13. "CİNSEL DEVRİM"

İkinci Dünya Savaşının sonunda, Wilhelm Reich, Amerikan okuyucularına ilk yazılarından bazılarını «Cinsel Devrim» adı altında sunmuş bulunuyordu (1945). Bu devrimin insanın duygusal, sosyal ve ekonomik varlığının köklerine uzanan açıklamasında Reich, kendisini bir radikal olarak gösteriyordu; yani bu kökleri gözden geçiren ve insanlığın özgürlüğünü oluşturan gerçekleri korkusuzca sergileyen bir adam.

Reich'a göre, gerçek, insanlara doğal olmayan yıkıcı cinsel ahlaklılığı empoze ederek Batı uygarlığının insanları hasta yapmasıydı. Bununla birlikte, doğal insan yaşamının işlevlerini binlerce yıllık bir uykudan uyandıran, çeşitli modern toplumsal ve bilimsel başkaldırılara teşekkürler. Gelecek cinsel sağlığı düzeltecek ve ilk olarak tam insan özerkliğini sağlayacaktır.

Reich, insan mutluluğunu ilgilendiren konularda iç kuşkuya yer bırakmadı. Derin politik değişimler bekledi ve nitekim, «devrim» üzerine konuştuğu zaman bütünüyle bunu kastediyordu. Bu bakımdan daha önceki yazarların geleneğini izledi. Aslında, ondan önce uzun zamandır cinsel özgürlük için mücadele edenler kendilerini isyancı ve devrimciler olarak tanıtmışlardı. Amerikan feminist hareketi de hiçbir zaman bu tür terimler kullanmada bir çekingenlik göstermedi. Örneğin, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Marga-ret Sanger, Kadın İsyanı adında bir dergi yayınladı. 1868'in başlarında da Elizabeth Cady Stanton ve Susan B. Anthony de kadınların oy kullanma hakkı için mücadele eden Devrim adında bir gazete yayınlamışlardı. Gerçekte, 1776 Amerikan bağımsızlığının doğuşunda, Abigail Adams, ABD'nin ikinci cumhurbaşkanı olan kocası John Adams'ı, politik haklar verilmedikçe

kadınların isyan edebileceğini açıklayarak tehdit etmişti. (Ayrıntılar için «Erkeğin ve Kadının Toplumsal Rolleri», «Kadınların Özgürleşimi»ne bakınız.)

Bu kısa açıklama cinsel devrimin öyle ansızın ortaya çıkmadığı ayrı bir fenomen olmadığını, özellikle 18. yüzyılda İngiltere'de başgösteren Sanayi Devrimi ve Amerika ve Avrupa'da sonuçlanan politik devrimler gibi modern çağların başka birçok devrimleriyle ilişkili olduğunu bize hatırlatmak açısından yeterli olabilir. Gerçi Amerikan Devrimi cinsel özgürlükle henüz açık olarak ilgilenmiyor, hatta kadınların özgürleşiminin tartışılması başarılı olamıyorsa da, bunlara karşın, insan mutluluğunun sağlanması için doğal insan hakkını açıklayarak daha sonraki değişimler için yapılacak esas çalışmalara yol gösteriyordu.

1789 Fransız Devrimi, doğrudan birçok cinsel soruna hitap etti ve en iyi itkileri bir süre sonra boşa giderken, cezai seks yasalarının, kilisenin etkisinden kurtulmasını sağladı.

19. yüzyıl Fransa ve Almanyasında modernleşme sürecine hız kazandırmak ve kişi haklarını genişletmek için birkaç yeni «küçük» devrimin gerçekleşmesi için uğraşıldı, ancak bunlar başarılı olamadı. Bastına evlilikler, aile hukukları ve oy kullanma hakkının inkârı, beraberinde kadınların «yerinde» kalmalarına yol açtı. Edebi sansür, özgür fikirlerin akışına engel oldu ve herkesi cinsel bakımdan bilgisiz bıraktı. Her şeye karşın, prezervatif üretimi büyük ölçüde gerçekleştiği zaman, birçok erkek ve kadın, ailelerinin büyüklüğünü planlamaya başladı ve böylece «bir gebelikten korunma devrimi» yaşandı. Sonuç olarak, bunlar devlet tarafından tanınmadan kalmış olsa bile, en azından cinsel bakımdan kendi kendine karar verebilmek için bazı ölçüler kazandılar. Bununla birlikte, nihayet, geleneksel ideoloji ile pratik gerçek arasındaki uçurum o denli genişledi ki, artık çarpıcı bir yeniden düzenleme kaçınılmaz görünüyordu. Bu yenidene düzenlemeye eskinin katı politik düzeninin çöküşünü ilan eden Birinci Dünya Savaşı neden oldu. 1917'de, Rusya'da devrim başladığı zaman, devrim programında kadınların ve evrensel cinsel özgürlük için eşit haklardan söz ediliyordu. Böylece ilk olarak «cinsel bir devrim» bir devletin resmi politikası oluyordu.

Ne yazık ki, Reich kitabında tanımladığı gibi, birkaç yıl sonra Rus Devrimi, yapılan cinsel baskılarla, özgürlükçü amaçlarından sapıyordu. Tepkisel yasalar yeniden yerleştiriliyor ve bir süre sonra, birçok başka haklarla birlikte, serbest olan cinsel içerikli haklar ortadan kalkıyordu. Reich, bu gözleminden bir sosyal sınıftan başka bir sosyal sınıfa salt güç dönüşümünün yeterli olmadığını ve çok daha derin bir dönüşümün gerektiği sonucunu çıkardı. Gerçekte, Reich böyle bir dönüşümün daha şimdiden ABD'de ve başka aydınlanmış Batı demokrasilerinde pekâlâ yoluna girdiğini hissetti. Bu yüzden, zenginlik ya da yoksulluk, komünizm ya da kapitalizm artık bir sorun olmaktan çıkıyor, ancak basit olarak bir kişisel özerklik, bir «kendi kendini yönetme»nin karekter yapısı bir sorun olarak ortaya çıkıyordu. Bu tüm doğal bilimlerin yardımıyla varolan politik sistemlerin zorluklarını gözö-nüne alarak gerçekleştirilmesi gereken bir idealdi.

Kendi kendini yönetim, özerk kişiler, esasen bir burjuva idealidir. Bu ideal, modern Batı orta sınıflarının umutları ve ilgilerini yansıtan insan varlığının bir modelidir ve geçmişin orta-sınıf devrimleri için her zaman itici bir güç sağlamıştır. Bununla birlikte, artık toplumumuzda yaşanan politik devrimlerin bu örneği izlemediği görülüyor. Örneğin Rus, Çin ve Küba devrimleri burjuvazinin sonuna hizmet etmediği gibi bireyselliğe karşı da pek az sabır gösterdi.

Bu yüzden, onların aynı zamanda cinsel özgürlükte bir artış sağlamayı başaramamaları da pek şaşırtıcı gelmiyor. Üstelik, bu ülkeler kazanılmış bazı özgürlüklerin bile üstüne bir çizgi çektiler. (Çoğu başka Katolik ülkeler gibi iyi bir örnek oluşturan Küba, Fransız Devrimi ve onu izleyen Napolyon-cu reformların sonucu olarak oğlancılık yasalarını ortadan kaldırmıştır. Ancak sosyalist devrimden hemen sonra Küba bir kez daha homoseksüellere baskı yapmaya başladı.)

Aynı nedenle, kişi özgürlükleriyle ilgilenen Batının kapitalist, burjuva toplumunda, cinsel devrim devam ediyor. Cinsel bakımdan kendi-kendine karar verebilme hakkı her zamanki gibi önemli olarak değerlendiriliyor ve gerçekte, çeşitli cinsel özgürlük grupları bu durumun daha da genişlemesi için sıkı bir biçimde çalışıyorlar. ABD'de bir Eşit Haklar İçin Değişiklik, düşüğün resmen kabul edilmesi, oğlancılık, fahişelik ve müstehcenlik yasalarının kaldırılması ve homoseksüellere karşı ayrımcı tutumun sona ermesi mücadelesi belki de günümüzdeki en iyi örneklerdir. Aynı zamanda, giderek artan sayıda insan daha şimdiden kabul edilen cinsel haklarla belirli bir avantaj sağlamış bulunuyor. Böylece, cinsel özgürleşim hareketi hâlâ güç kazanmaya devam ediyor.

Bununla birlikte, bazı çağdaş gözlemciler bu hareketin burjuva devriminin ya da herhangi bir devrimin bir parçası olduğuna inanmıyorlar. Yerine, onlar kesintiler ve çarpıcı değişimlerin görülmediği tedrici bir gelişmeden, bir doğal evrimden söz etmeyi tercih ediyorlar. Bu görüşü desteklemek için, onlar kur yapma ve evli eşlerin devam etmesi, birçok geleneksel ahlak değerlerinin kalımı ve oldukça muhafazakâr ortalama erkek ve kadınların varlığına dikkat çekiyorlar. Evrimciler bize daha başka, evlilik öncesi ve evli-likdışı seks, gebelikten korunma, düşük, homoseksüel davranış, fahişelik ve «pornografide hiçbir şeyin yeni olmadığını hatırlatıyorlar. Gerçekte, bu normların çiğnenmesi şimdi bizim aramızda görüldüğü kadar atalarımız arasında da yaygın olmuş olabilir. Geçmiş dönemle ilgili güvenilir istatistiki veriler sağlanamadığından, herhangi bir devrimci değişime sahip olduğumuzu, gerçekte böyle bir değişimin olup olmadığını öğrenecek bir yolumuz yok. Cinsel törelerin değişiminde hakim izlenim herhangi bir sınırlılığın yitimini göstermeyebilir, ancak sadece daha büyük bir içtenlik durumu değiştirebilir.

Bu varsayımda açık olarak bazı değerler yatar. Genel olarak konuşursak, insanlar cinsel gereksinimleri hakkında eskiden olduklarından daha az ikiyüzlüdür. Nitekim, eskiden üstü örtülü kalan ya da inkâr edilen davranışları da bugün daha açık bir biçimde tartışılabilmektedir. Bu, ardından, geçmişi idealize eden tabloda bir yanlış anlayışa yol açabilir. Bununla birlikte, geçmişte gerçek durumda atalarımızın da bizim gibi davrandıklarını varsaysak bile, yine bir önemli fark kalır: Onlar geleneksel cinsel standartları çiğnedikleri zaman, suçlanmaya katlanmak durumundaydılar çoğunlukla. Geleneği ihlal ettiklerini açıklamadılar ya da yaptıklarını bir hak olarak talep etmediler. Biz bugün kendimiz için «daha rahat» kuralları yerleştirmeye yetkili hissederken, atalarımızsa onları ortadan kaldırmaya yardım edemediler-se bile kuralları kabul ettiler.

Tutumdaki bu değişim bir devrime varmaktan başka bir şey değildir. Eskinin geleneklerini körcesine izlemek yerine, biz şimdi kendimiz için uygun olan cinsel etkinliğe karar veriyoruz. Bu yüzden, açık olan davranışlarımız aynı kalsa bile, bu davranışlar şimdi farklı bir anlam kazanmış bulunuyor. Cinsel ahlaklılığımız üzerine hiçbir şeyin edebi ve kutsal olmadığını, alternatiflerin varolduğunu öğrendik. Artık tabuların üstü örtülü kalmasına ya da yargılarımızın gözardı edilmesine boyun eğmiyoruz. Kısacası, geleneklerimizin meşruluğundan kuşkulanır olduk.

En azından bu anlamda, bir «cinsel devrim»den söz etmek tamamen yerinde olur. Anlamlı sosyal değişimlerin yalnızca insanların yaptıklarını değiştirdikleri zaman olmayacağını hatırlamamız gerekir. Onların sosyal değişim hakkında düşündükleri yolu değiştirmeleri de yeterli olabilir. Önceden varolmayan ahlaksal seçmeleri gelişmesi, farklı davranışların savunulabilir olması yeterli olabilir. Kabul ediliyormuş göründüğü sürece eski cinsel standartlar çürütülemez görünmektedir. Bununla birlikte, bugün her türde radikal değişimler önceleri eleştirici olmayan birçok erkek ve kadını ikna edici olabilir, hatta yeni şeyler akıllarına yatabilir. Böylece geçmiş ve günümüz geleceğe yol gösterecek güvenilir rehberler olmaktan çıkarlar. Kuşkularla kesinlikler, bilimsel hipotezlerle dinsel dogmalar yer değiştirmektedir. Aynı zamanda, tercihlerimiz ve sorumluluklarımız da artmaktadır. Büyük heyecan duyacak kadar büyük neşe içinde olmanın nedeni vardır. Seks alanında, yaşamın öteki alanlarında olduğu gibi, gerçekte bir şeylerin olması olasılığı beliriyor.

Açıktır ki, bunun gibi bir giriş metni Cinsel Devrimi tüm görünümleriyle kapsayamaz. Bu nedenle, aşağıdaki safyalar bugün özel bir dikkat çeken şu üç sorunu tartışacaktır yalnızca: Seks araştırması, seks eğitimi ve yaratılan yeni, duyarlı seks standartlarının zorluğu. Daha derin bir çalışma için, bu bölümün ve kitabın sonundaki bibliyografyaya başvurulması önerilir.

