korunmayla
ilgili son kısıtlamayı da kaldırdı.
Bertrand Russell (1872 -1970)
Uzun yaşamı süresince İngiliz
matematikçisi ve felsefecisi B. Russell, insan bilgisinin birçok farklı
alanında değerli katkılarda bulundu ve bir takım
insancıl davaların baş savunucusu oldu. Bunların hepsi aslında
iyi biliniyor, bu yüzden burada yinelemeye gerek yok. Bununla birlikte, modern
seks eğitimcileri Russell'in cinsel haklar ve cinsel sorunlara
akılcı bir yaklaşım için sürdürdüğü cesaretli
kavgasına özel bir şükran borçludur.
Russell, kendi çocuklarını
yetiştirirken, karısıyla birlikte öğrencilere
hatırı sayılır özgürlük veren karma bir okul kurdular. Bu
okuldaki deneyimleri Russell'in eğitim üzerine görüşlerini büyük
ölçüde etkiledi. 1929'da insanın
evlilik içi ve dışındaki cinsel
ilişkilerine değinen Evlilik ve Ahlak (Russell'in
bu kitabı Say Yayınları tarafından
basılmıştır) kitabı yayınlandı. Bu kitapta,
gençlerin çok daha iyi bir seks eğitimi için, evlilik öncesi cinsel
ilişki ile evli çiftlerin evlilik dışı ilişki
tercihleri ve çocuksuz çiftlerin karşılıklı rızayla
boşanmaları tartışıldı. Russell, bu önerileri
evliliğin sosyal bir kurum olduğuna inandığından
getiriyor, aslında bilgisizlik, ikiyüzlülük ve cinsel sömürüye
karşı savunup onu güçlendirmek istiyordu. Bazı bakımlardan
Russell'in konumu kendinden 12 yıl önce bir kitap yazan Yargıç Ben
Lindsey'in durumuna oldukça benziyordu. Lindsey gibi Russell'in de çabucak
ahlaksız ilan edilmesi ve İkinci Dünya Savaşı sırasında
ABD'ye geldiğinde, tutucu grupların kötü davranışı ve
son derece şiddetli düşmanlığı ile
karşılaşması şaşırtıcı
sayılmaz.
1940'da Russell, New York City College'e felsefe
profesörü olarak atandı. Bununla birlikte, City College'deki bazı
öğrencilerin anababaları mahkemeye başvurup atamanın
bozulması için bir dava açtılar. Anababaların avukatı,
Russell'in kitaplarının «seks düşkünü, müstehcen, sefih,
erotomanyak, afrodizyak, tanrı-tanımaz, dar kafalı, yalancı
ve ahlaktan yoksun» olduğunu söylediler. Dahası, bir birey olarak,
eşcinselliğe göz yuman ve İngiltere'de çıplak halde
dolaşmaya ilgi duyan bir çevreye öncülük de etmişti. Russell'in
felsefi yazıları ucuz, bayağı, işi bitmiş
fetişler, halkı yanlış yola
sürüklemek için teşebbüsler ve hileler olarak
değerlendirilip gözden düşürülmeye çalışıldı.
Olayı duyan yargıç, Russell'in
kitaplarının «iğrenç», ahlaksızca ve «şehvani»
öğretiler içerdiğini kabul edip doğruları
öğretmediği için Russell'i suçladı. Mahkemenin kararına
karşın atamanın yapılması, üniversitede bir
«ahlaksızlık kürsüsü» kurma çabası olarak görüldüğünden bu
yasadışı bir girişim olacaktı ve dolayısıyla
üniversitede insanların genel sağlığı, güvenliği
ve ahlakı çiğneniyor olacaktı. Russell, yargılamada bir
taraf olmadığından bu suçlamaları yanıtlamak ya da
eleştirmek hakkına sahip değildi. New York'taki Yüksek
Öğretim Kurulu karara itiraz etmedi, çünkü olayın politik
sonuçlarından korkuyordu.
Bertrant Russell konferanslarını
Harvard'da sürdürdü ve daha sonra da Philadelphia yakınlarındaki
Barnes kurumunda. Ancak, New York'daki deneyimleri Amerika'daki yasamı
boyunca onu gölge gibi izledi.
SEKS EĞİTİMİNİN
GELECEĞİ
1970'de ABD Federal Müstehcenlik ve Pronografi
komisyonu Kong-re'ye ve Başbakana verdiği resmi raporunda şunu
önerdi: Etkin bir seks eğitimi için ok yaydan
çıkmıştır. Artık seksin insan yaşamının
doğal ve normal bir parçası olduğunun ve insanın bizzat
cinsel bir varlık olduğunun kabul edilmesi amaçlanmalıdır.
Ortodoks bir tutum yerine eğitimde çoğulcu bir değerler
sisteminin şekillenmesi sağlanmalıdır. Eğitim sadece
biyolojik ve fizyolojik bilgilerle yetinmemeli, aynı zamanda toplumsal,
ruhbilimsel ve dinsel bilgileri de içine almalıdır... toplumumuzun
bütün kesimlerine, çocuklara olduğu kadar ergenlik çağındakilere
ve yetişkinlere yönelmelidir.
Bu birkaç cümle çağdaş seks
eğitimcilerinin yöntem ve hedeflerini yeterince açıklamakta ve
gelecek için akılcı ilkeler ortaya koymaktadır. Bugün seks
eğitiminin olumsuz bir rol oynayacağı fikrinin tersine seks alanında
eğitimi olumlu olacağı inancı yaygınlaşmaktadır.
İnsanlar kendi cinselliklerini yadsımamalı, tersine benimsemeyi
öğrenmelidir. Kaldı ki bugünkü kültürümüzde artık bütün
diğer eğitimsel alanlarda olduğu gibi seks eğitiminde de
dogmatik olunmaması gerektiği açıklık
kazanmıştır. Bu nedenle seks eğitimi biyolojik yaşam
olgularının ya da jenital boşalım
açıklamalarının da ötesinde daha çok bilgiyi içermelidir.
Gerçekten de bugün seks eğitimi cinsel duygulanım ve fanteziler,
mutluluklar, inanışlar, batıl inançlar konusundaki
kısır tartışmaların yeniden gözden geçirilmesinin
ötesine geçerek son derece olumlu bir çıkış yoluna girmiş
bulunmaktadır. Bundan sonra tartışmalar, farklı toplumsal
ve tarihsel dönemlerde cinsel davranışlar, erotizm, seks
yasaları ve nihayet, «cinsel siyaset» konularında olacaktır. Son
olarak çocuklara kısıtlayıcı olmaksızın,
onların toplumun her kesiminde yerlerini bulmalarına
yardımcı olmalıdır.
Bütün bunlardan sonra, eğitimin bütün
yaşam boyunca sürdürülmesinin önemi özellikle,
anlaşılmış olmalıdır. İnsan denen
yaratık yaşadığı sürece öğrenmeye
açıktır. Ve sadece sıradan yurttaş olmayı
öğrenmekle kalınmaz.
Aileler, topluluklar, uzman grupları, siyasi
oluşumlar ve hatta uluslar, seks eğitimi sonucunda kişilerin
cinsel tutumlarını da değiştirebilirler.
Sağlıklı yaşam biçimini, daha mantıklı ahlak
standartlarına ve daha fazla cinsel hoşgörüyü benimseyebilirler. Bu
önce kişisel sonra kolektif mutluluğun artmasını
sağlar.
Kuşkusuz bugünkü cinsel
sorunlarımızın birçoğu eski bilgisizliğimizden
kaynaklanır. Bazı cinsel ve toplumsal sorunlar bütünüyle
yanlış bilgilenmeler sonucu ortaya çıkmışlardır.
Bedensel işlevler ve sıradan insan davranışları
konusunda yanlış bilgilerden dolayı insan sakat
davranışlar ya da korkuların kurbanı olmuştur, ki bu
insan ilişkilerini öldürücü bir zehirdir.
Önde gelen seks eğiticileri bunun her zaman
ayrımındadırlar ve yine birçok hekim klinik deneyimlerinde hep
bu nokta üzerinde durmuşlardır. Böylece, kitabın
başlarında gördüğümüz, son yıllarda, cinsel sapkınlığın
tıbbi modeli, öğrenme modelinin yerini almıştır. Fizyolog
ve psikiyatristler terapinin eğitimin biçimleri olarak açıklanan yeni
özel çeşitlerini geliştirmişlerdir. Örneğin bir
özyaşam öyküsel yöntem olarak açıklanabilen psikanaliz, çözüme tabi
tutulan kişiye analizin kurnazca kılavuzluğu altında, kendi
yaşam öyküsünü anlattıran bir eğitim yöntemidir.
(Ayrıntılar için «Uyumcu-luk ve Sapkınlık,
Sağlıklı - Hasta» bölümüne bakınız.)
Elbette daha çağdaş ve özgün «seks
terapileri» eğitimin şekillenmesini sağlayabilir. Örneğin
Master ve Johnson cinsel işlevsizliklerle ilgili tedavilerinde,
yardım ettikleri kadın ve erkeklerin cinsel
davranışlarını öğrenmek için kılgısal
(pratik) alıştırmayla doğru bilgileri
birleştirmişlerdir. Benzer biçimde ABD Ulusal Cinsellik Komisyonu
tarafından geliştirilen «Cinsel Tutumların Yeniden
Oluşturulması» programına katılanlar kendi tutumları
üzerine eğitilir ve böylece onlara daha geniş bir anlayış
ve cinsel doygunluk yolu gösterilmiş olur. Bütün bunlar ve benzeri
gelişmeler, yaklaşmakta olan kavganın habercileri.
Kısacası, seks eğitimi, cinsel
organlar ve onların işlevlerinin ve kullanımlarının
gözden geçirilmesi, sorgulanmasından öte bir şeydir. Hatta tersine
bütün akılsal ve bedensel insan yetisini sonu gelmez yöntemlerle
geliştiren kuram ve pratiklerin birleştirilmesidir.
Başka bir deyişle, seks eğitimi,
insanın cinsel bir varlık olarak eğitimi demektir.
Aile Planlaması Federasyonu
Margaret Sanger'in çabalarına ve doğum
kontrolü için mücadele eden diğerlerinin çabalarına şükran
borçluyuz. Onların uğraşları boşa gitmedi ve daha
mücadelelerinin yarı yolunda, 1942'de Amerikan Aile Planlaması
Federasyonu kuruldu. Bu federasyon şimdi çok daha genişleyerek irili
ufaklı şubeleriyle tüm eyaletlerde kuruluşunu tamamladı.
Yıllar içinde hatırı sayılır bir gelişme gösteren
Aile Planlaması, herkesin yararlanması amacıyla üremeyle ilgili
bilgiler ve iradi doğum kontrol hizmetleri sağlıyor. Aynı
zamanda uzman ve yarı-uzman kişilerin aile planlaması
alanındaki çalışmalarına destek oluyor.
Uluslararası Aile Planlaması Federasyonu,
bugün yüzden fazla ülkeye, doğum kontrol servisleriyle hizmet veren ve
yetmiş dokuz ulusun aile planlama gruplarının birleşmesiyle
oluşan dünya çapında bir örgüt haline gelmiştir.
Bu gözlemlerden, bilinçli seks eğitiminin daha
bebeklikten başlaması gerektiği görülüyor. Bebeklerin kendi
bedensel tepkilerine aşina olması gerekir, onlar sevginin ne
olduğunu anlamalı ve sevgisini ifade etmesini bilmelidirler. Onlara,
uygun erkek ya da dişi kimliğini geliştirmeleri
öğretilmelidir. Aynı zamanda onlar boş, anlamsız, dar bir
cinsiyet rolüne zorlanmama-lıdır, bakımları
sırasında. Çocuklar için bu türde bir basmakalıp rol iyi
değildir ve böyle bir durum onların tam insani potansiyeli
anlamasını önleyebilir. Çocukların ilgi gösterdiği herhangi
bir konuda bilgisiz bırakılmaması gerektiğini söylemek bile
gereksiz. Bu, aynı zamanda seks konusu için ele geçerlidir. Özel,
kişisel konular gizli kalmalı, ama genel konuların gizlenmesine
gerek duyulmamalıdır. Örneğin, elinizdeki kitapta bulunan her
şey çocuklarla tartışılabilir, tabii doğru bir çizgi
içinde ve dili de onların anlayabileceği düzeyde bir düzeltmeden
geçirilerek.
Seks eğitimi esasen ahlaksal değerlerle
ilgili olduğundan, kuşkusuz, anababaların himayesi ve
sorumluluğu altındadır. Her şeye karşın,
başka çalışma alanlarında olduğu gibi, okullarda
biyolojik, psikolojik, yasal, tarihsel ve kültürel bilgileri biraz daha
geniş vererek önemli bir katkıda bulunabilirler. Nitekim, onlar
çocuklara başka tartışmalı konular gibi, tutkulara
kapılmadan ve akademik bir yaklaşımla, avantajlarıyla birlikte
seks konusunda bilgi verebilirler. Böyle bir uygulamanın ardından,
konunun genelde daha düzenli bir şekilde ele alınmasının
koşullan yaratılmış olmaktadır.
Bununla birlikte, cinsel bilgi ev ve okullarla
sınırlı kalmamalıdır. Aynı zamanda, kiliseler, gençlik
kuruluşları, Kızılhaç, Aile Planlama örgütleri,
kütüphaneler, müzeler ve hayvanat bahçeleri, insan ve hayvan cinselliğine
ilişkin çeşitli tablolara değinen özel programlar
hazırlayabilirler. Yayıncılar, çocukların seks eğitimi
için çok daha iyi kitaplar, broşürler, dergiler, karikatürler ve plak
albümleri sağlayabilirler. Füm yapımcıları
eğlendirici, ama her şeye karşın eğitsel seks filmleri
yapabilirler, tüm aile ya da özellikle genç seyirciler için. Televizyon
istasyonları çeşitli yaş gruplarından insanlar için özel
seks eğitim programları yaratabilir. Olasılıklar sonsuz
görünüyor ve şu anda tükemek şöyle dursun, ancak çok azı
algılanmaktadır. Öğrenci gazeteleri kadar günlük basın da
gençlerin cinsel sorunlarına ve hatta düzenli seks eğitimine daha fazla
yer ayırabilirler. Belli gebelik önleyiciler herkesin kullanabileceği
otomatik parayla çalışan makinelerle çok daha serbest bir
şekilde temin edilebilir bir hale getirilebilir. Ayrıca gebelik
önleyicilerin yanında gebelikten korunma ve zührevi hastalıklar
hakkında ayrıntılı bir bilgi verilebilir. Böyle bir bilgi
aynı zamanda âdet tamponlarının bulunduğu kutularda yer
alabilir.
Bu sürekli eğitsel kampanyadaki bazı
unsurların tüm görünümleriyle üreme üzerinde odaklanacağı
açıktır, ancak başka şeylerde aynı zamanda seksin
duygusal görünümü ve cinsel etkinliğin bir parçası olabilen haz duyma
üzerine konuşmaları vurgulayacaktır. Gerçekte böyle bir haz
yetisi dikkatlice desteklenmelidir. Ne yazık ki böyle bir şeyi gerçekleştirme
büyük bir dirençle karşılaşıyor. Gençlerin cinsel
deneyimlerini bu kitabın başka bir yerinde tartıştık
ve toplumumuzda çok az yetişkinin bu tür deneyimleri teşvik
ettiği ya da göz yumduğu gerçeğini de öğrendik.
Şartlara göre, böyle bir cinsel eğitimin ilk pratik yanı uzun
zamandır savsaklanmış bir halde kalıyor. Bununla birlikte,
salt cinsel eğitimde değil, başka herhangi bir eğitsel
konuda da pratik eksikliğin bulunduğunu herkes açık olarak
görebiliyor. Aslında, hiç kimse kitap okuyarak ya da konferanslar
dinleyerek bir öğrencinin dans etmeyi öğreneceğini ummaz. Yine
hiç kimse sadece tarifle yetinerek otomobil sürmeyi öğrenemez.
Kısacası, bugün varolan ve savunulan haliyle seks eğitimi
başka bir eğitim disiplininde olmayan bazı kısıtlamalarla
engelleniyor hâlâ. Öğrencilere yeterli bilginin verildiği durumda
bile, onların bilgilerini yoğun bir uygulamayla bir şekle
sokmalarına da izin verilmiyor. Onlar gerçek cinsel eşlerle
kendilerini gerçek durumda gösteremez, kendi izlenimlerini toplayamaz ve
çeşitlendiremez, ya da çeşitli yolları deneyerek öğrenemez.
Hatta çoğu zaman eğiticinin içtenliksiz ya da kötü niyeti olmasa
bile, seks eğitimindeki tüm resmi girişimler bu garip
sınırlamalara gerçekdışı ve
alışılmamış bir hava veriyor.
Kuşkusuz birçok genç insan resmi olmayan
yollardan cinsel ilişkiyle meşgul oluyor ve böylece bazı pratik
bilgiler kazanmaya çabalıyor. Ancak bu gençler eylemlerini
yetişkinlerin onayı olmaksızın
yapıldığından, deneyimleri başkalarında
olabildiği gibi ödüllendirici, eğitici ve haz verici olamıyor
her zaman.
Dahası, onların eşleri de aynı
yaştan oluyor bu kez ve çoğu kez aynı deneyimsizliği ve
güvensizliği birlikte yaşıyorlar. Geçmişte ve günümüzde
birçok toplum oğlan ve kızlara ergenlikte deneyimli ve yaşça
daha büyük eşlerin cinsel bakımdan yardım etmeleri
gerektiğine inanmakta. Ne yazık ki ABD'nin birçok eyaletindeki seks
yasaları gençler ve yetişkinler arasındaki cinsel temasa
sınırlamalar getirmeye devam ediyor. (Bak «Uyumculuk ve
Sapkınlık, Yasal - Yasadışı».)