SEKS ARAŞTIRMALARI

Cinsel işlev ve davranış üzerine çalışmaların tarihi çok eski zamanlara değin uzanır, örneğin, Platon ve Aristo gibi Yunan filozofları, homoseksüelliğin yararları ve nedenlerini tartışmış ve Hipokrat gibi hekimler de insan üremesi üzerine önemli gerçekler ortaya koymuşlardır. Gebelikten korunma üzerine ilk tezi yazan Soranus ve ilk yerinde cinsel teoriyi geliştiren Galen gibi hekimler de Romalılar devrinde görülmüştür. Roma İmparatorluğunun çöküşünden sonra, galip kuzeyli barbarlar eski bilgilerin pek çoğunu kaybetmişler, ancak bu bilgilerin bazıları Ortadoğu ve Afrika'da İslâm hekimleri tarafından korunmuş, hatta bu hekimler sayesinde hekimlik bilgileri Ortaçağ İspanya ve kalyasında yeniden boy göstermeye başlamıştır. Sonuç olarak, Ortaçağların sonu birkaç Avrupa ülkesinde modern deneysel bilimin doğuşuna sahne olmuştur. Rönesans bilgin ve sanatçıları, insan vücuduna öncekinden daha büyük bir ilgi göstermiş ve onu daha ayrıntılı olarak incelemeye koyulmuşlardır. Bu dönemi yansıtmak amacıyla sadece Leonardo da Vinci'nin çeşitli kesin cinsel tepkileri, birleşme, dölütsel gelişim ve başka konuları defterinde çizdiğini belirtmek yeterli olur. Bu çizgiler artık Leonardo da Vinci'nin eski otoritelerin bilgilerine güvenmediğini, aynı zamanda kendi anatomik çalışmalarına dayanarak oluşturduğu yalnızca doğrudan gözlemleri yansıtabiliyordu. Bu çalışma sonraları Fallopius, Bartholin ve Graaf gibi kadavraları inceleyerek, iç cinsel organların daha iyi anlaşılmasına hizmet eden ünlü anatomistlerce daha ileri noktalara ulaştırıldı. (Bkz. «Kadın Cinsel Organları»)

Doğal olarak 16 ve 17. yüzyılda anatomik bilgideki bu gelişme, doktorların hastalarını daha etkin bir biçimde tedavi etmesini, hatta onların belli üreme sorunlarına yardım etmesini sağlayan büyük tıbbi değerden kaynaklanıyordu. Ne yazık ki, 18. yüzyılda, tıp mesleği büyük bir gerileme gösterdi ve mastürbasyonun sağlığı tehlikeye düşüreceği iddiaları gibi «keşifler» ileri sürülmeye başladı. Aslında, Galen gibi eski hekimler mastürbasyonun bazen zorunlu ve sağlık için iyi olduğuna inandırmışlar ve düşüncelerini de boşaltılmayan meninin zehirli olabildiği teziyle savunmuşlardı. Şimdi, «aydınlanmış» tıp düzenli meni yitiminin vücudu zayıflatacağını ve aslında öldürücü olabileceğini açıklayarak modern bir hastalığa eski bir tedavi uygulamasına geri dönüş yapıyordu. (Bkz. «Kendi Kendini Uyarım»)

Mastürbasyona karşı bu tıbbi kampanyanın, liberal filozofların Hıristiya-lığın seksle ilgili çileci görüşlerini çürütmeye başladığı ve çeşitli kâşiflerin, dünyanın uzak kesimlerinde yaşayan «Soylu Vahşilerin» cinsel bakımdan yasaklanmamış bir anlayış içinde bulundukları haberleriyle ülkelerine döndükleri zaman, meydana çıkması ilginçtir.

Fransız Kaptan Bougainville ve İngiliz Kaptan Cook, Tahiti ve öteki Pasifik adalarına yaptığı gezilerde duyarlı ve mutlu insanlarla karşılaştılar ve bu keşifleri Avrupa'da cinsel standartlar üzerine ciddi kuşkular getirdi. Volta-ire ve Diderot gibi yazarlar, eleştirilerinde bu standartların insancıl olmadığını belirttiler ve Fransız Devrimi sonuç olarak resmi reformlar ve daha büyük cinsel özgürlük taleplerini yükseltti. İngiltere'de sekste üremeye ağırlık veren geleneksel görüşte dindar, ancak her şeye karşın pragmatist Tho-mas R. Malthus'un Nüfus Teorisi adlı denemesi ciddi gedikler açtı. Malt-hus, nüfustaki artışın er ya da geç dünya gıda rezervlerini geçeceği kehanetinde bulunuyordu bu ünlü kitabında. Bu hastalığı tersine çevirmek için, Malthus, kendi-kendini sınırlama ve geç evliliği savundu. Bununla birlikte, bu tür ölçüler bir süre sonra gebelikten korunmanın yaygınlaşmasına yol açan daha cüretkâr ruhlar tarafından uygun görülmedi. Belki bu çabaların en önemlisi Felsefenin Ürünleri ya da Genç Evli, ya da Genç Evlilerin Gizli Arkadaşlığı adlı kitabında Amerikalı hekim Charles Knowlton tarafından gösterildi (1832). Üzünç ve hatta ahlakçı bir tonda yazılmış olmasına karşın, bu kitap, Soranus'un çağından bu yana, gebelikten korunma yön

İLK SEKS ARAŞTIRMASI

Ortaçağlarda eski tıbbi ve cinsel bilgilerin çoğu, aynı zamanda bazıları kendilerine ait yeni teorileriyle İslâm hekimleri tarafından korundu ve geliştirildi. Daha sonra Rönesans Avrupasın-da bu bilgilerden destek alan sanatçılar ve bilginler sistematik anatomik araştırmaya giriştiler.

Leonardo da Vinci'nin not defterinden alınan bu iki sayfadan (soldaki) birleşme ve (sağdaki) dölût gelişimi üzerine anatomik çalışmaları gösteriyor.

temlerinin en kapsamlı tanımını ortaya koyuyordu. Bungnla birlikte, onun bilime yakışır yararlarına karşın, otoriteler bundan hoşnut kalmadı ve Knowl-ton para cezasına çarptırılıp hapse atıldı.

Ötekiler arasında, bu örnek, kurulu güçlerin tavır almak için tetikte olduklarına iyi bir işaret oluyordu. Batı kiliseleri ve yönetimleri, seks araştırmalarının ilerlemesiyle ilgilenmiyor ve herhangi bir araştırmanın sonuçlarının halka duyurulmasını da istemiyorlardı. Sonraki birkaç on yıl bu işaretlerin anlaşılmakta olduğunu gösterdi. Birçok araştırmacı bizzat kendilerine karşı oldukça hoşgörüsüz davranıp statükoyu savunarak bir uyum içine girdiler. Ancak bu arada psikiyatri yeni bir tıbbi disiplin olarak meydana çıkıverdi. Psikiyatristler, kendini kötüye kullanmak tutumlarına karşı cephe alıp bunun nedenleri ve sonuçları hakkında daha fantastik teoriler geliştirdiler. Fransız psikiyatristleri, Morel, Magnan ve Charcot, «çürüme» dedikleri cinsel «sapıklıklar» üreten, uygun olmayan cinsel davranışa yüklenerek eski ahlaklılığı güçlendirdiler. Rus, Alman ve Avusturyalı doktorlar, cinsel normlardan tüm cinsel sapkınlıkların çıkmasından sorumlu olan «cinsel psikopatoloji» kavramını geliştirdiler. Sonuç olarak, 1886'da Viyanalı psikiyatrist Ric-hard von Krafft Ebing -Psychopathia Sexualis- adlı kitabında bu sapkınlıkları listeleyip sınıflandırdı. Kitabın adından da çıkarılacağı gibi, sıradan okuyucuya anlaşılmaz gelsin diye, metnin geniş bir parçasını Latince yazdı. (Ayrıntılar için, bkz. «Uyumculuk ve Sapkınlık», «Sağlık - Hastalık»)

Yüzyılımızın başına değin, daha eleştirel bir tutum yer edinemedi kendisine. Tam bu sırada Sigmund Freud ortaya çıkarak çürüme kavramını safdı-şı etti ve «anormal» cinsel davranışın travmatik çocukluk deneyimlerinin sonucu olarak ortaya çıktığını açıkladı. Aynı zamanda, modern uygarlığın keskin ve övücü olmayan bir çözümlemesinin yapılmasını önerdi. Daha pratik araştırmalar, cinsel davranış üzerine hacimli ve yeni bir akademik disipline zemin oluşturan «Sexualwissen-schaft» (seks bilim ya da seksoloji) çalışmaları, Havelock Ellis, lwan Bloch ve Magnus Hirschfeld tarafından yapıldı. Bu tür çalışma daha sonra Kinsey, Masters ve Johnson gibi Amerikalı bili-madamlarınca sürdürüldü. Başka bir önemli araştırma çabası zührevi hastalıklarla ilgiliydi. 1906'da Vasserman ünlü frengi testini geliştirdi ve 1919'da Ehrlich ve Hata, onun ilk başarılı tedavisini gerçekleştirdi. 1928'de penisilinin keşfi (Fleming tarafından) günümüzde de uygulanan etkin tedavinin yolunu hazırladı.

Birinci Dünya Savaşı varolan ahlaksal düzenin sarsılmasına yol açtı ve bu da cinsel özgürlükte büyük bir artışın görülmesine öncülük etti. Kadınlar daha özgür oldu ve aşırı sınırlayıcı geleneksel cinsel rollerini yadsıdılar. Onlar ve cinsel bakımdan ezilen gruplar, seks üzerine karşı-kültürel çalışmalar yapan antropologların çalışmalarında yeni tartışmalar buldular.

Pasifikliler ahlaksal bir ders için bir kez daha materyal sağlıyordu. 1920'ler ve 1930'larda Bronislaw Malinowski ve Margaret Mead, Trobrian-derler, Samoalılar ve başka «ilkeller» üzerine çalışmalar yapıp ne Batının cinsel davranış üzerine getirdikleri ideallerin, ne de bizim erkeksilik ve kadınsılık kavramlarımızın evrensel olduğunu doğruladılar. Bu çalışmalar daha büyük cinsel hoşgörü gereksiniminin ahlaksal çürümeye götürmediğini gösterdi. 1951'de Clellan S. Ford ve Frank A. Beach, Cinsel Davranış Örnekleri adlı kitabında çok geniş bir antropolojik bilgiyi özetlediler ve öncekilerle aynı sonuca vardılar.

Bugün, seks araştırmaları sayısız cephelerde devam ediyor ve giderek daha çok kabul de görüyor. Bazen aşırı ciddiye alındığı ya da aşırı beklentilerle üzerine çullanıldığı oluyor, örneğin, pek çok sade vatandaş, modern seks araştırmasının tümüyle yeni insan görüşleri ürettiğine inanıyor. Bununla birlikte bu kısmen doğrudur. Aslında, Freud'un büyük devrimci keşifleri (bebek cinselliği), Kinsey'in (gençlerin yüksek cinsel hevesliliği ve eşcinsel davranışların geniş bir biçimde görülmesi), Masters ve Johnson'un (kadınların üst orgazmsal potansiyeli) bulguları daha eski ve Ortaçağlarda da bilinmekteydi. Bu bilgi yalnızca son birkaç yüzyıl içinde bastırıldı, o da sadece sanayileşmiş Batıda. Nitekim, birçok durumlarda modern seks araştırmacılarımız sadece bazı çok eski gerçekleri gözden geçirdiler.

Bu açıklama, son yıllarda yapılan araştırmaların kendisini azaltmış olmuyor, tersine buradan bazı tarihsel perspektiflerin onları daha yararlı hale getirebileceği gerçeği belirtilmiş oluyor. Aşağıdaki sayfalar birkaç kalburüstü araştırmacının çalışmalarını kısaca tanıtarak böyle bir girişimde bulunuyor. Bölümün sonunda günümüzdeki ilgiye ve olası gelişmelere değiniliyor.

SEKS ARAŞTIRMASININ ÖNCÜLERİ

Modern dar anlamda özgün seks araştırmasının kökleri 19. yüzyıla inmektedir. Bu araştırma birkaç Batı ülkesinde çok farklı yöntemler kullanan, farklı zeminlerde bulunan erkek ve kadınlar tarafından başlatıldı. Bu öncülerin çoğunun araştırmayı herkesin kabul etmesi için uzun ve zor bir uğraş vermesi gerekti. Hatta bazıları yakın çevrelerindeki insanların uzaklaştıklarını, halkın kendileriyle ilişkilerini kestiklerini ya da hükümetleri tarafından dava konusu edildiklerini gördüler. Her şeye karşın, sonuçta, onların çalışmaları yararlılığını gösterdi ve bugün gelişmesini sürdüren bilimsel cinsel bilginin temeli, genel olarak tanınmış bulunuyor.

Kitabımızın konumu, bu alanda çalışma yapan bilimadamlarının yalnızca kalburüstü olanlarının tanıtılmasına izin veriyor. Kısa ve eksik olmakla birlikte, bu liste belki seks araştırmasının tarihine ve sorunlarına bir göz atmamızı sağlayabilir.



Sigmund Freud (1856-1939)

Avusturyalı hekim ve psikoanalitik teorinin kurucusu olan S. Freud, kariyerine, birçok isterik hastasını tedavi etmek zorunda kaldığı Viyana'da başladı. Bunlar bazı «imkânsız» bedensel işlevsizliklerden şikayetçi olan insanlardı. Yani, tüm standart testlere göre sağlıklıydılar ve işlevlerini normal olarak yapabilmekteydiler. Bu tür hastaları uzun zaman yakından inceleyen Freud, onların bilinçsiz cinsel çatışmaların neden olduğu gizemli yetersizliklerini bulguladı. Bu ve başka bulgular, Freud'u terapinin psikoana-liz olarak adlandırılan biçimine götürdü. (Psikoanaliz, Grekçe «ruh ya da aklın gözden geçirilmesi» anlamına geliyor.) Psikoanaliz, hastanın sorunlarının gizli kaynaklarını kendilerinin «özgür yardımıyla» analiste yavaş yavaş açıklamasından başka bir şey değildi. Bunların en önemli olanını hasta kendinde saklıyordu. Bir kez çatışma su yüzüne çıkıyordu ve hasta böylece bilinçlenmiş oluyordu, artık sorun akılcı bir biçimde ele alınabilirdi. Böylece, daha sonra hasta da tedavi ediliyordu.

Kitabımızın sınırları, burada büyük ölçüde yaygınlaşan ve yüzyıllardır gözden geçirilegelen psikoanalitik kuramının ayrıntılı tartışmasına girmemizi engelliyor. Freud'un yapıtlarının İngilizce basımı toplam 24 ciltten oluşmaktadır. Onun oldukça yüksek bilgili ve karmaşık düşüncesini yaygınlaştırmak bugüne herhangi bir girişim, kuşkulanılır ve bir iş olarak kalıyor. Her şeye karşın en azından Freud'un kuramından bazı görüşler, kitabımızın bir bölümünde kısaca özetleniyor (Bkz. «Cinsel Davranışa Giriş»).

Freud, gerçekten çok geniş alanlarda eğitim görmüş bir insan, önde gelen bir düzyazı ustası ve uzlaşmaz bir düşünürdü. Bu nitelikler hiç kuşkusuz onun başarılarını ve uluslararası ününü artırmıştır. Başlangıçta Freud'un kuramı hiç de iyi bir kabul görmedi. O genel önemi sekse ve özellikle bir tartışma fırtınasına neden olan ve onu meslektaşları arasında hemen hemen dışlanmış bir insan yapan, çocukların cinselliğini yeniden bulgula-masaydı, Viyana Üniversitesinde önce okutman, daha sonra da profesör oldu ama ona hiçbir zaman bir kürsü verilmedi. Bununla birlikte, onun tıbbi pratiği, konferansları ve büyük kitapları olan Rüyaların Yorumu (1900), Cinsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme (1905) (Yaymevimizce bu kitap Cinsiyet Üzerine adı altında yayınlandı), Totem ve Tabu (1913) ve Zevk İlkesinin Ötesinde (1919), ona geniş bir okuyucu grubu sağladı. Dahası, çevresinde birkaç genç ve parlak taraftar toplayabiliyordu. Yıllar sonra Freud, eski öğrencilerinden bazılarının kendi psikoanalitik okullarını kurmasına karşın, psikoanalitik hareketin tüm Avrupa'da yayıldığını görmenin tadına vardı. Bununla birlikte, yaşamının sonuna doğru çalışmasının çoğunun boşa gittiğini görüyordu. Nazi Almanyasında psikoanaliz, Yahudi bilimi olarak yasadışı ilan ediliyor. Freud'un kitapları alanlarda yakılıyor, izdeşleri hakkında davalar açılıyordu. Sonuç olarak, 1938'de Hitler Avus-

turya'ya saldırdığı zaman, Freud da, sonraki yıllarda kanserden öldüğü İngiltere'ye sürgüne gitmekten başka bir çıkar yol bulamadı. Ölümünden sonra da, Freud'un etkisi özellikle Amerika'da gelişmeye devam etti.