Liseden ayrıldıkları zaman, birçok
genç Amerikalı, bazı pratik deneyimler geçiriyorlar, ancak doyumsuz
yaşıyorlar ve yüksekokullarda normal olarak çok daha geniş
cinsel fırsatlar buluyorlar normal olarak. Büyük ölçüde yüksekokul
öğrencisi insan cinselliği üzerine çeşitli kurslara girebiliyor
ve aynı zamanda kampüste doğum kontrol hizmetleri de
yapılıyor. Yüksekokula gitmeyen genç insanlar da Aile
Planlaması, çeşitli başka genel ve özel cinsel bilgi ve
danışma hizmetlerinden yararlanabiliyor. Son zamanlarda bu tür servislerde
bir çoğalma görülmektedir ve bunlar da toplumun her düzeyinden
kişilere yardım edebiliyorlar. Şimdi bazı hekimlerin kendi
film ve video kasetlerini yaparak hastane ya da başka tedavi yerlerinde
bunları kullanmaları buna çarpıcı bir örnek oluyor. Böyle
bir olanak çocuk doğumu, çocuk bakımı, gebelikten korunma,
gebelikte cinsel ilişki ya da benzer özel konuları kesin bir biçimde
gösterme açısından çok yerinde görülüyor.
Yetişkinlerin seks eğitiminde başka
bir kaynak her biçimde kitle iletişim araçlarıdır. Özellikle
belli yönelimleri olan popüler dergiler genelde cinsel teknikler, erotik sanat,
seksle ilgili yasal ve felsefi sorunlar, cinsel töreler tarihi konularında
oldukça fazla eğitsel niteliklere sahiptir. Aslında bu tür dergiler
çoğu kez «müstehcenlik» ve pornografi suçlamalarıyla
karşılaşmakla birlikte, bazen oldukça değerli cinsel
bilgileri basit bir dilde vererek pekâlâ yerinde bir görevi üstlenmiş
oluyorlar. Birçok durumda da daha «saygın» yayınlarca açık
bırakılan bir boşluğu dolduruyorlar. Bu, aynı zamanda
pornografi sinemaları için de geçerlidir. Bu tür filmlerin bir
kısmı insanların cinsel duygularını sömürücü ve
yıkıcı olmalarına karşın, bir kısmı da
gerçekten deneyimsiz seyircileri eğitme işlevini yerine getirebilecek
düzeyde olabiliyor.
Öte yandan, bizim çağdaş
pornolarımızın insan cinselliğini çoğu kez oldukça
gerçekdışı bir şekilde resmettiği görülüyor ve böylece
belli saf okuyucuyu ya da izleyiciyi yanlış yöne sevkedebiliyor.
Gerçekte, bazı seks eğitimcileri sansür ya da yasaklamak için söz
konusu bu tür materyalleri yeteri kadar ciddi tehlike saymakta. Bununla
birlikte, bizim tıbbi ve psikiyatrik metinlerde, ansiklopedilerde, evlilik
rehberlerinde, ilmihâllerde, edebi çalışmalarda çok daha fazla
zararlı yanlış bilginin bulunduğunu hatırlamamız
gerekir. İşin doğrusu, tüm dünyada kilise kapılarında
milyonlarca satılan dinsel broşürlerde bugün bile belli tehlikeli
yanlış kavramlar yayılmaya devam ediyor. Bu
kitapçıkların bazıları bilgisiz genç bir insanın
kafasında kötüleyici bir etki yapabilir pekâlâ. Ayrıca, bu
kitapçıklar önyargı ve cinsel hoşgörüsüzlüğü besleyebilir
çoğu kez. Tüm bu olgularla
karşılaştırılırsa, bazı pornolar nispeten
zararsız görünüyor.
Ne olursa olsun, sansür iyi bir çözüm
değildir. Bizimki gibi çoğulcu toplumlarda, «en iyi» cinsel bilgi
yalnızca engellenmemiş çok yönlü bir araştırma ve tüm
görüşlerin yer aldığı herkesin katılabildiği
istekli bir tartışmadan çıkan «kendine özgü» cinsel
değerlerde bulunabilir.
Bunu, genellikle bugünkü durum ortaya koyuyor ve
muhtemelen de gelecek onu karakterize edecek. Böylece, nihai olarak, biz seksin
tehdit edici ve hisleri etkileyici bir sorun olmaktan çıkacağı
bir noktaya varacağını ümit edebiliriz. Yerine, insan
yaşamının ne aşırı fazla ne de
aşırı az dikkat toplayan doğal bir görünümü gelir. Önceki
daha az bastına yaşlarda seks eğitimi normal olarak herkesin
genel eğitiminin bir parçası olur.
CİNSEL AHLAK SORUNU
Tarih boyunca insanlar cinsel ahlak sorunuyla ya da
başka bir deyişle, kendi ya da başka insanların cinsel
davranışlarının iyi olup olmadığı sorunuyla
uğraşıp durdular. Bugün bu sorun her zamanki kadar önemli
olmakla beraber yanıtlanması geçmişte olduğundan çok daha
zorlaşmıştır.
Bütün ahlak standartları elbette belli temel
inanışlara, inançlara ve varsayımlara dayanır. Belli bir
toplumun cinsel ahlakı da seksin amacı ya da «doğası»
hakkında toplumun varsayımlarını yansıtır.
Örneğin, gezegenimizde seks ile soyun sürdürülmesi arasında nedensel
bir bağlantı bulunduğunu bilmeyen topluluklar da vardır.
Elbette bu topluluklar da seksin tek amacının soyun sürdürülmesi
olduğuna inananlardan daha farklı cinsel davranış
standartları olacaktır.
Kendi toplumumuzda bu ilk inanış, uzun
süredir dinsel otoriteler tarafından savunulmuştur ve böylece
geleneksel ahlakımızı belirlemiştir. Ancak, modern
çağda bilim ve teknolojinin ilerlemesi, giderek inancın
zayıflaması ve farklı kültürler arasında iletişimin
artması ile daha önce eşine rastlanmadık bir değerler
çoğulculuğu ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak
kendimizi yeni bir tarihsel durumda buluyoruz. Yaşamımızın
seyri boyunca seksin amacı hakkında çeşit çeşit
çelişen görüşlerle karşılaşıyor ve rekabet
halinde bir dizi değerler sistemi arasında seçim yapmak zorunda
kalıyoruz.
Bundan sonraki sayfalarda bu gelişme
tartışılacak ve gerek bugünkü, gerekse gelecekteki
seçeneklerimizden bazıları anlatılacaktır.
DİNSEL GELENEK
Ahlaki kültür mirasımız çoğu kez
Yahudi - Hıristiyan olarak betimlemektedir. Yani ahlak değerlerimiz
Yahudi ve Hıristiyan dinlerinin tipik değerleri olarak
açıklanmaktadır ve bu açıklama bir ölçüde doğrudur. Ancak
bu iki din bizim her zaman pek farkında olmadığımız
çeşitli eski ve yeni etkilere maruz kalmıştır. Gerçekten de
tavırlarımız dolaylı ya da dolaysız olarak
yakındoğu mitolojileri, Yunan felsefeleri, Roma kanunları ve
Germen gelenekleri tarafından şekillendirilmiştir. Üstelik
yalnızca «Hıristiyan» geleneği üstünde dursak bile, bunun
değişik dönemlerde değişik anlamlar
taşıdığını görüyoruz. Örneğin tarihsel
incelemeler, Hıristiyanlığın sekse
yaklaşımının yüzyıllar boyunca büyük farklar
gösterdiğini ve bu farklılaşmaların anlamının ilk
bakışta sanıldığı kadar basit
olmadığını ortaya çıkarmaktadır... Bir örnek
vermek gerekirse: Günümüzde sofuluk ile cinsel mazbutluğu bir kefeye
koymak eğilimindeyiz. Ama Chaucer döneminin İngilteresi tüm
müstehcenliğine karşın, Kraliçe Viktorya çağının
sıkılgan İngilteresinden çok daha dinsel bir ülkeydi. Mamafih
bir bütün olarak alındığında, Yahudi - Hıristiyan
cinsel doktrinlerinin çok uzun bir süre boyunca yaşamlarımıza
egemen olduğunu ve bu doktrinlerin birçoğunun oldukça keyfice olduğunu
söyleyebiliriz. Bu dönemin çoğu boyunca, çoğu Yahudiler ve
Hıristiyanlar, seksi mazur gösterecek tek şeyin çocuk yapmak
olduğuna inanmıştır.
Eski İsrail'de «verimli olunuz ve
çoğalınız» diye herkese olabilecek bütün baskılar
yapılmıştır. Karı ile koca arasında birleşme
teşvik edilmiş, fakat cinselliğin herhangi bir ortaya
çıkış biçimi tabu haline gelmiştir. Evlilik içinde cinsel
ilişkide kadının âdet döneminde, yani gebe kalması ihtimali
pek olmadığında günah
addedilmiştir. Hatta çoğalma ile sonuçlanmayan, «en kötü» günahkâr
olarak addedilen eşcinsel ilişki ve hayvanlarla cinsel temas
«sapıtma» ya da puta tapma belirtisi olarak ilan edilmiştir. Bunlar
böylece dinsel suç haline getirilmişlerdir. Bu işleri yapanlar tanrının
doğal düzenini ihlal ediyor ve böylece bir cinsel münafık haline
geliyordu. Müminler arasında böyle bir kişinin yer
alamayacağını düşünerek öldürüyorlardı.
İlk Hıristiyanlar birçok Yahudi inanç ve
geleneğini reddetmiş, fakat seks konusunda Musa'nın
yasalarına aşağı yukarı uymuşlardı. Hatta
bir süre sonra kendileri daha da katı yasalar geliştirdiler ve hatta
bir dönem bütün cinsel zevkleri hor görerek cinsel perhizi yücelttiler. Evlilik
içinde çocuk yapılması meşru sayılmakla beraber, seksten
tümüyle kaçınmak üstün bir özellik sayılıyordu. Bu yeni
çilecilik (ascetiscism) zamanla biraz gevşemekle beraber, esas olumsuz
tavır değişmedi. Ortaçağ kilisesi çoğalmayı
seksin biricik «doğal» işlevi olarak görüyordu.
Protestan reformu da cinsel hoşgörüyü
artırmadı. Tam tersine, bir yandan Katoliklerin
bekârlığı ve bakireliği koruyan kültürüne
saldırırlarken Protestanların çoğu (özellikle püritenler)
geleneksel çoğalmaya yönelik önyargılarını koruyor ve
evlilik dışında tüm cinsel faaliyetleri
cezalandırıyorlardı, hatta çoğalma sonucu vermeyen cinsel
sapkınlıklara karşı Tevrat'taki yasaları tekrar
canlandırdılar. Bunların felsefesi ise İngiltere'de ve
Amerika'da günümüzün seks mevzuatını oluşturmuştur. (Bkz.
«Uyumculuk ve Sapkınlık, Yasal - Yasadışı»)
ÇAĞDAŞ MEYDAN OKUMA
Eski Yahudi - Hıristiyan cinsel standartlara
ilk saldırılar, Ortaçağ'da başladı. Yunan ve Roma
düşüncesine dayanan Rönesans, feodal ekonomiden kapitalist ekonomiye
geçiş, teknolojik yenilikler, dünyanın başka yerlerinin
keşfedilmeye başlanması, ticaretin artması ve modern
bilimin doğuşu, insanları bağımsız olmaya ve daha
önce kutsal sayılan birçok inancı kuşkuyla karşılamaya
itiyordu. Üstelik Protestan reformlarının sonucu olarak eski dinsel
birlik ve keşişlik ortadan yok oldu. Giderek artan sayıda yeni
Hıristiyan mezhebi Tann'nın emri hakkında kendi yorumunu yapmaya
başlamıştı. Her ne kadar bunların çoğu cinsel
ahlak sorunları üzerinde görüş birliğinde olsalar da diğer
alandaki tartışmalar kaçınılmaz olarak genel etkilerini
zayıflatıyordu. Sonuçta, bu mezhepler sekse ilişkin konularda bile
tartışmaya ve birbirine hiç benzemeyen, hatta
karşılıklı olarak birbirini dışlayan
tutumları desteklemek için İncil'den alıntılar yapmaya
başladılar. Bu durumda birçok kadın ve erkek kiliseye yüz
çevirerek, ahlak konusunda başka yerlerden rehberlik aradılar. Genel
layikleşme süreci içinde daha önce mutlak sayılan değerler
giderek nispi hale geldi.
«DOĞUM KONTROLÜ DEVRİMİ»
Modern bilimsel araştırmalar sonucu
insanların seks ve çoğalma işlevleri daha iyi
anlaşıldıkça, çoğalmanın bilinçli olarak kontrolü
eskisine göre çok daha kolaylaştı. 17. yüzyıl sonlarında ya
da 18. yüzyıl başlarında, hayvan
bağırsağından yapılma prezervatifler yaygın
olarak kullanılmaya başlandı. (Prezervatif
kullanımının nerde, ne zaman başladığı
üzerine hâlâ çelişik teoriler vardı. Eski çağda bile şu ya
da bu biçimde kullanılmış olduğunu öğrenmek
şaşırtıcı olmayacaktır.) Başlangıçta bu
prezervatifler büyük bir olasılıkla esas olarak zührevi hastalıklara
karşı korunma amacıyla kullanılıyordu. Fakat
bunların ilkahı önlemekteki önemi anlaşılmakta gecikmedi.
Nihayet 19. yüzyılda Latex prezervatiflerinin seri üretimi
başladığında giderek daha çok sayıda insan
bunları doğum kontrolü için kullanmaya başladı. Zamanla
başka etkili yöntemler de bulundu. 1880'lerden diyafram, 1930'lar-da
Spiral ve nihayet 1950'lerde «hap», doğum kontrolü açısından
geniş bir seçenekler yelpazesi sağladı. Bu arada bu seçenekleri
halka sunmaya çalışan özel kuruluşlar ve kamu
kuruluşları gelişti. Bugün çoğu ülkede kadınlar ve
erkekler dilerlerse gebe kalmayı kolayca önleyecek olanaklara sahiptir.
«NÜFUS PATLAMASI»
Güvenilir koruyucuların bulunması ve
bunları kullanma isteğinin artması sayesinde yeni bir sorunla
aşırı nüfus tehdidiyle karşı karşıya kalan
insanlık için bir umut doğmuş oldu.
Aslında daha 18. yüzyılın sonunda
Thomas R. Malthus, bu sorunun farkına varmış, ancak bunu izleyen
dönemde bazı Avrupa ülkelerinde nüfus artışı,
sanayileşmenin gereklerinin gerisinde kalınca dinsel ve siyasal
otoriteler, Malthus'un uyarılarına kulak asmamış ve hatta
doğum oranlarının artmasını teşvik
etmişlerdi. Ne var ki gerçekler sonunda ortaya çıktı.
Gezegenimizdeki nüfus artışı bir patlamaya dönüştü ve
mevcut kaynakların tükenmeye yüz tutmasına yol açtı. İnsan
türünün en az üç milyon yıldır varolduğu tahmin ediliyor ama
daha 300 yıl önce sayıları yalnızca 500 milyon
kişiydi. (Yani ABD'nin şimdiki nüfusunun iki katı kadar.) Ne var
ki, 1950'ye varıldığında bu sayı bir kat artarak 1
milyara, 1930'da ise yine bir kat artarak iki milyara
ulaşmıştı. Yalnızca 30 yıl geçtikten sonra 1960'da
nüfus 3 milyara ve yalnız 15 yıl sonra 1975'te 4 milyara
ulaşmıştı. Demek oluyor ki, şimdiye dek
yaşamış olan insanların %25 kadarı, yani bir
çeyreği, şu anda hayattadır. Yine demek oluyor ki eğer bu
eğilim devam ederse, dünya nüfusu yalnızca 35 yıl sonra bir kat
artarak 8 milyar gibi dehşet verici bir rakama ulaşacak. (Bkz. 136
sayfadaki şema).
Bu gelişmenin nedenleri ve sonuçları
hakkında ayrıntılara girmeden bunun geleneksel
ahlakımızdaki çoğalmaya yönelik önyargıyı yeniden
gözden geçirmeye bizi zorladığının kuşkusuz
olduğunu söylememiz gerekir. Kaçınılmaz sonuç: Eğer
kadınlar ve erkekler, tam kapasite «artmaya ve çoğalmaya» devam
ederlerse dünya üzerinde yaşamak yakında bir azap olacak ve hatta
olanaksız hale gelecektir. Öte yandan, eğer şimdiki yüksek
doğum oranını akla yakın bir düzeye indirmek isterlerse
cinsel davranışlarını soyun sürdürülmesi amacından
koparmak zorunda kalacaklardır. Milyarlarca kişinin cinsel perhize
girmesi gerçekçi bir almaşık sayılmaz.