Her ne kadar onun görüşlerine meydan okunup bazı savlarının gerçekte yanlış olduğu ileri sürülmüşse de, bir bütün olarak çalışması Batı entelektüel tarihinde görkemli bir başarı gibi ayakta duruyor. İffettik taslama ve ikiyüzlülüğün görüldüğü bir çağda, Freud cinsel konulara tümüyle bilimsel bir yaklaşım gösterdi. Cinsel davranışı açıkça ve ölçülü bir üslupla tartışarak, onun elverişli bir çalışma konusu olmasına yardım etti. Aynı zamanda cinsellik kavramını genişletti ve böylece daha sonraki önemli araştırmalar için bir temel kurmuş oldu.

Havelock Ellis (1859 - 1939)

Bir İngiliz bilgini ve denemecisi olan Henry Havelock Ellis, yaşamının başlarındayken cinsel sorunlara bilimsel bir yaklaşım içinde eğildi. Ellis, tıp öğrenimi gördü ve diploma aldı, ancak hiçbir zaman düzenli olarak bu alanda çalışma yapmadı. Kendini yazmaya verdi ve yıllarca insan cinselliğinin daha iyi anlaşılması üzerine önemli katkılarda bulundu. En ünlü çalışması, 1896 ile 1928 yılları arasında 7 cilt halinde basılan Seks Psikolojisi Üzerine Çalışmalaradır. İlk cildi yayımlandığı zaman müstehcenlikle suçlanıp, yasa önüne çıkarıldı. Suçlanan bir kitap satıcısı, çalışmanın bilimsel değerine dikkat çekti, ancak yargıç bunun bir bahane olmaktan öteye gitmediğini söyleyerek çalışmanın bilimselliğini reddetti ve «iğrenç bir yayını» satmak amacı taşıdığına karar verdi. Bu yargısal tutumun sonucu olarak çalışmanın tümü 1935'e değin kamuoyu önüne çıkarılmadı. Yalnızca tıp mesleğinden olanların okumasına izin verildi.

Her şeye karşın, yazarın ünü ve etkisi Avrupa'da ve Amerika'da hızla büyüdü. Havelock Ellis, bulduğu birkaç terim ve deyimi benimseyen Fre-ud'la yazıştı, bu arada cinsel devrim hareketinde etkin bir rol oynuyordu. Ellis, kadınların özgürleşiminin ve genel seks eğitiminin ilk öncülerinden biriydi.



lwan Bloch (1827-1922)

Berlin'de hekim olarak çalışan lwan Bloch'un özel ilgisi zührevi hastalıklar üzerine idi. Bu alandaki araştırması, bir süre sonra onun yaygın bir biçimde tanınmasını sağladı. Bloch, cinsel konular üzerine yoğun bir biçimde yazılar yazdı ve cinsel devrim hareketinde etkinlik gösterdi. İki büyük çalışmasından biri olan Günümüzde Cinsel Yaşam (Das Sexualleben UnsererZeit) 1907'de yayınlandı. Yarım kalan Cinsel Bilimler El Kitabı'nın yayımı, 1912'den 1925'e kadar sürdü. Block, kendi çapında bir bilim adamı olarak ilk kez seksoloji kavramını (sexualxissenschaft) önerdi ve geliştirdi.

Magnus Hirschfeld (1868 -1935)

Alman hekimi olan Magnus Hirschfeld, ilk olarak Berlin'de pratisyen hekimlik yaptı ve daha sonra da «Psikolojik Cinsel Düzensizlikler» üzerine yoğunlaştı. Tıbbi deneyimi ve kendi bilimsel araştırmasıyla eşcinsellerin psikolojik ve toplumsal sorunlarını yakından izlemeye başladı ve bir süre onların karşılaştığı resmi baskının haksız, akla aykırı ve insanlıkdışı olduğu sonucuna ulaştı.

Hirschfeld, 1877'de eşcinsellik üzerine bilimsel çalışmalar için Bilimsel - İnsancıl Komiteyi kurdu. Komite, bütün eşcinsellere tek tek yardım etmeye girişti. Hirschfeld, bilimsel ve insancıl çalışmalarının bir parçası olarak, eşcinsellik ve başka konularda herkesi olduğu kadar meslekten olanları da eğitmeye yönelik, bir «yıllık» hazırlamaya başladı. Bu bilimsel çalışmaya birçok önemli yazar yıllarca katkıda bulundu. Bütün ciltlerde işlenen sürekli bir konu, Almanya'da anti-homoseksüel yasaların kabul edilmesi mücadelesidir.

1908'de Hirschfeld seksoloji üzerine ilk günlüğünü yayınladı ve 1913'de de lwan Bloch ve başka bilimadamlarıyla birlikte ilk seksoloji derneğini kurdu. Birinci Dünya Savaşından sonra Hirschfeld, ilk Seks Bilimleri Enstitüsünü kurdu. Enstitü, 1919 yılında yeni Demokratik Alman yönetimine devredildi. Bu enstitü, laboratuvarları, cinsel materyallerden oluşan geniş koleksiyonlar ve bir araştırma kütüphanesini de kapsıyordu. Ek olarak bir danışma bürosu vardı ve genel konularda herkese açıktı. Yoksul hastalara da parasız hizmet veriliyordu.

1921'de Hirschfeld, Berlin'de Cinsel Reformlar için uluslararası bir kongre düzenledi. 7 yıl sonra bu, Dünya Cinsel Reformlar Birliği'ne dönüştü. Bu birliğin üyeleri ve destekleyicileri arasında Havelock Ellis, August Forel, Bertrand Russell, Yargıç Ben Lindsey ve daha birçok seks reformcusu yer alıyordu.

Hirschfeld'in yapıtları içinde en önemlisi Transvestitler'dir. (Bu terimi 1910da buldu.) Erkek ve Kadında Eşcinsellik (1914), Cinsel Patoloji, 3 cilt (1916 -1920) ve Cinsel Bilgi; 5 Cilt (1926 -1930). Ayrıca Hirschfeld cinsel reform ve eğitime değinen birkaç (sessiz) film yapmakla da ilgilendi. Bunlardan en iyi bilineni Alman cinsel sapıklık (sodomy-oğlancılık) yasalarında reformu konu alan «Başkalarından Farklar» adlı çarpıcı filmdi (1919). Filmde ünlü aktör Conrad Veidt'le birlikte Hirschfeld'in kendisi de görünüyordu. Bu filmden parçalar hâlâ çeşitli arşivlerde bulunabilir.

1933'te Almanya'da Hitler iktidara geldiği zaman, Berlin'de bulunan Hirschfeld'in enstitüsü saldırıya uğradı, koleksiyonları tahrip edildi ve kitapları yakıldı. O günlerde enstitüde bulunmayan Hirschfeld canını kurtardı ama bir süre sonra kendisini sürgünde buldu. İki yıl sonra da Fransa'da öldü. Nazi Almanyasında eşcinseller ve öteki «sapkınlar»a baskı devam etti, hızla ve eşitsiz oranda arttı. Çoğu da toplama kamplarında öldü. Hitler'in devrilmesinden sonra, çok azı hayatta kalmıştı, çektikleri acılar hiç soruşturma konusu olmadı ya da hakları aranmadı. Sonuç olarak, Hirschfeld'in ilk çalışması 1960'larda meyvesini verdi. Alman anti-eşcinsel yasaları feshedildi ve sonunda Alman eşcinsellerine bütün cinsel ve medeni haklar tanındı.



Wilhelm Reich (1897 -1957)

Reich, Viyana'da tıp eğitimi gördü ve Freud'un etkisi altında bir pratisyen psikoanalist oldu. Onun Viyana'da serbest psikoanalitik klinik çalışması birçok yoksul hastayla temasını sağladı ve onlar üzerine çalışarak tüm dikkatini onların toplumsal ve ekonomik koşullarına yöneltti. Bir süre sonra Freud ve izdeşlerinin bu sorunları tümüyle bir kenara ittiklerini ve gerekli cinsel sağlığı başarmak için bazı politik değişikliklere de gereksinim duyulduğunu sezmeye başladı. Bu nedenle Reich, Kari Marx'ın yapıtlarını inceledi ve 1930'da Berlin'e gittiği zaman, Komünist Partiye katıldı. Aynı zamanda komünist bir cinsel-politik kuruluşun örgütlenmesine yardım eden Reich, geniş ölçüde emekçi sınıftan dinleyicilere konferanslar verdi.

Bu dönem sırasında Reich, yoğun bir biçimde cinsel ve politik sorunlar üzerine yazılar kaleme aldı. En önemli çalışmaları İngilizceye çevrilen ve 1940'larda kısmen yeniden yazılan, Orgazmın İşlevi (1932), Kişilik Çözümlemesi (1933), Faşizmin Kitle Psikolojisi (1933) ve Cinsel Devrim'dir (1936).

(Bu yapıtların tümü Payel Yayınlan tarafından yayınlandı.)

Bu çalışmalarda Reich, cinsel ve öteki işlevsizliklere, cinsel baskının kökenine ve insanların faşizme sarılmasına neden olan psikolojik mekanizmalara ve Sovyetler Birliği'nde cinsel reformlar tarihine ve sonuçlarının kaldırılmasına değinir.

Radikal görüşlerinden dolayı Reich bir süre sonra üzerinde tartışılan bir adam haline geldi. Komünistler onun cinsel özgürlük üzerine düşüncelerinden giderek rahatsızlık duymaya başladılar ve 1933'te de resmen partiden çıkardılar. Bu arada meslekdaşları arasında da düşmanlar kazanan Reich, 1934'te Uluslararası Psikoanalitik Derneğinden de ihraç edildi. Artık onun için Nazi Almanyasında herhangi bir yer kalmadığını söylemeye gerek yok. Kitapları herkesin gözü önünde yakılmaya başladığında Danimarka'ya kaçtı ve sonra İsveç'e oradan da Norveç'e geçti. Sonunda 1939 yılında ABD'ye yerleşti.

Reich, 1930'ların sonuna doğru, politikayı bir kenara itip yavaş yavaş biyolojiyle uğraşmaya başladı. Kari Marx ve Freud'un kuramlarını birleştirmeye çabaladığında her ikisinden de uzaklaştı. Yerine 'orgon'u, yani tera-patik amaçlar için özel olarak hazırlanmış kutularda toplanabilen, sağlığın restorasyonu ve korunması için gerekli olduğuna inandığı bir temel yaşam enerjisini keşfettiğini ilan etti.

Onun bu yeni kuramını işiten tüm bilimadamları bunu saçma buldular. Ne yazık ki Reich'in bilimsel savları hep daha fantastik olurken, günlük yaşamında da giderek daha usdışı davranmaya başladı. Bu nedenle onu ciddiye almaya devam etmek oldukça zordu. 1954'te tekeller ve çeşitli kurumlar Washington'da onun çalışmalarının tehlikeli bir şarlatanlıktan öteye gitmediği noktasından hareketle tüm «orgon toplayıcılarının» da imhasını öngören, gerçekte tüm yazılarını yokeden bir emir çıkmasını sağladılar. Bu emir, orgon kuramının her ne ad altında olursa olsun yasaklanmasını getiriyor ve aslında orgon sözcüğünün kullanılmasının da (en azından Reich ve yardımcıları için) suç oluşturduğuu belirtiyordu. Bununla birlikte, yakılan kitapları yalnızca en yeni biyolojik yazılarını içermekle kalmıyor, aynı zamanda Kişilik Çözümlemesi ve Faşizmin Kitle Psikolojisi'ni de (bunlarda orgon kuramından söz edilmemektedir) kapsıyordu. Reich, bilimsel soruların mahkemeye getirilemeyeceği ve getirilmemesi gerektiği iddiasıyla emre boyun eğmeyi reddetti. Sonuç olarak, bu girişimi iki yıl hapisle cezalandırıldı, tıpkı Nazi Almanyası öncesi olduğu gibi kitapları resmen yakıldı. Reich bir süre sonra Pennsylvania'da, Levisburg cezaevindeyken öldü.

Bugün Reich'in çalışması (Orgon kuramı dışında) yeniden etkili olmaya başladı. Onun özel masajlarla sözsel iletişimi birleştiren terapatik teknikleri birçok yeni terapist tarafından yararlı bulundu. Ayrıca politik kavramlarda cinsel sorunlar gördüğü için çalışmaları yeniden değer kazanmaya başlıyor. Reich, cinsel konularla uğraşmış en önemli yazarlardan biri olarak kabul ediliyor, günümüzde.



Alfred C. Kinsey (1894 -1956)

Alfred C. Kinsey 1938 yılında seks ve evliliğin biyolojik görünümleri üzerine bazı konferanslar vermesi istenildiğinde Bloomington İndiana Üniversitesi'nde zooloji profesörlüğü yapmaktaydı. Bu alandaki mesleki yayınları incelerken, çoğunun büyük ölçüde tartışma götürür olduğunu ve uygun olmayan örneklere dayandıklarını gördü. Aynı zamanda bu çalışmaların, öğrencilerinin kendisine yönelttiği en basit soruların bazılarına bile cevap veremediğine dikkat etti. Bu nedenle Kinsey insan cinselliği üzerine yeni bir çalışmanın gerekli olduğunu anladı. Üniversitede bazı gönüllü yardımcıların yardımıyla kişilerin seks istemi üzerine birkaç bin örneği listelemeye başladı. 1939'da Üniversite dışına çıkıp eyalet hapishanelerinde mahkûmlarla çevredeki küçük kasabalardaki insanları gözden geçirdi. Bununla birlikte, tamamlanması birkaç yıl sürecek olan tasarı kısa sürede iyice belirginleşti ve Kinsey, bunun için hatırı sayılır bir fon istedi. Bu fonlar Üniversiteden, çeşitli özel ve genel kuruluşlardan sağlandı. Böylece, Kinsey ve yardımcıları Wardell B. Pameroy, Clyde E. Martin ve Paul H. Gebhard çalışmalarına devam ettiler. 1947'de Seks Araştırma Enstitüsü çerçevesinde birleşildi ve 1959'a kadar tek tek 18.000'den çok olay belirlenip toplandı.

Kinsey'in sarsıcı materyali iki büyük kitabının temelini oluşturdu. Erkeklerde Cinsel Davranış (1948) ve Dişilerde Cinsel Davranış (1953). Bu anıtsal çalışmalar ülkenin dört bir yanından, yaşamın her kesitinden, her yaştan Amerikalının cinsel davranışları üzerine ayrıntılı istatistikler içeriyordu. Eldeki veriler bir dizi şaşırtıcı davranışı ortaya koyuyor ve Amerikan seks yasalarının çoğunun gerçekdışı olduğunu açığa çıkarıyordu. Örneğin eşcinsel davranışın hiç de istisnai olmadığı, hatta oldukça yaygınlaştığı görüldü ve kadınlar arasında da bir hayli yaygın olduğunun ortaya çıkması herkese (ve bizzat Kinsey'e de) büyük bir sürpriz gibi geldi. Kitapları aynı zamanda cinsel tepkilerin fizyolojisi için birçok yeni görüş içeriyor ve önceki çalışmaların eleştirel bir gözle incelenmesini öneriyordu.

Doğal olarak Kinsey'in çalışmalarının basımı bir sansasyon yarattı ve o kendini hem cesaretli bir bilimadamı olarak övülür, hem de yakın ilişkileri tahrip eden utanmaz ve akılsız bir adam olarak mahkûm edilir buldu. Bununla birlikte eleştirmenlerin hiçbiri metni tümden okumayı merak etmiyordu. Bugün bile Kinsey'in buluşlarının önemi henüz herkesçe kavranmış değil. Bu arada, Kinsey'in öncü çalışması hâlâ bilimsel ve kolay anlaşılır sağlam bir örnek olarak ayakta duruyor.

1956'da Kinsey'in ölümünden sonra, Seks Araştırma Enstitüsü Paul H.Gebhard'ın yönetiminde çalışmalarını sürdürdü. Gebelik, Doğum ve Düşük (1958), Seks Suçluları (1965), Eşcinseller (1978) ve Cinsel Tercih (1981) gibi birkaç kitabı yayınlandı ve öteki büyük çalışmalar da yolunda gidiyor. Enstitü, aynı zamanda geniş kitaplığını ve koleksiyonunu araştırmacılara da açtı. Bununla birlikte, tüm toplanılan bilgiler güvenlik altında olup Enstitü dışına çıkarılamaz.

William H. Masters (1915 -  ) ve Wirginia E. Johnson (1925-  )

William H. Masters, yaşamını Seks Araştırmasına adadığı zaman henüz genç bir adamdı. Tıp eğitimi gördü. Çocuk doğumu ve jinekoloji üzerine uzmanlaştı. Missouri, St. Louis'de Washington Tıp Üniversitesinde

profesör oldu. Bir tıp araştırmacısı olarak ilk kez hormonlar üzerindeki çalışmasıyla ün kazandı. Bununla birlikte, 1954'te, insanın cinsel tepkilerinin doğrudan gözlemine yöneldi. 1957'de bu projeye, daha sonra karısı olan psikolog Virginia E. Johnson da katıldı.

Bu türden seks araştırmasına önceleri çok az girişildiğinden, Masters ilk önce birçok güçlüklerle karşı karşıya kaldı. Başlangıçta çalışmasına yardım etmeleri için fahişelerin güvenini sağlamak zorundaydı ve ancak bir süre sonra bulabildi erkek ve kadın denekleri. Bunlar da böyle bir çalışmada ilk kez görülecek öncüler oluyordu.

Bu öncüler çeşitli etkinlikler ve tepkileri sırasında Laboratuvar'da gözlemlendi. Bu gözlemler ölçüldü ve sonuçlar aletlerle kaydedildi. Birçok durumlar da filme alındı.

Bu araştırma 10 yıl kadar Üniversitenin desteğinde sürdürüldü. 1964'te Masters, Üniversite yanında kişilerin ve hayırsever kuruluşların mali desteğiyle kendi üretimsel Biyoloji Araştırma Kurumu'nu oluşturdu. İki yıl sonra Masters ve Johnson, ilk büyük çalışmaları olan İnsanın Cinsel Tepkileri'ni yayımladılar (1966). Yazarlar bu yapıtlarında seks hakkında birçok yaygın mit ve safsataları ve bazı geleneksel meslek inançlarını çürüterek genel geçer bilgilere meydan okuyorlardı.

Özellikle dişi cinselliği üzerine belli psikoanalitik varsayımla fizyolojik olgularla doğrudan tartışmaya sokulmuş oluyordu. Masters ve Johnson'un çalışması alışılmamış ilgileri ortaya koymaya devam ettiğinden, bu kitabın başka bir bölümünde daha ayrıntılı olarak yer alıyor. (Bkz. «Erkeğin Cinsel Tepkileri» ve «Dişinin Cinsel Tepkileri») Çalışmalarının sonucu olarak, Masters ve Johnson, insanın cinsel görevinin daha iyi anlaşılmasını sağladılar ve 1959'da cinsel sorunları olan evli çiftleri de tedavi ettiler ve bazı örneklerde «vekil eşler» sağladılar. Program sürpriz bir biçimde etkili olmaya başladı ve terapistler bu nedenle buluşlarının yer aldığı ikinci büyük bir çalışma olan İnsanın Cinsel Yetersizlikleri'ni yayımladılar (1970). (Masters ve Johnson'un bu çalışması da bir süre sonra Yayınevimizce okuyuculara sunulacaktır.)

Öneminden dolayı bu çalışma kitabımızın özel bir bölümünde kısmen özetleniyor. (Bkz. «Cinsel İşlevsizlik») Masters ve Johnson'un tedavi programları devam ediyor. Ek olarak, birkaç başka dizi araştırma projesiyle de uğraşmaktadırlar.

SEKS ARAŞTIRMASININ GELECEĞİ

Modern seks araştırması yalnızca seks ve üremenin büyük ölçüde daha iyi bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olmakla kalmıyor, genelde insan davranışı üzerinde de yardımda bulunuyor. Her şeye karşın, öğrenilmesi gereken çok şey var daha. Aslında, şimdiye değin, birçok bilimadamı geniş, yeni, keşfedilmemiş bir bölgede ancak ilk birkaç adımın atıldığını kabul ediyor. Bu adımların sonuna dek bize öncülük edeceğini hiç kimse söyleyemez.

Biz cinsel tepkilerin fizyolojisi ve biyokimyası hakkında daha fazla şeyler bilmek istiyoruz. Bu nedenle yeni araştırmada hormonlar ve öteki salgı bezlerinin rolü üzerinde duruluyor. (Örneğin, bulboüretral ya da büyük kanalsal bezler tarafından üretilenler gibi.) Aynı zamanda üreme süreci üzerine devam eden çalışmanın kısırlıktan üremeye, doğuma, kısırların daha iyi bir biçimde kontrolüne ve daha etkili gebelik önleyicilerin bulunması yolunda bazı umutlar var. Ek olarak, bilimadamları sonuçta zührevi hastalık salgınına son verebilecek aşı ya da başka önleyici yöntemler de arıyorlar. Bazı araştırmacılar tüm dikkatlerini insanın çeşitli özürleriyle cinsel kapasitesine çevirmiş bulunuyor. Yaşlı ve kalbinden rahatsız kişiler üzerinde de cinsel etkinliğin sonuçlarını araştırıyorlar. Ayrıca seks terapistleri, cinsel bakımdan işlev yapamayan gençlerle aynı sorunları olan yaşlıları (ama sorunlarını yenmiş olanları) sistematik olarak karşılaştırarak daha başarılı olabilirler. Dahası, cinsel yetersizliği nasıl önleyeceklerini de keşfedebilirler.

Cinsel davranış üzerine daha geniş anlamda çalışma da önemlidir. Örneğin, eğer Kinsey'in özgün çalışması bugün yinelenebilse ve benzer istatistiksel ölçümler başka ülkelerde de yapılabilseydi çok yararlı olacaktı. Bu türden araştırmalar cinsel uyumculuk ve cinsel sapkınlık sorunlarını büyük ölçüde aydınlatabilir. Biz herkesin daha akılcı tutumlar alması ve uygulanabilir seks yasaları istiyorsak (seks suçlularını da içeren) çeşitli cinsel azınlıklar hakkında çok daha fazla şey öğrenmek zorundayız. Aynı zamanda transvestizm ve transseksüalizm gibi cinsel kimlik sorunlarının daha iyi anlaşılması gereğini duyuyoruz. Dişi eşcinseller üzerine de çok az çalışma yapılmakta. Gerçekte eşcinsellik konusu tümüyle gizemli ve kargaşa içinde kalıyor. Şimdiye değin, hep yanlış sorular sorulmakta olduğu görülüyor. Antropologlar, toplumbilimciler, iktisatçılar, hatta siyaset bilimciler, bu tür konulara yeni yaklaşım yolları bulabilirler. Bununla birlikte, çalışmak ve açıklanmak gereği duyulanlar yalnızca cinsel azınlıklar değildir.

SEKSÜEL BİLGİNİN KISITLANMASI

Avrupa ve Kuzey Amerika'da orta sınıfların kalkınması ile seksüel bilgilerin yaygınlaşması giderek kısıtlanmıştır. Yüzyılımıza kadar uzanan bu gelişme, bu üç adamın etkinliklerinde açıklık kazanmaktadır.

(Yukarıda) Erasmus von Rotterdam (1466 - 1536) Çocuk kitabı «Colloquıa Familia-ria» da açıkça seks konularını işlemiştir.



Çoğunluk da gizemle örtülüdür. Bu yüzden pek masum bildiğimiz varsayımlardan bile kuşkulanmaya başlamamız gerekir. Böyle bir eleştirici ruh, hakkımızda daha başka şeyler öğretmekle kalmaz, kendimizi üstün görme ve hoşgörüsüzlükten uzak durmamızı sağlar. Seks, özneyi büyülerken; onun çok büyük bir tablonun hiçbir zaman daha küçük bir parçası olmaktan öteye gitmediğini de hatırlarız. Bu nedenle, sonuç olarak üzerinde çalışılması gereken insan ırkı ve insanın durumudur. Gerektiği biçimde anlaşılırsa seks araştırması tek bir dar disiplinin sınırlarını aşmaya yöneltilebilir.

CİNSEL EĞİTİM

 

Bugün anladığımız kadarıyla seks eğitimi yaklaşık 200 yıl öncesine kadar bilinmiyordu. Eski ve Ortaçağ Avrupasmda seks; özel ilgi duyanların dışında, sorunsal bir konu olarak değil de, yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak görülüyordu. Cinsel bilgi de, bilginin öbür türleri gibi kendiliğinden sağlanıyordu. Çocukların kendilerine ayrılmış bir dünyaları yoktu, ama onlar gerçekte yetişkinlerin tüm çalışma ve eğlencelerinde bir yer aldılar. Nüfus çoğunluğu çiftliklerde doğayla içice yaşadığından, çocukların, hayvanların çiftleşmesini gözleme şansı büyüktü. İnsanların, evlerini sığırlarla paylaşması olağan bir şey gibiydi. Ne üst ne de alt sosyal sınıflar kişisel gizlilikten hoşlanırdı. Doğal bedensel işlevlerinden de tiksinmez ya da sıkıntı duymazlardı. Ailedekiler birlikte banyo yapar, birlikte çıplak olarak uyurlardı. Kur yapma ve gebelikler açık açık tartışılır ve kadınlar bebeklerini evde doğururlardı. «Yaşam Gerçekleri» hiçbir zaman herhangi bir kimse için gizli değildi. Ergenliğe yaklaşır yaklaşmaz erkek ve dişilerin evlilik için artık hazır olduğu kabul edilirdi. (Bkz. «İnsan Vücudu»)

Modern çağın başlarında, kent orta sınıfı baskı altında önemli bilgileri değiştirmeye başladığı zaman, seks henüz ayrı bir konu olarak değerlendirilmiyordu. Nitekim Hollandalı (Rotterdam 1522) Erasmus tarafından yazılan Colloquia Famillaria gibi çocuklar için yazılan eğitim kitapları, seksi, genel bilgilerden üç aşağı beş yukarı ayırmadan vurgulayarak, konuya ev yaşamının basit bir parçası olarak dürüstçe yaklaşıyordu.

Bununla birlikte, sonraki birkaç yüzyıl içinde insanlar çok farklı bir tutum benimsediler. İlk önce çocukluk, sonra da gençlik, yetişkinlerin günahlarından uzak tutulması gerekli, yaşamın özel ve «masum» dönemleri olarak ele alınmaya başladı. Hızla artan bir iffetlilik taslama, cinsel olan her şeyi pis ve tehlikeli olarak gördü. Mastürbasyonun evrensel bir sorun olduğu ileri sürüldü ve sağlık için ciddi bir tehlike oluşturduğu açıklandı. Aynı sıralarda, Jean Jacques Rousseau Emile (1762) adlı yapıtında «aydınlanmış» eğitim kuramlarını formüle etti. Seks büyük ölçüde gizemli, son derece yıkıcı bozucu bir konu oldu. (Bkz. «Bebeklik ve Çocukluğa Giriş» ve «Gençlik - Delikanlılık»)

Rousseau, tüm çocukların elden geldiğince korunması gereken «doğal» bir «kutsal masumiyet» durumuyla doğduklarına inanıyordu. Ona göre, cinsel bilgisizlik en azından çocuklukta neşeli bir şeydi. Ergenlikten sonra da ancak doğrudan sorulara yanıt verilmeliydi. Hatta delikanlıların ilgi duydukları şeyden iğrenmeleri sağlanmalı, meraklarını bastırmaları önerilmeliydi. Belki de seks eğitiminde cinsel organlar ve cinsel görevler için «kötü sözcükler» kullanmak en iyisiydi. Çok iğrenç bedensel boşalmalarla ilgileri baskı altına alınmalıydı. Öte yandan, kişinin çok açık olarak herhangi bir erken tutkunun uyanmasına dikkat etmesi gerekirdi. Gerçekte eğitimci, her zaman ince bir çizgi üzerinde yürümeye çaba gösterirdi. Uygun olmayan bir tek belirti bile, öğrencilerin yaşamını altüst edebilirdi.

Rousseau, gerçekte birçok bakımdan çağının tutumunu dile getiriyordu. Bununla birlikte, özellikle Almanya'da farklı bir yaklaşım içinde olan oldukça etkin başka eğitmenler de vardı. Bu eğitmenler, Rousseau'nun, çocukluktaki masum seksin tehlikeli olduğu biçimindeki temel inancını paylaşırken, erken «cinsel aydınlanma»nın tehlikeyi savmanın tek etkin biçimi olduğunu görüverdiler. Onların görüşüne göre, cinsel bilgisizlik, cinsel bilgilenmeden daha kötüydü. Çünkü yanlış anlamlara ve çılgınca düşlere neden olurdu. Ayrıca, serbestçe tartışmaksızın mastürbasyonla mücadele etmek olası değildi. Kısacası, seks eğitimi tatsız bir yan taşısa da, her şeye karşın zorunlu bir belaydı. Bu genel bakışa göre, bazı «ileri» okullarda ilk resmi seks eğitim sınıfları kuruldu.