KİŞİ HAKLARI İÇİN MÜCADELE
Ortaçağ sonunda başlayan, insanların
kendi kaderini tayin etmesi eğilimi günümüzde derin toplumsal ve siyasal
değişikliklere yol açmıştır. Önce dinsel reformlar
sonra bilimadamları ve filozoflar ve nihayet sıradan yurttaşlar
kendilerini mutlakiyetçi yönetimden kopardılar. «Aydınlanma» özlemi
ile herkes kendi mantık gücünü kullanmayı ve kurulu otoriteleri
kuşkuyla karşılamaya başlayınca, papalara ve krallara
da açıkça karşı çıkıldı. Artık yeni idealler
bireycilik, eşitlik ve bağımsızlık ve bunları
verecek demokratik yönetim biçimleri ABD ve Avrupa'da kuruluyordu. «Aydın»
ve özerk birey «doğal insan haklarına» sahip olduğunu ve
bunların arasında yaşama hakkı, özgürlük ve mutluluk
olduğunu ileri sürüyordu. Dinsel inanç özgürlüğü ve dilediği her
şeyi okuma yazma ve yayınlama hakkı talep ediyordu. Ne var ki
bir süre sonra bu hakların hiç de «doğal» olmadığı
anlaşıldı. Bunlar tam tersine, ancak insanların bilinçli
mücadelesinin ürünü olabilirdi. Aslında «doğanın
armağanı» değil, insanlığın
başarısı idiler. Uğrunda mücadele edilmeleri ve bir kere
kazanıldığında savunulmaları gerekiyordu. Çünkü
kolayca yitiri-lebilirlerdi. Üstelik bu yeni özgürlükten başlangıçta
yalnızca beyaz orta ve üst sınıfların erkek mensupları
yararlanabiliyorlardı. Kadınlar, köleler, yoksullar ve belli etnik
azınlıklar, çeşitli ölçülerde bu haklardan yoksundular. Bu
ezilen gruplar, ancak medeni haklar için kendi mücadelelerine
başladıkları zaman bir ölçüde özerklik kazandılar.
Günümüzde kişi hakları için mücadele
devam ediyor, hatta yaygınlaşıyor ve yoğunluk
kazanıyor. ABD'de kadınlar, siyahlar ve diğer etnik gruplar
kendilerine karşı yapılan ayrımın tümüyle sona
ermediğini görüyorlar ve bizzat kendilerinin «sesini duyurma eylemleri»
yapmaları gerektiğini anlıyorlar. Bu kadarla da kalmayarak,
onların talepleri şimdi yaşlılar, gençler, yalnız
yetişkinler, eşcinseller, özürlüler, akıl hastanelerinde
yatanlar ve diğer birçok daha önce sessiz bilinen azınlıklar
tarafından yankılanıyor. Bu azınlıklardan kendilerine
özgü kuyruk acıları bulunmakla beraber hepsinin paylaştığı
ve konumuz kapsamına giren bir şikayet beliriyor; hepsi uzun
zamandır cinsel baskının kurbanları olmuştur. (Bkz.
«Cinsel Baskı»)
Ama bugün cinsel baskı altında tutulanlar
artık kaderlerine boyun eğmiyor ve herkes gibi aynı
özgürlüğü istiyorlar. Artık isteklerini mazur göstermeye
çalışmıyorlar ve uzun süredir kendilerine biçilmiş olan
rolü reddediyorlar. Şu andaki baskıya devam etmek isteyenler ise,
aynı nedenle siyasetlerini açıklamak ve haklı göstermeye
çabalamak zorunda kalıyorlar. Bu ise giderek zorlaşıyor. Çünkü
bu siyasetler çoğunlukla dinsel dogmaların yansıması olup
akılcı bir temele dayanmıyorlar. Bu durumda, cinsel
kurtuluş mücadelesinin başarıya ulaşacağına haklı
olarak inanabiliriz. Bu, kişi haklarının genişletilmesi
için verilen mücadelenin bir parçası olup, daha açık, daha adil ve
daha «özgür» bir topluma doğru heyecan veren ve yapıcı bir
hareketi temsil ediyor. Unutmayalım ki, daha çok kişiye, daha çok hak
tanımakla ahlaki, yasal ve siyasal otoriteleri tümüyle ortadan
kaldırmıyor, yalnızca onları
demokratlaştırıyoruz. (Ayrıca bkz. «Erkeklerin ve
Kadınların toplumsal Rolleri - Kadınların Kurtuluşu»)
GELECEĞİN «YENİ AHLAKI»
Dinsel geleneklere çağdaş meydan okuma,
bunu uygarlığımızın sonuna işaret sayan pekçok
insanı derinden sarsmaktadır. Onlar hiçbir değişiklik
istemezler ve özellikle de cinsel ahlak anlayışları konusunda
ilerlemenin mümkün olduğuna inanmazlar. Aksine,
sınırlamaların ortadan kalkmasının cinsel
kargaşaya yol açacağına ve mutlak olmayan cinsel
standartların yararsızlığına inanırlar. Aynı
zamanda bazı çok mutaassıp erkek ve kadınlar eski dogmatizmin
ahlaksızlık etkilerinden haberlidir ve daha yeni ve insanca bir ahlak
için kafa yormuşlardır. Geçmişteki korkularını unutarak
onlar hür irade ve bireyselliğin yeni ideallerini kucaklamışlar
ve sonunda kilise ve devletin kısıtlayıcı
ayrılıkçılığının farkına
varmışlardır. Böylece onlar örneğin artık dinsel
inançların ceza kanunlarına yansımasını
istememektedirler. Hatta cinsel alanda John Stuart Mill'in «Özgürlük
Üzerine» (On Liberty) (1859) adlı ünlü denemesinde ilan ettiği
şu ilkeleri artık benimsemektedirler: «Toplumun, her bir üyesinin
üzerine haklı olarak uygulanabilen kaba kuwetteki amaç yalnızca
insanların diğer insanlara zarar vermesini önlemek içindir.
Kişinin fiziksel ve ahlaksal iyiliği yeterli teminat değildir.
Her insan gerek vücutça, gerekse zihinsel ve ruhsal olarak kendi
sağlığının gerçek bekçisidir.
Mamafih görmekteyiz ki bu ilke binlerce
yıllık ahlaksal geleneğe pek uymamaktadır.
İnsanlık tarihinin çoğu boyunca insanlar kendi «gerçek
bekçileri» olmamışlar ve ruhsal sağlıklarıyla ilgili
bütün kararları dinsel ve siyasal otoritelerin eline
bırakmışlardır. Sadece bu «yüksek» otoritelerin iradesi
kişinin tutumlarında neyin iyi neyin kötü olduğunu tayin
etmiş ve ayrılıklara karşı sessiz kalma haklarına
hükmetmişlerdir. Aslında bazı demokratik toplumların kendi
ahlaki değer yargılarını rasyonel araştırmaya ve
tartışmaya açmaları yakın bir geçmişte olmuştur.
Bu gelişmeye temelde iki etmen eden oldu:
Kişilik hakları için verilen mücadelenin büyümesi ve en özverili
nedenin bile ahlaksal despotluğu mazur gösteremeyeceğinin idrak
edilmesi. Gerçekten de büyük bir Hıristiyan yazar olan C.S. Lewis, önemle
şunu vurguladı: «Bütün zorbalar, zorbalığı
kurbanlarının daha zalim insanlar olmalarını önlemek için
yapmıştır.» Bencil, açgözlü ve zampara zorbalar bazen yorgun
düşebilirdi, ama başkalarına zulmeden bir adam onların
iyiliği için vicdan rahatlığı ile böyle davranır, hiç
yumuşayamaz, kimseyi ayırmaz ve onların akibetine ilgi gösteremezdi.
Demokratik bir toplum bu yüzden, üyelerinin özerkliğine saygı
gösterdiği ve onları «kâdiri-mutlak ahlak hocalarının»
eziyetlerinden koruduğu takdirde bu kuruluşları savunur.
Maalesef demokratik değerler teoride kabul
edilse bile, pratikte yardımcı olmaktan henüz uzaktır.
Örneğin Amerika Birleşik Devletleri Anayasası insan
özgürlüğünü ilan etmesine karşın, cinsel alanda hâlâ büyük
baskılar hüküm sürmektedir. Gerçekten eski püriten despotlar, bugün de
yine görülmekte ve herkesi aynı cinsel düz kalıba
sığdırmaya çalışmaktadırlar. Nitekim 19.
yüzyılın sonlarında Amerikan kanun yapıcıları
müstehcen materyallerin postalanmasına karşı Comstock Akdini
uygulamaya koydular. 20. yüzyılın başlarında önceden yasaya
aykırı olmayan zinayı suç saydılar ve geleneksel
genelevleri kapattılar. Birinci Dünya Savaşından sonra alkol
tiryakiliğinin «ayıp» sayılması ile bu yeni görüş
devam etti. 1930'larda ve 1940'lar-da kamuoyunun «sapıklık»
konusundaki isterik tutumu, «Cinsel psikopatlara» karşı yaygın
yasal düzenlemeler getirdi. 1950'lerde hayali bir komünist «şorolo»
komplosu üzerine fanteziler sonucu eşcinsellere karşı bir dizi
baskıcı federal yasa yürürlüğe girdi. 1970'lerde «pornografiyi
ezip yok etmek ve müşterileri tutuklayarak fuhşu önlemek için
yoğun çabalara girişildi. Şimdi ise, 1980'lerde, kendini «Ahlaki
Çoğunluk» ilan edenler Kutsal Kitap ahlakı üzerine kendi
yorumlarını yasa zoruyla tüm yurttaşlara dayatmak istiyorlar.
Ama deneyimler bu ve benzeri ahlak seferberliklerinin nadiren istenen sonucu
verdiğini ve pekâlâ işi daha çıkmaza sokabildiğini
gösterdi. Comstock'un fanatizmi yüzünden kuşaklar boyu kadınlar
yeterli cinsel ve koruyucu bilgilerden yoksun kaldılar ve böylece Margaret
Sanger ve diğerlerinin, bir ölçüde hafifletmeye
çalıştıkları acıların birçoğu doğdu.
Evlilikdışı sekse karşı ceza yasalarında yer alan
maddeler, muazzam bir ikiyüzlülüğe yol açtı. Mahkemeler zina
nedeniyle binlerce boşanma kararı verirken, yasa önünde suçlu olan
taraflar hakkında soruşturma yapmamaya başladılar.
Genelevlerin kapatılması, birçok fahişeyi sokaklarda
çalışmaya ve muhabbet tellallarının «himayesine»
sığınmaya zorladı. Alkolün yasaklanması yüzünden suç
örgütleri muazzam bir gelişme gösterdi. «Cinsel psikopat yasaları» ve
eşcinsellere karşı yasal ayrımlar kamu yararına hiçbir
şey getirmediği gibi, ezilen sosyal gruplar yarattı.
«Pornografiye karşı mücadele» ise ödediğimiz vergilerin bir
parçası olan büyük paraları israf ederek, yayınları
milyonlarca okur tarafından hevesle satın alınan
yayıncıları taciz etmek için yasallığı kuşku
götürür gizli girişimlerde kullanılıyor. Öte yandan, bu
yayınların okurları da giderek artan sayıda şiddet
eylemlerinin kurbanı oluyorlar.
Aslında sorun daha derine gidiyor. Eski
püriten baskılar, yalnızca birkaç cinsel günahkâr ve
sapkını değil, çok sayıda dürüst «sıradan»
yurttaşı da eziyor. Seks araştırmacıları ve
terapistler katı ahlaksal inançların insanları gerçekten de
hasta edebildiğini ve çeşitli cinsel ve sosyal işlevleri yitirmelerine
yol açtığını belirtiyorlar. Ayrıca, böyle inançlar
çoğu kez erkekleri ve kadınları birçok zevk potansiyelinden
gereksiz yere yoksun kılarak hüsran, haset ve hatta şiddete yol
açıyorlar. En azından biyolojik gerçekleri yadsıyamayız:
Çağımızda buluğ yaşı giderek düşerken
ortalama insan ömrü artıyor. Sonuç olarak insanların cinsel olarak
aktif, fakat doğurgan olmayan yıllarında önemli bir
artış görülüyor.
Bu durumda, geleneksel cinsel
ahlakımızın çoğalmaya yönelik ön yargılarını
savunmaya eskiden olduğu kadar bile olanak yoktur. İnsanları,
kendileri için pekâlâ bir mutluluk, sağlık ve
karşılıklı hoşnutluk kaynağı olacak istekler
için suçlu hissettirmekle hiçbir yarar sağlanamaz. Bunun yerine daha
insancıl ve daha esnek bir ahlak geliştirmek daha «edepli» olacaktır.
Günümüzde yalnız soyun sürdürülmesi için değil, hoşça vakit
geçirmek için yapılan seksi de keşfetmeye ihtiyacımız var.
Bir kere seksin meşru bir amacı olarak
hoşça vakit geçirmeyi kabul edince geleneksel ahlak
standartlarımızın, ceza yasalarımızın ve
psikiyatrik varsayımlarımızı birçoğu elbette anlamını
yitiriyor. Örneğin, artık cinsel birleşmeyi evlilikle
sınırlamak için geçerli bir neden kalmıyor ve böylece, evli
olmayan çiftler arasında seksin kötülenmesi ve suç sayılması,
keyfi ve adaletsiz oluyor. Aynı ölçüye vurulduğunda, eski cinsel
sapkınlıklar ve çoğalmaya yönelik olmayan
«sapıklıkların nesnel toplumsal etkileri açısından
yargılanmaları gerekiyor. Bazı durumlarda bu etkiler pekâlâ
olumlu olabilir. Üstelik, eğer seksin seks olarak tadına
varılacaksa, buluğ yaşından itibaren herkese korunma
sağlanması ve radyolarda televizyonda ve sokak afişlerinde
gebelikten korunma gereçlerinin reklamının serbest
bırakılması gerekecektir. Gerçekten de bugünlerde «nüfus
patlaması» birçok ülkeyi büyük ölçekli ve sürekli gebelikten korunma
kampanyaları açmaya ve bütün iletişim araçlarını kullanmaya
zorluyor. Bu ülkelerden bazılarında evli olmayan erişkinler de
dahil, isteyen herkese parasız korunma gereçleri
dağıtılıyor.
Geleceğin «keyif için» cinsellik
ahlakının getirebileceği bütün sonuçları burada
ayrıntısıyla ele almaya gerek yok. Bugünlük, köklü
değişiklikler olabileceğini ve cinsel alanda eninde sonunda
«düşünüleceği düşünmek» zorunda kalabileceğimizi farketmek
yeterlidir. Örneğin, zor durumda kalan bazı hükümetler nüfus artışıyla
mücadelede büyük aileler için «ters teşvik» (yani ceza) önlemleri
uyguluyorlar ve zorunlu kısırlaştırma konusunu
tartışıyorlar. Başka bazı hükümetler de evlilik
öncesinde cinsel perhiz öğütlüyor ve bir yandan da asgari evlenme yaşını
yükseltiyor, bizzat evlilik içinde her türlü şehvet ya da «sefihliği»
kötülüyorlar. Acımasızca uygulandığında, böyle
siyasetler doğum oranını düşürebilir ama açıktır
ki bunlar siyasi totaliterliği de teşvik eder. Bu yüzden demokratik
hükümetlerin tam tersi bir rota izlemeleri ehvendir. Belki de ancak toptan
cinsel özgürlük, nüfusu gerçekte dengeye kavuşturabilir.
Bu birkaç ipucu «cinsel devrim»in hiç de
bitmediğini ve günümüzün bütün cinsel ve evliliksel denemelerinin kaprisli
sapmalar olmadığını göstermeye yetecektir. Yine bu
ipuçlarından anlayabildiğimiz kadarıyla, sonunda bu denemelerin
hepsi başarılı olmayacaktır. Bunlardan bazıları,
hatta pek tahripkâr sonuçlar doğurarak terkedilmelerine ve yeni
arayışlara yol açabilir. Ama ne olursa olsun başarı ve başarısızlığın
gün geçtikçe daha çok pratik açıdan yargılanacağını
söylemek kehanet olmaz. Son söz dinsel dogmalarda değil, deneyimlerde
olacaktır. Özetlersek, cinsel ahlakımız eskiden olduğundan
da çok mantık ölçülerine uymak zorunda kalacaktır.
Bununla ahlak standartlarının tümüyle
rasyonel olabileceğini kastetmiyoruz. Cinsel yaratıklar olarak ne
yapmamız gerektiğini bize kuşkusuz yalnızca bilim
söyleyemez. Bilim, olsa olsa bizi uyanık ve eleştirici yapabilir, ama
tek başına bir cinsel ahlak yaratamaz. Değer yargıları
özünde bilimdışı-dır. Ahlaki tercihler yapmanın nesnel
bir yolu yoktur. İyiye ve kötüye ilişkin sorunlarda her zaman
duygularımıza, inançlarımıza ve ahlaksal geleneklerimize
bağlı olacağız.
Bu nedenle, cinsel tavrımızın
biçimlenmesinde, kendimizinki de dahil büyük dinlerin önemli bir rolü
bulunuyor. İmanımızda mütevazi ve basiretli, bize rahatlık
verecek ve insan din kardeşlerimize en iyi nasıl hizmet
edebileceğimizi öğretecektir. Dinler belki artık bütün ahlak
ikilemlerine hazır çözüm getirmiyorlar. Ama en azından bize bazı
genel kılavuz ilkeler verebilirler. Geçmişte dinin çoğu kez
zulüm ve cinsel baskı bahanesi olarak kullanılmış
olması gerçeği bile bugün ahlaksal aydınlanmamızda bize
yardımcı olabilir. Taassubun yol açtığı acıların
idraki bize, ahlak taleplerimizde gereken alçakgönüllülüğü
kazandırabilir.
SEKS EĞİTİM TESTİ
Aşağıdaki 100 soru, ki San
Francisco, The Institute for Advanced Study for Human Sexuality tarafından
geliştirilmiştir. Aynı zamanda Seksoloji alanında master ve
doktora yapanların sınavlarında kullanılmıştır,
birkaç yıldan beri. Kuşkusuz, bu akademik smavlarda, öğrenciler,
başka sorulara da yazılı ya da sözlü yanıt vermek sorunda.
Bununla birlikte, bu sorulardan belirli asgari bir seçme, bu konularla ciddi
olarak ilgilenen okuyucuya ya da arkadaşını denemek isteyen bir
kimsenin cinsel bilgisini ortaya çıkararak bir hizmet yerine getirmiş
olabilir.