Bu sınıflar, yukarıda belirtilen tüm konulara ılımlı bir duygu ve sağlıklı bir korku yaratarak yardım etti. Her şeyin daha ciddi bir hava içinde olması gerekti. Herhangi bir haz verici ya da neşelendirici önerilerden sakınılıyordu. İşin gerçeği, öğrencilerin çok özel ve az diyetlerle vücutlarını zayıflatan ve böylece uyanmış olan tehlikeli arzuları önleyerek seks eğitimi sınıfları için hazır hale gelmeleri öneriliyordu. Ek bir güvenlik ölçüsü olarak da, dolaylı bir yaklaşım salık veriliyordu. Bir bitkinin ve hayvan yaşamının tanımıyla başlayarak, öğretmenler yavaş yavaş insan üremesi konusuna değinmeye gidebilirdi. Bununla birlikte, bu konular çok özel olmamalıydı. Kadınların, çocuklarını «göğsü altından» doğurduğu ve doğumun büyük acı verdiğinin ima edilmesi yeterliydi. Doğal olarak, çocuk doğumunda ölüm tehlikesi her zaman vurgulanabilirdi. Aynı sıkıcı ruhla, bazı eğitmenler, cinsiyetler arasındaki anatomik farklılıkları göstermek için öğrencilerini morga götürüp onlara çıplak dişi ve erkek cesetleri göstermeyi tercih ettiler. Ek olarak, çocuklar frengili hastaları ve mastürbasyonun kurbanları olarak tanımlanan delileri gözlemek üzere hastane ve akıl hastanelerine götürüldü. Bazı okullar kendini kötüye kullanmanın bir sonucu olarak, çok iyi bir tıbbi tedaviye karşın ölen gençler hakkında, gerçek kayıtlar olduğu iddia edilen bilgiler içeren kitaplar okuttular. Öğrencilerin aynı zamanda iğfal, çocuk öldüren kimse ve kendini teslim edenlerle benzer dehşetengiz konular hakkında hikâyeler okumaları teşvik edildi. Kısacası, tüm girişimlerin altında yatan gerçek amacı gençleri günaha teşvike karşı uyarmak, yani seks hakkında öyle çok eğitmek değildi.

Belirtildiği gibi, bu ilk seks eğitim programları az sayıda örnek okulda geliştirildi ve yalnızca yükselen orta sınıfların ve aristokrasinin alt kesimlerinin çocuklarına ulaştı. Toplumun her kesimi için seks eğitimi 1789 Fransız Devrimine değin hesaba katılmadı. Eğitmenler, yeni Fransız yönetiminden böyle bir eğitimin gerçekleşmesi ve özellikle kızlar için âdet görme, gebelik, doğum ve bebek bakımı konularında tıbbi eğitimin sağlanmasını rica ettiler. Eğer bu planlar gerçekleşse ve yerel sonuçları izlenseydi, hiç kuşku yok ki kadınların özgürleşimi hızlanacaktı. Ne yazık ki devrimin sürekliliği sağlanamadı. Sadece Fransa'da değil, tüm Avrupa'da, orta sınıflar giderek daha güçlenip tutuculaştılar. Hatta daha önceki sınırlı eğitim deneyimleri bile kesintiye uğradı. Böylece, tanıtımından kısa bir süre sonra, seks eğitimi yeniden eğitim programında görünmedi.

Her şeye karşın, 19 yy. başlarında yetişkinler bazı olumlu cinsel bilgilerle karşılaşabilmekteydi. Avrupa'da olsun Amerika'da olsun, seks konusunda akla uygun bir tutum alan ve aynı zamanda çeşitli gebelikten korunma yöntemlerini tanımlayan birtakım ciddi «evlilik el kitapları» basıldı. Bu kitaplar her zaman bilimsel doğrultuda değildi. (İnsan üremesi üzerine bazı önemli olgular henüz keşfedilmemişti.) Ancak en azından yardımcı olmaya çabalıyordu. Bundan başka, yüzyılın ortalarında yeni teknik süreçler toplu halde kondom (prezervatif) üretimini olası kıldı. Sonuç olarak, giderek daha fazla insan, ailenin büyüklüğünü planlamaya başladı. Kuşkusuz Hıristiyan kiliseleri de haberdardı bu gelişmelerden, ancak konuya resmi bir tutumla yaklaşmadılar. Hatta pek çok Katolik papaz bile sessiz kalmayı yeğleyerek, karşıtlarını iyi inançları olan bir kilise mensubu olarak davranışlarından ayrılmamak konusunda eğittiler. Hızlı sanayileşme ve yükselen bir ulusçuluk, yönetimlerden nüfusun artmasını talep etmeye giriştiği zaman, kiliseler de sözünü sakınmaz bir tutum içine girdiler. Sonuç olarak, politikacılar ve din adamları uygarlığın kalımı için kaygılanan çeşitli sivil gruplarla birleşti-rildiler. Bunlara, gebelikten korunmaya ve başka «ahlaksız» uygulamalara karşı mücadele veren «Hıristiyan haçlılar» deniliyordu.

ABD'de bu yeni haçlıların en başarılısı, Kötülüğü Bastırma Derneği New York sekreteri Anthony Comstock'tu. Comstock, kariyerine «alkolle mücadele savaşçısı» olarak başlamış, ancak daha sonra yaşamını «müstehcenliği» yok etmeye adamıştı. «Sanat ve edebiyat değil, ahlak!» sloganıyla, cinsel bilginin ulu orta yayılmasını önlemek ve cinsel konuların herkesin önünde tartışılmasına son vermek için uğraşıyordu. Nitekim onun yoğun kulis çabaları kongreyi etkiledi ve Comstock Akti yasalaştı. Bu karara göre müstehcen, şehvani kitap, broşür, resim, yazı, kâğıt ya da benzeri türden herhangi bir başka basılı maddeyi postalamak ağır suç kapsamına giriyordu. Comstock, postanenin özel ajanıydı. Bu, ona başkalarının mektuplarını açma hakkını verdi ve bir süre sonra, gerçek bir püritenik terör egemenliği oluşturdu.

Comstock'a göre, en büyük müstehcenliklerden biri gebelikten korunmaydı. Böylece yeni yasaya göre gebelik önleyici araçlar artık eyalet içinde nakledilemez, taşınamazdı. Hatta gebelik önleyici bilginin postalanması da yasaklanıyordu.

Sonuç olarak, Comstock tıp alanına el atabilir ve herhangi bir gerçek bağnaz gibi, kendi ahlaksal amaçlarını başarmak için her türlü ahlaksızlığı yapmaya vicdanı elverirdi. Örneğin, kendisi ya da izdeşlerinden biri, iyi yürekli doktorun adresini ele geçirip ona yoksul biri olduğunu, çocuklarının anasının ölüm döşeğinde olduğunu yazacak ve gebeliğin nasıl önleneceği konusunda tavsiyeler rica edecekti. Eğer hekim mektubu yanıtlarsa derhal tevkif edilip hapishaneye gönderiliyor, bu da, hekimin kariyerinin sonu anlamına geliyordu. 1914'te Margaret Sanger gebelikten korunma üzerine yazmaya başladığı zaman, Comstock onu da suçladı. Bununla birlikte Sanger ülkeden ayrıldığı için Comstock onu mahkûm ettirmeyi başaramadı ve onun yerine kocasını cezalandırmaya karar verdi. (Bu kitabın birkaç sayfa sonrasında Margaret Sanger ve kızkardeşinin otuz günlük bir hapis cezasına çarptırıldığı belirtiliyor. Tabii Comstock sayesinde. (Ç.N.))

Standart tuzağa düşürme yöntemlerini kullanan Comstock'un gizli görevlilerinden biri, Bay Sanger'den bir doğum kontrol broşürü almayı başardı. (Bay Sanger bu nedenle hapsedildi.) Comstock yaşlandığında bu kez «edepliliği» savunarak son kahramanca görevini yerine getirdi. Ancak kurbanları, onun düşüncelerini yerine getirmeden önce öldü.

Pek çok kez vurguladığımız gibi, 19. yüzyılın ikinci yarısında, çoğu Avrupa ülkesi, benzeri görülmemiş bir iffethlik taslama dalgasına girdi. Cahillik ve ikiyüzlülük günümüze değin sürdü ve böylece güç belâ kazanılan birçok sivil özgürlüğün bir kez daha çevresi kuşatıldı.

Kuşkusuz bu fenomen, İngiliz Kraliçesi Victoria sonrasında, Victoria-nizm olarak bilinir. Bununla birlikte, cinsel bastırmanın uluslararası olduğunu da anlamamız gerekir. İngiltere ve ABD, öteki ülkelerden ne daha iyi ne daha kötü, üç aşağı beş yukarı aynıydı. Bu tarihsel gelişmelerin nedenleri henüz tam olarak açık değil. Belki de sanayileşmenin genel süreciyle bağlantılıdır. Biz Victorianların seksten korktuklarını gerçekten bilmezken, her şeye karşın bu korkunun nasıl yayılıp gelişebildiğini anlıyorduk. Buna önemli bir yardımcı etmen sansürdü. Bir kez, çocuklarla gençlerin cinsel bilgi için tehlikeye atıldıkları varsayımı ileri sürülüyordu. Böyle bir bilginin yetişkinler için de bastırılması sadece bir zaman sorunuydu. Yıllar geçtikçe herkes giderek daha duyarlı oldu. 16. ve 17. yüzyılda özel bir «çocuk edebiyatının» ilk örnekleri ortaya çıktı. Ancak bunlar bile daha sonra aşırı uygunsuz bulundu. 18. yüzyıl çocuklar için «paklanmış» bir Kutsal Kitap yarattı, ancak 19. yüzyılda, ikinci ve daha arınmış bir görev vermek zorunluydu. Hatta geleneksel ilmihâller bile (catcehism) yeterince iffetli sayılmıyor, bu yüzden de yeniden yazılmaları gerekiyordu. Bir süre sonra bu uygulama başka «klasiklere» de sıçradı. Eski Yunan ve Latin yazarları yeni sansür edilmiş basımlarla görünmeye başladı. İngiltere'de bir «aile boyu Shakespeare» tüm kötü sözcükler ve deyimlerden arınmış hale getirilerek yeniden yayımlandı. Böylece, yalnız çocuklar değil, anababaları da korunmuş oluyordu. Artık yeni yetişkin kitaplarının da aynı «saf» standartlara uydurulduğunu söylemeye gerek yok. Kısacası, genç olsun yaşlı olsun, her iki kesim de tüm cinsel görevlere başvurmaktan uzaklaştırılmış yapay bir dünyada yaşamaya başladı.

Öte yandan, insanlar gizlice seksle ilgilerini sürdürdüler. Açıkça tartışı-lamadığından, karanlık ve tehdit edici bir güç oldu. Artık her yerde bilinmeyen tehlikeler pusuya yatmıştı. Çoğu masum sözcükler ve hareketler bile cinsel bir içerik kazandı. Böyle imalara terbiyeli herhangi bir kişinin dikkat etmesi ve aynı zamanda onları önemsememesi önemli bir durum oldu. Edebi uyanıklık, iffetliliğin bedeliydi.

Sonuç olarak «iyi tat» anlayışı kitapların okunulmaması istenen erkek ve kadın yazarlardan uzak durulmasının beklenildiği ve böylece terbiyeli yurttaşın rastgele cinsel ilgisi olduğu suçlamasından sakınacağı bir noktaya değin uzandı.

Victoriacıların bu «sessiz fesat tertibi» derinlemesine bir panik havası yarattı. Genel olarak masum, terbiyeli, ılımlı ve saf olanların kesin hücum altında oldukları ve savunmalarını haklı gösterecek herhangi bir ölçünün olmadığına inanıldı. Aynı zamanda seksin onları incitemediği hakkında bütün insanların bir şey bilmediği varsayıldı. Böylece, oğlanlar ve kızlar çok temel biyolojik konularda bile tam bir bilgisizlik içinde geliştiler. Hatta çok kere onlara bilerek yanlış bilgi verildi. Aynı zamanda ara sıra mastürbasyonun yol açtığı hastalıklar üzerine belli belirsiz şeyler de işittiler. Birçok delikanlı, onları bu kötülükten kurtarmak için uygulanan yararsız, hatta gaddarca tedaviye maruz kaldı. Bazıları bu tür suçluluk duygusunu yenmek için intihara bile kalkıştılar. Yetişkinliğe çoğunlukla bilgilenmemiş olarak, boş inançlarla geldiler. Cinsel korku tüm yaşamlarını zehir etti onlara. Bununla birlikte, güvenlerini tazeleyecek ve onları eğitecek hiç kimse de yoktu. Sansürün kabulüyle kendi bedenlerinin işlevlerini anlama hakkını yitirmiştiler.

Bu cinsel bilgisizlik, mutsuz evlilik biçiminde, istenmeyen çocuklar ve tatsız yaşamlarla toplumdan acısını çıkardı. 19. yüzyılın sonunda, bu eziyet öyle açık bir hale geldi ki artık basit olarak gözden kaçırılmayacaktı. Pek çok erkek ve kadın, cinsel sorunlarından dolayı sinirli, depresif ya da bedensel olarak hasta oldu ve bu sorunlar bilinene değin de herhangi bir tedavinin etkisi görülmedi. Freud, Bloch ve Hirschfeld gibi bu tür hastalara yardım etmeye çabalayan hekimler bu alanda bir reform yapma aşamasına geldiğinde sessizliğin kırılması gerektiğine zorlandılar. Böylece, onlar ilk önce kendi meslektaşlarını eğitmeyle işe başladılar, sonra daha geniş bir yetişkin tabakasına geldi sıra. Sonuç olarak, yetişkinler kendi korkularını yendiği zaman, gençler ve çocuklar da yeniden bu tartışmaya katılabilirdi. Bu, seks eğitimine yepyeni ve kapsamlı bir yaklaşımın yolunu açtı.

Not: 18. yüzyılın Avrupasında seks eğitimi üzerine verilen bilgiler Jos van Ussel'in 1970'te Hamburg'ta basılan Sexualunterdrückung adlı çalışmasından alınmıştır. Bu önemli çalışmadan alınan bilgiler elinizdeki kitabın bazı bölümlerinde de kullanılmaktadır.

Yüzyılımızın başlangıcından önce pek az psikiyatrist cinsel yaklaşımların altında yatan dinsel varsayımları araştırmak zahmetinde bulundu. Bununla birlikte, Birinci Dünya Savaşı, Avrupa ve Amerika'da bir «cinsel devrim» yaratınca, psikiyatristlik mesleği bir bütün olarak daha duyarlı davranmaya zorlandı. Sonuç olarak, daha önceleri cinsel «sapıklık» ya da «sapkınlık» olarak görülen bazı davranışlar, normal bir cinsel «çeşitleme» olarak yeniden sınıflandırıldı, böylece hoşgörülebilir cinsel faaliyetler listesi gittikçe uzamaya başladı. Sözün kısası, önceleri ruhen hasta diye nitelendirilenlerin birçoğu kendilerini artık birdenbire oldukça sağlıklı görmeye başladı.

Öte yandan, psikiyatristlerin sayısı ve etkisi dramatik bir biçimde arttı. Çünkü «sapıklık» listelerinin bütün kısıtlanmışlığına karşın, yeterinden çok hastaları vardı. Cinselliği olumsuzlayan kültürümüzde hâlâ cinsel sorunlarla dolu milyonlarca kadın ve erkek vardı ve psikiyatrik tedavi onlara bir umut ışığı verir gibiydi. Ek olarak, yönetimler cinsel sapkınlıklarla hâlâ büyük ölçüde ilgileniyor, mümkün olan her yerde teşhis ve tedavi için psikiyatristler tutuyordu. Böylece psikiyatristler, mahkemelerde, hapisanelerde, okullarda ve askerlikte birer «uzman» olarak daha sık ortaya çıkıyorlardı. Pek çok eyalet temsilcisi, meclislerden temelde çürük ve haksız olsa da daha fazla resmi uzmanlık gereksinimi yaratan «cinsel psikopatlığa» karşı özel yasalar geçirdiler. Gerçekte, zaman içinde psikiyatride devlet öylesine sağlam bir yer etti ki, gözlemciler birey özgürlüğünün sona ermesinden ve totaliter «te-davici devlet»in ortaya çıkmasından korkar oldular.

Bu gelişmelerin ışığında, bazı çağdaş psikiyatritler ise psikiyatrik varsayımların radikal açıdan yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya attılar. Hatta bazıları bununla da yetinmeyip «efsane» gibi kabul edilen zihinsel hastalıklar kavramını kökten reddettiler ve anormal davranışların çözümü için yeni yollar araştırdılar. (Geniş bilgi için bkz. «Cinsel Sapkınlıkların Tıbbi Modelleri»)

İlerki sayfalar bunları ve başka bazı tartışmalı noktaları tarihsel ve karşı kültürel bir bakışla aydınlatmaya yardımcı olabilir.

SEKS EĞİTİMİNİN ÖNCÜLERİ

Yüzyılımızın başlarında cinsel bilgi edinme hakkı genel bir sorun olarak yeniden gündeme geldi. Özellikle I. Dünya Savaşından sonra, birçok Batı ülkesi, yetişkinler için cinsel sansürün kaldırılması ve normal okul müfredatında bir kısım seks eğitimi uygulamasının önemini tartışmaya başladı. Seks araştırmacıları ve hekimler kolay anlaşılır, açık seks el kitapları ya da herkesin katılabileceği konferanslar düzenlenmesini önerdiler (Bkz. «Seks Araştırması»). Avrupa'da olduğu kadar ABD'de de ilk seks eğitiminin savunucularının hatırı sayılır bir muhalefetle karşılaşması şaşırtıcı olmadı. Bununla birlikte onların dirençli çabaları, genelde daha mantıklı bir tutuma öncülük etti. Burada yalnızca birkaç örnek verebildiğimizden, biz farklı yaklaşımlara sahip üç kişiyi seçtik.

Benjamin B. Lindsey (1869 -1943)

Benjamin Barr Lindsey yoksulluk ve çocuk suçları arasındaki ilişkilerde ilgilendiğinde, Colorado'da Denver'de bir çocuk mahkemesinde yargıç olarak hizmet veriyordu. Sayısız yasa önerisi sunup Colorado'da ve başka eyaletlerde çocuk adalet sisteminin gelişmesine büyük ölçüde katkıda bulundu.

Lindsey'in sosyal ilgisi, aynı zamanda daha geniş halk topluluklarına konferans vermeye değin uzanıyordu. 1925'te Lindsey ve bir gazeteci olan Wainwright Evans, gençlerin cinsel sorunlarına değinen bir dizi makale yazdılar. Modern Gençliğin Devrimi adlı bir kitapta toplanan bu makaleler, Lindsey'in akılcı yargılarıyla göreneklere boyun eğmez bir cinsel davranışla yaklaştığından büyük bir tartışma kopardı. Sonuçta birçok muhafazakâr politikacı ve dinsel önder Lindsey'i, gençliğin ahlakını bozmakla suçladı.

Onun Evans'la birlikte yazdığı, daha sonraki kitabı «Ortak Evlilik» (The Companionate Marriage 1927) daha büyük genel tartışma ve olaylara neden oldu. Bu kitabında Lindsey, herkese açık okullarda diğer derslerle birlikte seks eğitimi ve doğum kontrolü bilgisinin verilmesini savunuyordu. Gençliğin üzerinde devam etmekte olan cinsel baskı karşısında Lindsey aynı zamanda «Ortak Evlilik» adı verilen yeni bir evlilik biçimi önerdi. Bu, Doğum Kontrolü ve çocuksuz çiftlerin nafaka ödemeksizin karşılıklı rızalarıy-la birbirlerini boşama haklarının olduğu bir yasal evlilik türü olarak tanımlanıyordu.

Kitap, Lindsey'in dünyaca tanınmasına yol açtı. Ancak, onun oldukça ılımlı ve akla uygun önerileri Avrupa'da olduğu kadar ABD'de de yaygın olarak desteklenirken, aynı zamanda kendisini çeşitli muhafazakâr dinsel gruplarca ahlaksızlıkla suçlanır buldu. Politik karşıtları çabucak onu Colorado' daki yargıçlık mevkiinden sürme fırsatını yakaladılar. Ve Lindsey ölümüne değin yargıçlık yaptığı Los Angeles, California'ya hareket etti.

Bugün yargıç Lindsey büyük ölçüde unutuldu, ancak zamahında cinsel reform mücadelesinin en etkin konuşmacısı ve bu uğurda en yoğun çalışanlardan biri olarak tüm dünyada bilinmekteydi.

Margaret Sanger (1883 -1966)

New York City'nin yoksul semtlerinde hemşire olarak çalışan Margaret Sanger, bu çalışma süresinde büyük bir cinsel sefalet görüyordu. Sanger, bir süre sonra hastalarına etkin bir yardımda bulunmak için sonuca yaklaştı. Onların istenilmeyen gebeliklerden kaçınmaları gerekiyordu. Derhal bu alanda araştırmalara girişti, bir yandan da yazılar kaleme almaya başladı. («Doğum Kontrolü» terimini bulan odur.) Margaret Sanger, her kadının kendi bedenini kontrol etme hakkına sahip olması gerektiğini güçlü bir biçimde hissediyordu ve 1914'te The Woman Rebel (Kadının İsyanı) dergisinde görüşünü açıklamaya başladı. Çıkarılan 9 sayının yedisi Federal yetkililerce toplatıldı. Ve Bayan Sanger 'Mektupla müstehcen yayın göndermek' suçundan sorguya çekildi. Bununla birlikte Sanger, çalışmasıyla hatırı sayılır bir destek kazandığından 1916'da dava düştü.

Aynı yıl Margaret Sanger ve kızkardeşi, Brooklyn'in Brownsville bölgesinde bir doğum kontrol kliniği açtılar. Bu klinik herkesin tepkisini çekiyor diyerek yetkililerce hemen kapatıldı. Kızkardeşler eyalet müstehcenlik yasasını çiğnemekle suçlanıp, ceza olarak 30 günlüğüne bir çalışma kampına gönderildi.   Sanger  mahkûmiyetini  tamamladıktan   sonra   çalışmalarına 1929'da, Sanger Kliniğine baskın düzenlenerek dosyalar müsadere edilip önlenene değin devam etti. Yine, büyük bir destek davanın nihai olarak düşmesini sağladı. Sonuçta, 1936'da bir Federal (Yargıtay) istinaf mahkemesi hastaların iyi olmalarını sağlamak ya da yaşamını kurtarmak amacıyla gebelik önleyiciler için reçete yazmanın hekimlerin hakkı olduğunu onayladı.

1921'de bayan Sanger, Amerikan Doğum Kontrol Birliğini kurdu. 1929'da da doğum kontrolü için Federal Yasama Ulusal Komitesini örgütle-di. On yıl sonra Birlik 1942'de Amerikan Aile Planlama Federasyonuna dönüşen çeşitli başka gruplarla birleşerek Amerika Doğum Kontrolü Federasyonunu oluşturdu. 1952'de, Margaret Sanger, Uluslararası Aile Planlama Federasyonunun ilk başkanı oldu ve kalan zamanının ve enerjisinin çoğunu Asya'da doğum kontrolü davasına adadı.

Margaret Sanger'in büyük kişisel başarısı ve kesin olarak onaylanmasına karşın, onun ölümünden sonra, ABD'nin pek çok bölgesinde doğum kontrol bilgisinin etkin bir yayılımı yasal engellerle karşılaştı. Federal yasa hâlâ mektupla gönderilen bu tür bilgileri önlüyordu ve birçok eyalet, gebelik önleyicilerin satışı ve kullanımına yasal olarak izin vermiyordu. Evlilikte bile gebelikten korunmayı yasaklayan Connecticut yasasının anayasadışı olduğu 1965'e değin açıklanmadı. Anayasa Mahkemesinin kararı karşısında, 1966'da Massachusetts kendi yasasını, ancak bir doktor reçetesi ve yalnızca evli bir çift olmak, koşuluyla gebelikten korunmaya izin veren bir düzeltmeye tabi tuttu. Bu düzeltilen yasanın da anayasadışı ilan edip kaldırılması için bir 6 yıl daha geçmişti. Sonunda, 1970'de Kongre gebelikten korunmayla ilgili son kısıtlamayı da kaldırdı.

Bertrand Russell (1872 -1970)

Uzun yaşamı süresince İngiliz matematikçisi ve felsefecisi B. Russell, insan bilgisinin birçok farklı alanında değerli katkılarda bulundu ve bir takım insancıl davaların baş savunucusu oldu. Bunların hepsi aslında iyi biliniyor, bu yüzden burada yinelemeye gerek yok. Bununla birlikte, modern seks eğitimcileri Russell'in cinsel haklar ve cinsel sorunlara akılcı bir yaklaşım için sürdürdüğü cesaretli kavgasına özel bir şükran borçludur.

Russell, kendi çocuklarını yetiştirirken, karısıyla birlikte öğrencilere hatırı sayılır özgürlük veren karma bir okul kurdular. Bu okuldaki deneyimleri Russell'in eğitim üzerine görüşlerini büyük ölçüde etkiledi. 1929'da insanın



evlilik içi ve dışındaki cinsel ilişkilerine değinen Evlilik ve Ahlak (Russell'in bu kitabı Say Yayınları tarafından basılmıştır) kitabı yayınlandı. Bu kitapta, gençlerin çok daha iyi bir seks eğitimi için, evlilik öncesi cinsel ilişki ile evli çiftlerin evlilik dışı ilişki tercihleri ve çocuksuz çiftlerin karşılıklı rızayla boşanmaları tartışıldı. Russell, bu önerileri evliliğin sosyal bir kurum olduğuna inandığından getiriyor, aslında bilgisizlik, ikiyüzlülük ve cinsel sömürüye karşı savunup onu güçlendirmek istiyordu. Bazı bakımlardan Russell'in konumu kendinden 12 yıl önce bir kitap yazan Yargıç Ben Lindsey'in durumuna oldukça benziyordu. Lindsey gibi Russell'in de çabucak ahlaksız ilan edilmesi ve İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD'ye geldiğinde, tutucu grupların kötü davranışı ve son derece şiddetli düşmanlığı ile karşılaşması şaşırtıcı sayılmaz.

1940'da Russell, New York City College'e felsefe profesörü olarak atandı. Bununla birlikte, City College'deki bazı öğrencilerin anababaları mahkemeye başvurup atamanın bozulması için bir dava açtılar. Anababaların avukatı, Russell'in kitaplarının «seks düşkünü, müstehcen, sefih, erotomanyak, afrodizyak, tanrı-tanımaz, dar kafalı, yalancı ve ahlaktan yoksun» olduğunu söylediler. Dahası, bir birey olarak, eşcinselliğe göz yuman ve İngiltere'de çıplak halde dolaşmaya ilgi duyan bir çevreye öncülük de etmişti. Russell'in felsefi yazıları ucuz, bayağı, işi bitmiş fetişler, halkı yanlış yola

sürüklemek için teşebbüsler ve hileler olarak değerlendirilip gözden düşürülmeye çalışıldı.

Olayı duyan yargıç, Russell'in kitaplarının «iğrenç», ahlaksızca ve «şehvani» öğretiler içerdiğini kabul edip doğruları öğretmediği için Russell'i suçladı. Mahkemenin kararına karşın atamanın yapılması, üniversitede bir «ahlaksızlık kürsüsü» kurma çabası olarak görüldüğünden bu yasadışı bir girişim olacaktı ve dolayısıyla üniversitede insanların genel sağlığı, güvenliği ve ahlakı çiğneniyor olacaktı. Russell, yargılamada bir taraf olmadığından bu suçlamaları yanıtlamak ya da eleştirmek hakkına sahip değildi. New York'taki Yüksek Öğretim Kurulu karara itiraz etmedi, çünkü olayın politik sonuçlarından korkuyordu.

Bertrant Russell konferanslarını Harvard'da sürdürdü ve daha sonra da Philadelphia yakınlarındaki Barnes kurumunda. Ancak, New York'daki deneyimleri Amerika'daki yasamı boyunca onu gölge gibi izledi.



SEKS EĞİTİMİNİN GELECEĞİ

1970'de ABD Federal Müstehcenlik ve Pronografi komisyonu Kong-re'ye ve Başbakana verdiği resmi raporunda şunu önerdi: Etkin bir seks eğitimi için ok yaydan çıkmıştır. Artık seksin insan yaşamının doğal ve normal bir parçası olduğunun ve insanın bizzat cinsel bir varlık olduğunun kabul edilmesi amaçlanmalıdır. Ortodoks bir tutum yerine eğitimde çoğulcu bir değerler sisteminin şekillenmesi sağlanmalıdır. Eğitim sadece biyolojik ve fizyolojik bilgilerle yetinmemeli, aynı zamanda toplumsal, ruhbilimsel ve dinsel bilgileri de içine almalıdır... toplumumuzun bütün kesimlerine, çocuklara olduğu kadar ergenlik çağındakilere ve yetişkinlere yönelmelidir.