Seks Eğitim Testinizin sayısını
nasıl belirlersiniz? İlk 75 «Doğru» ya da «Yanlış»
sorusu için, her doğru soruya 1 puan, bunu izleyen seçmeli soruların
tam doğru yanıtı için 2 puan ve kısmen doğru
yanıt için 1 puan vereceksiniz. Bu puanlama 'sonucunda en yüksek
olası puan 125 olacak. En az puan 120 puanlık bir sonuç: Mükemmel, en
azından 110 puan iyi ve en azından 100 puan geçer olacak.
Testi başaran kişiler kendilerini cinsel
bakımdan bilgili kişiler olarak kabul edebilirler.
Doğru ya da Yanlış
1.
Prezervatifler, vajinal köpükler ve diyaframlar reçeteyle sağlanan
gebelikten korunma yöntemleri değildir.
2.
Dikizciler (röntgenciler) muhtemelen cinsel saldırgan
değildir.
3.
Androjen terapi iktidarsızlık sorunlarının
tedavisinde çoğunlukla başarılıdır.
4.
Teşhirciler muhtemelen kendilerine karşı koyan insanlara
saldırırlar.
5. Bir
kişinin cinsel yönelimi (yani karşıcinsel ve eşcinsel
ilgilerinin ölçüsü) zaman içerisinde kendi kendine değişebilir.
6.
Hayvanların farklı türlerinin birbirleriyle cinsel temas
kurması yaygındır.
7.
Sünnetli ve sünnetsiz erkeklerin cinsel hevesliliği arasında
önemli farklar bulunmamaktadır.
8.
Lezbienler ya da eşcinsel erkekler Amerika'da herhangi bir büyük
dinsel cemaate rahip, papaz ya da rahibe olarak kabul edilmezler.
9. Erkek
transvestit kadar dişi transvestit de vardır.
10.
Ereksiyon olmaksızın bir adam orgazm olabilir.
11. Bir
kadının vajinal yağlanması Bartholin bezleri
tarafından sağlanır.
12. Bir
Mazoşistle cinsel karşılaşmasını kontrol eden
çoğunlukla sadisttir.
13. Bir
ambiseksüel kişi tek evli olabilir.
14. Genel
olarak konuşursak, kızlar ergenliğe erkeklerden daha önce
ulaşırlar.
15.
ABD'nin bazı yerlerinde fahişelik şimdi resmi olarak
serbesttir.
16.
Sadistler, Mazoşistlerden daha fazladır.
17.
Meninin büyük çoğunluğu erbezlerinde üretilir.
18. Genel
olarak eşcinsel bir erkek, cinsel ilişki kurduğu erkek, bariz
bir eşcinsel değilse, onunla ilişkisinde isteksiz davranır.
19. Âdet
görme sırasındaki cinsel birleşmede gebe kalınmaz.
20.
Eşcinsellik, Ortaçağ Avrupasında bir hastalık olarak
sayılmıyordu.
21.
Mastürbasyon Kutsal Kitap'ta mahkûm edilir.
22.
Fahişeliğin yok edilmesi, zührevi hastalıkların yaygınlaşmasını
büyük ölçüde azaltıyor.
23.
Çoğu erkek cinsel hevesliliklerinin en yüksek noktasına 13 -
19 yaşlarında ulaşıyor.
24.
Çoğu dişi cinsel hevesliliklerinin en yüksek noktasına 13
- 19 yaşlarında ulaşıyor.
25. Bir
kadının dölyatağı orgazm sonrasında kasılır.
26. Anal
ilişki eşcinsel erkekler arasında çok yaygın bir cinsel
pratiktir.
27.
Bazı kadınlar herhangi bir erkekten daha büyük bir cinsel
kapasiteye sahiptir.
28.
Vajinal açıklıktan klitorisin uzaklığı, bir
kadının cinsel hevesliliğinde önemli bir rol oynar.
29.
Döllenmiş yumurtanın dölyatağı
dışında gelişmesi durumu, dış gebelik olarak
bilinir.
30. Erkek
fetişist kadar kadın fetişist de vardır.
31.
Çocuklara karşı çoğu cinsel suçlan kurbanın
akrabaları ya da arkadaşları işler.
32.
Lezbien eşlerden biri çoğunlukla etkin ve koca rolü oynar,
diğer kadın da edilgin ve karı rolü oynar.
33.
«Müstehcen» konuşma Birleşik Devletler Anayasasının
İlk Düzeltme maddesinin koruması altında değildir.
34.
Oğlanlar ergenlikten önce de boşalabilir.
35.
Mastürbasyon 20. yüzyıldan önce hiçbir zaman terapatik bir yol
olarak kabul edilmezdi.
36.
Transseksüelizm erkeklerde kadınlardan daha yaygındır.
37.
Eşcinsel davranış erkekler arasında, kadınlar
arasındakinden daha yaygındır.
38.
Dişilerde kızlık zarının hizmet ettiği
fizyolojik işlev bilinmiyor.
39.
Keskince bir şey hissetmek, tatmak, koklamak, işitmek bir
kişinin cinsel uyanış kapasitesini azaltır.
40. Bir
adamın yaşı, onun cinsel
uyanırlılığıyla ilgili değildir.
41.
Genelde, erkek bereketliliği yaşın ilerlemesinden
etkilenmez.
42.
Çoğu Eyalet ceza yasasına göre fahişelik sadece
dişiler tarafından işlenen bir suçtur.
43.
Cinsel uyanış sırasında klitorisin büyüklüğü
artmaz.
44. Seks
suçlularının hadım edilmesi her zaman onların cinsel
itilerini yok eder.
45.
Kadınlar hadım edilemezler.
46. Tek
başına mastürbasyon orgazm zamanlamasını düzenlemek üzere
erkeğe yardımcı olmaz.
47.
Cowper bezlerinin salgıları sperm içermez.
48.
Yetişkinlerde hormon, cinsel yönelime göre değişebilir.
49.
Çocuklukta eşcinsel ilişki, çoğunlukla
yetişkinlikte, eşcinsel davranışa götürür.
50. Irza
tecavüz edenler öteki erkeklerden daha fazla porno tüketicisidir.
51.
Oğlanlar ve kızlar yaşamlarının ilk yıllarında
orgazm olamazlar.
52.
Çoğu Amerikan ceza yasasına göre, aynı cinsiyetten
kişiler birbirlerine karşı ensest suçu işleyemezler.
53.
Cinsel uyanış sırasında erkeğin erbezleri
çekilip küçülür.
54.
Eğer uygun kullanılırsa vajinal önleyiciler bir diyafram
ya da jöleden daha güvenlidir.
55.
Amerikanın bazı eyaletlerinde eşcinsel olmak suçtur.
56.
Çoğu Amerikan eyalet ceza yasasına göre, erkekler tecavüzden
mağdur olamazlar. Yani bir ırza geçme olayının kurbanı
olamaz.
57.
Vaginismus, birleşme sırasında acı dolu bir duyum
verir.
58.
Herhangi bir dikkate değer belirti göstermeksizin bir kişinin
belsoğukluğu göstermesi olasıdır.
59.
Herhangi bir farkedilir belirti göstermeksizin bir kişinin frengiye
yakalanması olasıdır.
60. Özel
eşcinsellik, ambiseksüellikten daha az yaygındır.
61.
Çoğu eşcinsel erkek, durumlarına bağlı olarak,
cinsel ilişkilerinde hem erkek hem de dişi rolü oynayabilir.
62. Bir
erkeğin sadist cinsel deneyimleri yaşamının başka
alanlarında da çoğunlukla bir gaddar davranış
göstergesidir.
63.
Genital iltihaplar zührevi hastalıkların başka türlerine
göre antibiyotik tedavisine daha iyi yanıt verirler.
64. Zina
Amerika'da ölümle cezalandırılabilirdi.
65.
İnsanın bir hayvanla cinsel teması Amerika'da ölümle
cezalandırılabilirdi.
66. Güçlü
bir vajinal spazm sonucu olarak bir erkeğin penisi tuzağa
düşürülebildiği pekâlâ kanıtlanır.
67. Bir
kadının cinsel uyanışı artarken, klitoris
kabartısı da daha çok kendi kabuğu altına girer.
68.
Genelde, bir erkeğin orgazma ulaşma yeteneği,
yaşının ilerlemesini göstermez.
69.
ABD'de işleyen seks yasaları çoğu Amerika'lıyı
suçlu yapar.
70. Bir
klitoridektomy, bir kadının cinsel tepkisini bozmaz.
71.
Dişi hayvanlar da orgazm olur.
72.
Gebeliğin ilk ayında bir embriyonun cinsiyetini belirlemek
olasıdır.
73.
Çoğu Amerikan ceza yasasına göre, bir erkek,
karısına tecavüz edemez.
74. Seks
terapistleri müşterilerinin dikkatini süreçten cinsel ilişki
amacına yeniden döndürmeye çabalar.
II. Seçmeli Test
(Not: Bazı soruların
birden fazla doğru yanıtı vardır.)