Bu birkaç cümle çağdaş seks eğitimcilerinin yöntem ve hedeflerini yeterince açıklamakta ve gelecek için akılcı ilkeler ortaya koymaktadır. Bugün seks eğitiminin olumsuz bir rol oynayacağı fikrinin tersine seks alanında eğitimi olumlu olacağı inancı yaygınlaşmaktadır. İnsanlar kendi cinselliklerini yadsımamalı, tersine benimsemeyi öğrenmelidir. Kaldı ki bugünkü kültürümüzde artık bütün diğer eğitimsel alanlarda olduğu gibi seks eğitiminde de dogmatik olunmaması gerektiği açıklık kazanmıştır. Bu nedenle seks eğitimi biyolojik yaşam olgularının ya da jenital boşalım açıklamalarının da ötesinde daha çok bilgiyi içermelidir. Gerçekten de bugün seks eğitimi cinsel duygulanım ve fanteziler, mutluluklar, inanışlar, batıl inançlar konusundaki kısır tartışmaların yeniden gözden geçirilmesinin ötesine geçerek son derece olumlu bir çıkış yoluna girmiş bulunmaktadır. Bundan sonra tartışmalar, farklı toplumsal ve tarihsel dönemlerde cinsel davranışlar, erotizm, seks yasaları ve nihayet, «cinsel siyaset» konularında olacaktır. Son olarak çocuklara kısıtlayıcı olmaksızın, onların toplumun her kesiminde yerlerini bulmalarına yardımcı olmalıdır.

Bütün bunlardan sonra, eğitimin bütün yaşam boyunca sürdürülmesinin önemi özellikle, anlaşılmış olmalıdır. İnsan denen yaratık yaşadığı sürece öğrenmeye açıktır. Ve sadece sıradan yurttaş olmayı öğrenmekle kalınmaz.

Aileler, topluluklar, uzman grupları, siyasi oluşumlar ve hatta uluslar, seks eğitimi sonucunda kişilerin cinsel tutumlarını da değiştirebilirler. Sağlıklı yaşam biçimini, daha mantıklı ahlak standartlarına ve daha fazla cinsel hoşgörüyü benimseyebilirler. Bu önce kişisel sonra kolektif mutluluğun artmasını sağlar.

Kuşkusuz bugünkü cinsel sorunlarımızın birçoğu eski bilgisizliğimizden kaynaklanır. Bazı cinsel ve toplumsal sorunlar bütünüyle yanlış bilgilenmeler sonucu ortaya çıkmışlardır. Bedensel işlevler ve sıradan insan davranışları konusunda yanlış bilgilerden dolayı insan sakat davranışlar ya da korkuların kurbanı olmuştur, ki bu insan ilişkilerini öldürücü bir zehirdir.

Önde gelen seks eğiticileri bunun her zaman ayrımındadırlar ve yine birçok hekim klinik deneyimlerinde hep bu nokta üzerinde durmuşlardır. Böylece, kitabın başlarında gördüğümüz, son yıllarda, cinsel sapkınlığın tıbbi modeli, öğrenme modelinin yerini almıştır. Fizyolog ve psikiyatristler terapinin eğitimin biçimleri olarak açıklanan yeni özel çeşitlerini geliştirmişlerdir. Örneğin bir özyaşam öyküsel yöntem olarak açıklanabilen psikanaliz, çözüme tabi tutulan kişiye analizin kurnazca kılavuzluğu altında, kendi yaşam öyküsünü anlattıran bir eğitim yöntemidir. (Ayrıntılar için «Uyumcu-luk ve Sapkınlık, Sağlıklı - Hasta» bölümüne bakınız.)

Elbette daha çağdaş ve özgün «seks terapileri» eğitimin şekillenmesini sağlayabilir. Örneğin Master ve Johnson cinsel işlevsizliklerle ilgili tedavilerinde, yardım ettikleri kadın ve erkeklerin cinsel davranışlarını öğrenmek için kılgısal (pratik) alıştırmayla doğru bilgileri birleştirmişlerdir. Benzer biçimde ABD Ulusal Cinsellik Komisyonu tarafından geliştirilen «Cinsel Tutumların Yeniden Oluşturulması» programına katılanlar kendi tutumları üzerine eğitilir ve böylece onlara daha geniş bir anlayış ve cinsel doygunluk yolu gösterilmiş olur. Bütün bunlar ve benzeri gelişmeler, yaklaşmakta olan kavganın habercileri.

Kısacası, seks eğitimi, cinsel organlar ve onların işlevlerinin ve kullanımlarının gözden geçirilmesi, sorgulanmasından öte bir şeydir. Hatta tersine bütün akılsal ve bedensel insan yetisini sonu gelmez yöntemlerle geliştiren kuram ve pratiklerin birleştirilmesidir.

Başka bir deyişle, seks eğitimi, insanın cinsel bir varlık olarak eğitimi demektir.

Aile Planlaması Federasyonu

Margaret Sanger'in çabalarına ve doğum kontrolü için mücadele eden diğerlerinin çabalarına şükran borçluyuz. Onların uğraşları boşa gitmedi ve daha mücadelelerinin yarı yolunda, 1942'de Amerikan Aile Planlaması Federasyonu kuruldu. Bu federasyon şimdi çok daha genişleyerek irili ufaklı şubeleriyle tüm eyaletlerde kuruluşunu tamamladı. Yıllar içinde hatırı sayılır bir gelişme gösteren Aile Planlaması, herkesin yararlanması amacıyla üremeyle ilgili bilgiler ve iradi doğum kontrol hizmetleri sağlıyor. Aynı zamanda uzman ve yarı-uzman kişilerin aile planlaması alanındaki çalışmalarına destek oluyor.

Uluslararası Aile Planlaması Federasyonu, bugün yüzden fazla ülkeye, doğum kontrol servisleriyle hizmet veren ve yetmiş dokuz ulusun aile planlama gruplarının birleşmesiyle oluşan dünya çapında bir örgüt haline gelmiştir.

Bu gözlemlerden, bilinçli seks eğitiminin daha bebeklikten başlaması gerektiği görülüyor. Bebeklerin kendi bedensel tepkilerine aşina olması gerekir, onlar sevginin ne olduğunu anlamalı ve sevgisini ifade etmesini bilmelidirler. Onlara, uygun erkek ya da dişi kimliğini geliştirmeleri öğretilmelidir. Aynı zamanda onlar boş, anlamsız, dar bir cinsiyet rolüne zorlanmama-lıdır, bakımları sırasında. Çocuklar için bu türde bir basmakalıp rol iyi değildir ve böyle bir durum onların tam insani potansiyeli anlamasını önleyebilir. Çocukların ilgi gösterdiği herhangi bir konuda bilgisiz bırakılmaması gerektiğini söylemek bile gereksiz. Bu, aynı zamanda seks konusu için ele geçerlidir. Özel, kişisel konular gizli kalmalı, ama genel konuların gizlenmesine gerek duyulmamalıdır. Örneğin, elinizdeki kitapta bulunan her şey çocuklarla tartışılabilir, tabii doğru bir çizgi içinde ve dili de onların anlayabileceği düzeyde bir düzeltmeden geçirilerek.

Seks eğitimi esasen ahlaksal değerlerle ilgili olduğundan, kuşkusuz, anababaların himayesi ve sorumluluğu altındadır. Her şeye karşın, başka çalışma alanlarında olduğu gibi, okullarda biyolojik, psikolojik, yasal, tarihsel ve kültürel bilgileri biraz daha geniş vererek önemli bir katkıda bulunabilirler. Nitekim, onlar çocuklara başka tartışmalı konular gibi, tutkulara kapılmadan ve akademik bir yaklaşımla, avantajlarıyla birlikte seks konusunda bilgi verebilirler. Böyle bir uygulamanın ardından, konunun genelde daha düzenli bir şekilde ele alınmasının koşullan yaratılmış olmaktadır.

Bununla birlikte, cinsel bilgi ev ve okullarla sınırlı kalmamalıdır. Aynı zamanda, kiliseler, gençlik kuruluşları, Kızılhaç, Aile Planlama örgütleri, kütüphaneler, müzeler ve hayvanat bahçeleri, insan ve hayvan cinselliğine ilişkin çeşitli tablolara değinen özel programlar hazırlayabilirler. Yayıncılar, çocukların seks eğitimi için çok daha iyi kitaplar, broşürler, dergiler, karikatürler ve plak albümleri sağlayabilirler. Füm yapımcıları eğlendirici, ama her şeye karşın eğitsel seks filmleri yapabilirler, tüm aile ya da özellikle genç seyirciler için. Televizyon istasyonları çeşitli yaş gruplarından insanlar için özel seks eğitim programları yaratabilir. Olasılıklar sonsuz görünüyor ve şu anda tükemek şöyle dursun, ancak çok azı algılanmaktadır. Öğrenci gazeteleri kadar günlük basın da gençlerin cinsel sorunlarına ve hatta düzenli seks eğitimine daha fazla yer ayırabilirler. Belli gebelik önleyiciler herkesin kullanabileceği otomatik parayla çalışan makinelerle çok daha serbest bir şekilde temin edilebilir bir hale getirilebilir. Ayrıca gebelik önleyicilerin yanında gebelikten korunma ve zührevi hastalıklar hakkında ayrıntılı bir bilgi verilebilir. Böyle bir bilgi aynı zamanda âdet tamponlarının bulunduğu kutularda yer alabilir.

Bu sürekli eğitsel kampanyadaki bazı unsurların tüm görünümleriyle üreme üzerinde odaklanacağı açıktır, ancak başka şeylerde aynı zamanda seksin duygusal görünümü ve cinsel etkinliğin bir parçası olabilen haz duyma üzerine konuşmaları vurgulayacaktır. Gerçekte böyle bir haz yetisi dikkatlice desteklenmelidir. Ne yazık ki böyle bir şeyi gerçekleştirme büyük bir dirençle karşılaşıyor. Gençlerin cinsel deneyimlerini bu kitabın başka bir yerinde tartıştık ve toplumumuzda çok az yetişkinin bu tür deneyimleri teşvik ettiği ya da göz yumduğu gerçeğini de öğrendik. Şartlara göre, böyle bir cinsel eğitimin ilk pratik yanı uzun zamandır savsaklanmış bir halde kalıyor. Bununla birlikte, salt cinsel eğitimde değil, başka herhangi bir eğitsel konuda da pratik eksikliğin bulunduğunu herkes açık olarak görebiliyor. Aslında, hiç kimse kitap okuyarak ya da konferanslar dinleyerek bir öğrencinin dans etmeyi öğreneceğini ummaz. Yine hiç kimse sadece tarifle yetinerek otomobil sürmeyi öğrenemez. Kısacası, bugün varolan ve savunulan haliyle seks eğitimi başka bir eğitim disiplininde olmayan bazı kısıtlamalarla engelleniyor hâlâ. Öğrencilere yeterli bilginin verildiği durumda bile, onların bilgilerini yoğun bir uygulamayla bir şekle sokmalarına da izin verilmiyor. Onlar gerçek cinsel eşlerle kendilerini gerçek durumda gösteremez, kendi izlenimlerini toplayamaz ve çeşitlendiremez, ya da çeşitli yolları deneyerek öğrenemez. Hatta çoğu zaman eğiticinin içtenliksiz ya da kötü niyeti olmasa bile, seks eğitimindeki tüm resmi girişimler bu garip sınırlamalara gerçekdışı ve alışılmamış bir hava veriyor.

Kuşkusuz birçok genç insan resmi olmayan yollardan cinsel ilişkiyle meşgul oluyor ve böylece bazı pratik bilgiler kazanmaya çabalıyor. Ancak bu gençler eylemlerini yetişkinlerin onayı olmaksızın yapıldığından, deneyimleri başkalarında olabildiği gibi ödüllendirici, eğitici ve haz verici olamıyor her zaman.

Dahası, onların eşleri de aynı yaştan oluyor bu kez ve çoğu kez aynı deneyimsizliği ve güvensizliği birlikte yaşıyorlar. Geçmişte ve günümüzde birçok toplum oğlan ve kızlara ergenlikte deneyimli ve yaşça daha büyük eşlerin cinsel bakımdan yardım etmeleri gerektiğine inanmakta. Ne yazık ki ABD'nin birçok eyaletindeki seks yasaları gençler ve yetişkinler arasındaki cinsel temasa sınırlamalar getirmeye devam ediyor. (Bak «Uyumculuk ve Sapkınlık, Yasal - Yasadışı».)

Liseden ayrıldıkları zaman, birçok genç Amerikalı, bazı pratik deneyimler geçiriyorlar, ancak doyumsuz yaşıyorlar ve yüksekokullarda normal olarak çok daha geniş cinsel fırsatlar buluyorlar normal olarak. Büyük ölçüde yüksekokul öğrencisi insan cinselliği üzerine çeşitli kurslara girebiliyor ve aynı zamanda kampüste doğum kontrol hizmetleri de yapılıyor. Yüksekokula gitmeyen genç insanlar da Aile Planlaması, çeşitli başka genel ve özel cinsel bilgi ve danışma hizmetlerinden yararlanabiliyor. Son zamanlarda bu tür servislerde bir çoğalma görülmektedir ve bunlar da toplumun her düzeyinden kişilere yardım edebiliyorlar. Şimdi bazı hekimlerin kendi film ve video kasetlerini yaparak hastane ya da başka tedavi yerlerinde bunları kullanmaları buna çarpıcı bir örnek oluyor. Böyle bir olanak çocuk doğumu, çocuk bakımı, gebelikten korunma, gebelikte cinsel ilişki ya da benzer özel konuları kesin bir biçimde gösterme açısından çok yerinde görülüyor.

Yetişkinlerin seks eğitiminde başka bir kaynak her biçimde kitle iletişim araçlarıdır. Özellikle belli yönelimleri olan popüler dergiler genelde cinsel teknikler, erotik sanat, seksle ilgili yasal ve felsefi sorunlar, cinsel töreler tarihi konularında oldukça fazla eğitsel niteliklere sahiptir. Aslında bu tür dergiler çoğu kez «müstehcenlik» ve pornografi suçlamalarıyla karşılaşmakla birlikte, bazen oldukça değerli cinsel bilgileri basit bir dilde vererek pekâlâ yerinde bir görevi üstlenmiş oluyorlar. Birçok durumda da daha «saygın» yayınlarca açık bırakılan bir boşluğu dolduruyorlar. Bu, aynı zamanda pornografi sinemaları için de geçerlidir. Bu tür filmlerin bir kısmı insanların cinsel duygularını sömürücü ve yıkıcı olmalarına karşın, bir kısmı da gerçekten deneyimsiz seyircileri eğitme işlevini yerine getirebilecek düzeyde olabiliyor.