75. Her normal insan vücut hücresi aşağıdaki
sayıda kromozom içerir.
a. 49
b. 49
c. 46
d. 44
76. Sperm hücreleri üretilir:
a. seminal vesicles'de
b. epididymis'de
c. vac deferens'de
d. Prostat bezinde
77. Ortalama boşalma'da sperm sayısı:
a. 250.000.000
b. 2.500.000
c. 250.000
d. 25.000
78. Maksimum üretkenlik sağlamak için torbadaki
sıcaklık:
a. vücudun öteki kısımlarından daha yüksek
olmalıdır.
b. vücudun geri kalan kısmından daha düşük
sıcaklıkta olmalıdır.
c. aşağı yukarı vücudun geri kalan
kısmıyla aynı olmalıdır.
d. Sıcaklık onunla ilgili değildir.
79. İlk dördü ve çok canalıcı olanlar Freud'un
gösterdiği psikoseksüel gelişme aşamalarıdır.
Latency
a. anal, oral, kuweden fiil haline geçmemiş olma, fallik,
b. oral, anal, fallik, latency
c. oral, anal, genital ve latency
d. anal, latency, fallik ve genital
80. Çoğu erkekler mastürbasyonu
a. kendi keşfederek öğrenir,
b. başkalarından işiterek öğrenir,
c. başkalarının öğretmesiyle öğrenir,
d. onun hakkında birşeyler okuyarak öğrenir.
81. Kutsal Kitap'ta, Onan'ın öyküsü:
a. mastürbasyona karşı bir polemiktir,
b. doğum kontrolüne karşı bir polemiktir,
c. ülkenin murdarlaşmasına karşı bir
polemiktir.
d. ölü kardeşinin mirasının çalınmasına
karşı bir polemiktir.
82. Aşağıdaki mastürbatör fantezilerinden hangisi
sosyal bakımdan zararlıdır?
a. Sadistik pedofiliya
b. Hayvanların tecavüzü
c. Necrofiliya
d. Yukarıdakilerin hiçbiri
e. Yukarıdakilerin hepsi.
83. Vajinismus için hangisi uygun bir tedavidir.
a. Kızlık zarını kesme,
b. Vajinal genişleticiler kullanımı,
c. Psikoanaliz
d. Sıkıştırma teknikleri
84. Aşağıdaki etmenlerden hangisi ereksiyonun
işlevsizliğine neden olabilir?
a. Alkol
b. Diyabetler
c. Penisin az kanla beslenmesi
d. Heyecan
85. Retrograde boşalma:
a. Gecikmiş boşalma,
b. Olgunlaşma öncesi boşalma,
c. Kanala boşalma,
d. Boşalmada güç eksikliği anlamına gelir.
86. Peyronie hastalığı:
a. bir rahim hastalığıdır,
b. bir zührevi hastalıktır,
c. bir prostatik hastalıktır,
d. bir penil bölge hastalığıdır.
87. Fimosis:
a. Derinin geri alınamamasıdır,
b. Penis başının altındaki idraryolu
kanalıdır,
c. Sünnet yapılmamış penistir,
d. Derinin son derece uzun olmasıdır.
88. Cinsel işlevsizliğe:
a. Çocuklukta aşırı mastürbasyon neden olabilir,
b. Bedensel hastalık neden olabilir,
c. Katı dinsel terbiye neden olabilir,
d. Hekimler ve danışmanların kötü tavsiyeleri
neden olabilir,
e. Yukarıdakilerin hiçbiri.
89. Dişi - erkek tepkilerinin hangileri benzer değildir?
a. Penis sertleşme - vajinal yağlanma,
b. Cowper bezinin salgısı - Bartholin bezinin
salgısı.
c. Uyanış sırasında testislerin yükselmesi -
küçük dudağın kırmızılaşması,
d. Meme uçlarının sertleşmesi - meme ve göğüsün
genişlemesi.
90. Cinsel psikopat terimi:
a. Özel bir akıl bozukluğunun geçerli teşhisidir.
b. Amerikan Psikiyatri Derneği Tanısal ve
İstatistiksel El Kitabında bir akıl bozukluğudur.
c. ABD'nin farklı eyaletlerinde farklı anlamlara sahip
olan resmi bir terimdir.
d. Bugün artık kullanılmayan, 19. yüzyıldan kalma
bir terimdir.
e. Eski Yunan ve Roma'da seks suçluları için kulanılan
bir terimdir.
f. Yukarıdakilerin hiçbiri.
91.
Pedofiliya
a.
Ayaklara tutulmak demektir,
b.
Delikanlı oğlanlara tutulmaktır,
c. Fahişelere tutulmaktır,
d.
Çocuklara tutulmaktır.
92.
Urolagnia sözcüğü
a.
Eşcinsellik için kullanılan eski moda bir sözcüktür.
b. Bir
idraryolu hastalığıdır,
c.
İdrara erotik ilgi duymadır,
d. Bir
ürolojik özelliktir.
93.
Günümüzdeki araştırmalar eşcinselle büyüyen çocuğun
a.
Muhtemelen eşcinsel olduğunu
b.
Muhtemelen başka çocuklardan daha fazla eşcinsel
olmayacağını
c.
Muhtelen transvestit olacağını
d.
Başka çocuklardan daha fazla transvestit
olmayacağını muhtemelen gösteriyor.
94.
Ortaçağlarda cinsel etkinlik çok sık, aşağıdaki
durumlardan birinde yoldan çıkma olarak değerlendirilirdi.
a.
Ensest
b.
Yahudiyle seks
c.
Mastürbasyon
d.
Oğlancılık (sodomy)
95.
Sodomy'ye karşı çoğu Amerikan yasaları
aşağıdakileri yasaklar:
a.
Erkekler arasında anal ilişki,
b.
Evlenmemiş erkek ve dişiler arasında anal ilişki,
c.
Karı-koca arasında anal ilişki,
d.
Karı-koca arasında oral ilişki,
e.
Evlenmemiş erkek ve dişi arasında oral ilişki,
f.
Erkekler arasında oral ilişki.
96. Bir
kadının iki ya da daha fazla kocaya sahip olması durumunda
kullanılan evlilik terimi:
a.
Poligami
b.
Polijini
c.
Poliandri,
d. Grup
evliliği.
97.
Düşüklerin başlarında aşağıdaki
yöntemlerden hangisi kullanılır? (.... Aşı aşkın)
a.
Şaline enjeksiyon
b. Kürtaj
ve genişletme
c.
Histeroktomy
d.
Vakumlr alma
e.
Histerotomy.
98. 50
yaşında hadım edilen bir erkek kesinlikle:
a.
Sertleşme yeteneğini yitirir,
b.
Döllenme yeteneğini yitirir,
c. Daha
yüksek bir sese sahip olur,
d. Daha
ince saçlara sahip olur.
TESTİN YANITLARI
1.
yanlış (diyafram
için reçete istenir.)
2.
doğru
3.
yanlış
4.
yanlış
5.
doğru
6.
doğru
7.
doğru
8.
yanlış
9.
yanlış
(transvestitlerin büyük çoğunluğu erkek)
10.
doğru
11.
yanlış
12.
yanlış
(mazoşistler kontrollüdür)
13.
doğru
14.
doğru
15.
doğru
16.
doğru
17.
yanlış
18.
doğru
19.
doğru
20.
doğru (ancak homo
davranışlar günah sayılır)
21.
yanlış
22.
yanlış
23.
doğru
24.
yanlış
25.
yanlış
26.
doğru
27.
yanlış
28.
doğru
29.
yanlış
30.
doğru
31.
yanlış (Eski Yunan
ve Roma'da da öyle sayılırdı)
32.
doğru
33.
yanlış
34.
doğru
35.
yanlış
36.
doğru
37.
doğru
38.
doğru
39.
doğru
40.
doğru
41.
yanlış
(yaşlılıkla uyanma düşer)
42.
yanlış
43.
doğru
44.
yanlış
45.
yanlış
46.
yanlış
(yumurtaların kaldırılması da, dişi
hadımlaştırılmasıdır.)
47.
yanlış
48.
yanlış
49.
yanlış
50.
yanlış
51.
yanlış
52.
yanlış
53.
doğru
54.
yanlış
55.
yanlış
56.
yanlış
57.
doğru
58.
yanlış (vajinismus
birleşmeye başlamayı olanaksız kılar.)
59.
doğru
60.
doğru
61.
doğru
62.
doğru
63.
yanlış
64.
yanlış
65.
doğru
66.
doğru
67.
yanlış (fenomen
insanlarda olmaz.)
68.
yanlış
69.
yanlış
70.
doğru
71.
yanlış
72.
doğru
73.
yanlış (embriyo hâlâ
cinsel olarak farklılaşmamıştır.)
74.
doğru
75.
yanlış (tersi
doğrudur.)
SEÇMELİLER
76. c
77. c.
78. a
79. b
80. b
81. b
82. a
83. a
84. d
85. b
86. a,
b, c, d
87. c
88. d
89. a
90. b,
c, d
91. c
92. c
93. d
94. c
95. b, d
96. d
97. a,
b, c, d, f
98. c
(yeteri kadar kesin olmamakla birlikte (a) da doğru.)
99. b, d
100. b
(belli değil ama aynı zamanda (a) da olası.)