Öte yandan, bizim çağdaş pornolarımızın insan cinselliğini çoğu kez oldukça gerçekdışı bir şekilde resmettiği görülüyor ve böylece belli saf okuyucuyu ya da izleyiciyi yanlış yöne sevkedebiliyor. Gerçekte, bazı seks eğitimcileri sansür ya da yasaklamak için söz konusu bu tür materyalleri yeteri kadar ciddi tehlike saymakta. Bununla birlikte, bizim tıbbi ve psikiyatrik metinlerde, ansiklopedilerde, evlilik rehberlerinde, ilmihâllerde, edebi çalışmalarda çok daha fazla zararlı yanlış bilginin bulunduğunu hatırlamamız gerekir. İşin doğrusu, tüm dünyada kilise kapılarında milyonlarca satılan dinsel broşürlerde bugün bile belli tehlikeli yanlış kavramlar yayılmaya devam ediyor. Bu kitapçıkların bazıları bilgisiz genç bir insanın kafasında kötüleyici bir etki yapabilir pekâlâ. Ayrıca, bu kitapçıklar önyargı ve cinsel hoşgörüsüzlüğü besleyebilir çoğu kez. Tüm bu olgularla karşılaştırılırsa, bazı pornolar nispeten zararsız görünüyor.

Ne olursa olsun, sansür iyi bir çözüm değildir. Bizimki gibi çoğulcu toplumlarda, «en iyi» cinsel bilgi yalnızca engellenmemiş çok yönlü bir araştırma ve tüm görüşlerin yer aldığı herkesin katılabildiği istekli bir tartışmadan çıkan «kendine özgü» cinsel değerlerde bulunabilir.

Bunu, genellikle bugünkü durum ortaya koyuyor ve muhtemelen de gelecek onu karakterize edecek. Böylece, nihai olarak, biz seksin tehdit edici ve hisleri etkileyici bir sorun olmaktan çıkacağı bir noktaya varacağını ümit edebiliriz. Yerine, insan yaşamının ne aşırı fazla ne de aşırı az dikkat toplayan doğal bir görünümü gelir. Önceki daha az bastına yaşlarda seks eğitimi normal olarak herkesin genel eğitiminin bir parçası olur.

CİNSEL AHLAK SORUNU

Tarih boyunca insanlar cinsel ahlak sorunuyla ya da başka bir deyişle, kendi ya da başka insanların cinsel davranışlarının iyi olup olmadığı sorunuyla uğraşıp durdular. Bugün bu sorun her zamanki kadar önemli olmakla beraber yanıtlanması geçmişte olduğundan çok daha zorlaşmıştır.

Bütün ahlak standartları elbette belli temel inanışlara, inançlara ve varsayımlara dayanır. Belli bir toplumun cinsel ahlakı da seksin amacı ya da «doğası» hakkında toplumun varsayımlarını yansıtır. Örneğin, gezegenimizde seks ile soyun sürdürülmesi arasında nedensel bir bağlantı bulunduğunu bilmeyen topluluklar da vardır. Elbette bu topluluklar da seksin tek amacının soyun sürdürülmesi olduğuna inananlardan daha farklı cinsel davranış standartları olacaktır.

Kendi toplumumuzda bu ilk inanış, uzun süredir dinsel otoriteler tarafından savunulmuştur ve böylece geleneksel ahlakımızı belirlemiştir. Ancak, modern çağda bilim ve teknolojinin ilerlemesi, giderek inancın zayıflaması ve farklı kültürler arasında iletişimin artması ile daha önce eşine rastlanmadık bir değerler çoğulculuğu ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak kendimizi yeni bir tarihsel durumda buluyoruz. Yaşamımızın seyri boyunca seksin amacı hakkında çeşit çeşit çelişen görüşlerle karşılaşıyor ve rekabet halinde bir dizi değerler sistemi arasında seçim yapmak zorunda kalıyoruz.

Bundan sonraki sayfalarda bu gelişme tartışılacak ve gerek bugünkü, gerekse gelecekteki seçeneklerimizden bazıları anlatılacaktır.

DİNSEL GELENEK

Ahlaki kültür mirasımız çoğu kez Yahudi - Hıristiyan olarak betimlemektedir. Yani ahlak değerlerimiz Yahudi ve Hıristiyan dinlerinin tipik değerleri olarak açıklanmaktadır ve bu açıklama bir ölçüde doğrudur. Ancak bu iki din bizim her zaman pek farkında olmadığımız çeşitli eski ve yeni etkilere maruz kalmıştır. Gerçekten de tavırlarımız dolaylı ya da dolaysız olarak yakındoğu mitolojileri, Yunan felsefeleri, Roma kanunları ve Germen gelenekleri tarafından şekillendirilmiştir. Üstelik yalnızca «Hıristiyan» geleneği üstünde dursak bile, bunun değişik dönemlerde değişik anlamlar taşıdığını görüyoruz. Örneğin tarihsel incelemeler, Hıristiyanlığın sekse yaklaşımının yüzyıllar boyunca büyük farklar gösterdiğini ve bu farklılaşmaların anlamının ilk bakışta sanıldığı kadar basit olmadığını ortaya çıkarmaktadır... Bir örnek vermek gerekirse: Günümüzde sofuluk ile cinsel mazbutluğu bir kefeye koymak eğilimindeyiz. Ama Chaucer döneminin İngilteresi tüm müstehcenliğine karşın, Kraliçe Viktorya çağının sıkılgan İngilteresinden çok daha dinsel bir ülkeydi. Mamafih bir bütün olarak alındığında, Yahudi - Hıristiyan cinsel doktrinlerinin çok uzun bir süre boyunca yaşamlarımıza egemen olduğunu ve bu doktrinlerin birçoğunun oldukça keyfice olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönemin çoğu boyunca, çoğu Yahudiler ve Hıristiyanlar, seksi mazur gösterecek tek şeyin çocuk yapmak olduğuna inanmıştır.

Eski İsrail'de «verimli olunuz ve çoğalınız» diye herkese olabilecek bütün baskılar yapılmıştır. Karı ile koca arasında birleşme teşvik edilmiş, fakat cinselliğin herhangi bir ortaya çıkış biçimi tabu haline gelmiştir. Evlilik içinde cinsel ilişkide kadının âdet döneminde, yani gebe kalması ihtimali

pek olmadığında günah addedilmiştir. Hatta çoğalma ile sonuçlanmayan, «en kötü» günahkâr olarak addedilen eşcinsel ilişki ve hayvanlarla cinsel temas «sapıtma» ya da puta tapma belirtisi olarak ilan edilmiştir. Bunlar böylece dinsel suç haline getirilmişlerdir. Bu işleri yapanlar tanrının doğal düzenini ihlal ediyor ve böylece bir cinsel münafık haline geliyordu. Müminler arasında böyle bir kişinin yer alamayacağını düşünerek öldürüyorlardı.

İlk Hıristiyanlar birçok Yahudi inanç ve geleneğini reddetmiş, fakat seks konusunda Musa'nın yasalarına aşağı yukarı uymuşlardı. Hatta bir süre sonra kendileri daha da katı yasalar geliştirdiler ve hatta bir dönem bütün cinsel zevkleri hor görerek cinsel perhizi yücelttiler. Evlilik içinde çocuk yapılması meşru sayılmakla beraber, seksten tümüyle kaçınmak üstün bir özellik sayılıyordu. Bu yeni çilecilik (ascetiscism) zamanla biraz gevşemekle beraber, esas olumsuz tavır değişmedi. Ortaçağ kilisesi çoğalmayı seksin biricik «doğal» işlevi olarak görüyordu.

Protestan reformu da cinsel hoşgörüyü artırmadı. Tam tersine, bir yandan Katoliklerin bekârlığı ve bakireliği koruyan kültürüne saldırırlarken Protestanların çoğu (özellikle püritenler) geleneksel çoğalmaya yönelik önyargılarını koruyor ve evlilik dışında tüm cinsel faaliyetleri cezalandırıyorlardı, hatta çoğalma sonucu vermeyen cinsel sapkınlıklara karşı Tevrat'taki yasaları tekrar canlandırdılar. Bunların felsefesi ise İngiltere'de ve Amerika'da günümüzün seks mevzuatını oluşturmuştur. (Bkz. «Uyumculuk ve Sapkınlık, Yasal - Yasadışı»)

ÇAĞDAŞ MEYDAN OKUMA

Eski Yahudi - Hıristiyan cinsel standartlara ilk saldırılar, Ortaçağ'da başladı. Yunan ve Roma düşüncesine dayanan Rönesans, feodal ekonomiden kapitalist ekonomiye geçiş, teknolojik yenilikler, dünyanın başka yerlerinin keşfedilmeye başlanması, ticaretin artması ve modern bilimin doğuşu, insanları bağımsız olmaya ve daha önce kutsal sayılan birçok inancı kuşkuyla karşılamaya itiyordu. Üstelik Protestan reformlarının sonucu olarak eski dinsel birlik ve keşişlik ortadan yok oldu. Giderek artan sayıda yeni Hıristiyan mezhebi Tann'nın emri hakkında kendi yorumunu yapmaya başlamıştı. Her ne kadar bunların çoğu cinsel ahlak sorunları üzerinde görüş birliğinde olsalar da diğer alandaki tartışmalar kaçınılmaz olarak genel etkilerini zayıflatıyordu. Sonuçta, bu mezhepler sekse ilişkin konularda bile tartışmaya ve birbirine hiç benzemeyen, hatta karşılıklı olarak birbirini dışlayan tutumları desteklemek için İncil'den alıntılar yapmaya başladılar. Bu durumda birçok kadın ve erkek kiliseye yüz çevirerek, ahlak konusunda başka yerlerden rehberlik aradılar. Genel layikleşme süreci içinde daha önce mutlak sayılan değerler giderek nispi hale geldi.

«DOĞUM KONTROLÜ DEVRİMİ»

Modern bilimsel araştırmalar sonucu insanların seks ve çoğalma işlevleri daha iyi anlaşıldıkça, çoğalmanın bilinçli olarak kontrolü eskisine göre çok daha kolaylaştı. 17. yüzyıl sonlarında ya da 18. yüzyıl başlarında, hayvan bağırsağından yapılma prezervatifler yaygın olarak kullanılmaya başlandı. (Prezervatif kullanımının nerde, ne zaman başladığı üzerine hâlâ çelişik teoriler vardı. Eski çağda bile şu ya da bu biçimde kullanılmış olduğunu öğrenmek şaşırtıcı olmayacaktır.) Başlangıçta bu prezervatifler büyük bir olasılıkla esas olarak zührevi hastalıklara karşı korunma amacıyla kullanılıyordu. Fakat bunların ilkahı önlemekteki önemi anlaşılmakta gecikmedi. Nihayet 19. yüzyılda Latex prezervatiflerinin seri üretimi başladığında giderek daha çok sayıda insan bunları doğum kontrolü için kullanmaya başladı. Zamanla başka etkili yöntemler de bulundu. 1880'lerden diyafram, 1930'lar-da Spiral ve nihayet 1950'lerde «hap», doğum kontrolü açısından geniş bir seçenekler yelpazesi sağladı. Bu arada bu seçenekleri halka sunmaya çalışan özel kuruluşlar ve kamu kuruluşları gelişti. Bugün çoğu ülkede kadınlar ve erkekler dilerlerse gebe kalmayı kolayca önleyecek olanaklara sahiptir.

«NÜFUS PATLAMASI»

Güvenilir koruyucuların bulunması ve bunları kullanma isteğinin artması sayesinde yeni bir sorunla aşırı nüfus tehdidiyle karşı karşıya kalan insanlık için bir umut doğmuş oldu.

Aslında daha 18. yüzyılın sonunda Thomas R. Malthus, bu sorunun farkına varmış, ancak bunu izleyen dönemde bazı Avrupa ülkelerinde nüfus artışı, sanayileşmenin gereklerinin gerisinde kalınca dinsel ve siyasal otoriteler, Malthus'un uyarılarına kulak asmamış ve hatta doğum oranlarının artmasını teşvik etmişlerdi. Ne var ki gerçekler sonunda ortaya çıktı. Gezegenimizdeki nüfus artışı bir patlamaya dönüştü ve mevcut kaynakların tükenmeye yüz tutmasına yol açtı. İnsan türünün en az üç milyon yıldır varolduğu tahmin ediliyor ama daha 300 yıl önce sayıları yalnızca 500 milyon kişiydi. (Yani ABD'nin şimdiki nüfusunun iki katı kadar.) Ne var ki, 1950'ye varıldığında bu sayı bir kat artarak 1 milyara, 1930'da ise yine bir kat artarak iki milyara ulaşmıştı. Yalnızca 30 yıl geçtikten sonra 1960'da nüfus 3 milyara ve yalnız 15 yıl sonra 1975'te 4 milyara ulaşmıştı. Demek oluyor ki, şimdiye dek yaşamış olan insanların %25 kadarı, yani bir çeyreği, şu anda hayattadır. Yine demek oluyor ki eğer bu eğilim devam ederse, dünya nüfusu yalnızca 35 yıl sonra bir kat artarak 8 milyar gibi dehşet verici bir rakama ulaşacak. (Bkz. 136 sayfadaki şema).

Bu gelişmenin nedenleri ve sonuçları hakkında ayrıntılara girmeden bunun geleneksel ahlakımızdaki çoğalmaya yönelik önyargıyı yeniden gözden geçirmeye bizi zorladığının kuşkusuz olduğunu söylememiz gerekir. Kaçınılmaz sonuç: Eğer kadınlar ve erkekler, tam kapasite «artmaya ve çoğalmaya» devam ederlerse dünya üzerinde yaşamak yakında bir azap olacak ve hatta olanaksız hale gelecektir. Öte yandan, eğer şimdiki yüksek doğum oranını akla yakın bir düzeye indirmek isterlerse cinsel davranışlarını soyun sürdürülmesi amacından koparmak zorunda kalacaklardır. Milyarlarca kişinin cinsel perhize girmesi gerçekçi bir almaşık sayılmaz.

KİŞİ HAKLARI İÇİN MÜCADELE

Ortaçağ sonunda başlayan, insanların kendi kaderini tayin etmesi eğilimi günümüzde derin toplumsal ve siyasal değişikliklere yol açmıştır. Önce dinsel reformlar sonra bilimadamları ve filozoflar ve nihayet sıradan yurttaşlar kendilerini mutlakiyetçi yönetimden kopardılar. «Aydınlanma» özlemi ile herkes kendi mantık gücünü kullanmayı ve kurulu otoriteleri kuşkuyla karşılamaya başlayınca, papalara ve krallara da açıkça karşı çıkıldı. Artık yeni idealler bireycilik, eşitlik ve bağımsızlık ve bunları verecek demokratik yönetim biçimleri ABD ve Avrupa'da kuruluyordu. «Aydın» ve özerk birey «doğal insan haklarına» sahip olduğunu ve bunların arasında yaşama hakkı, özgürlük ve mutluluk olduğunu ileri sürüyordu. Dinsel inanç özgürlüğü ve dilediği her şeyi okuma yazma ve yayınlama hakkı talep ediyordu. Ne var ki bir süre sonra bu hakların hiç de «doğal» olmadığı anlaşıldı. Bunlar tam tersine, ancak insanların bilinçli mücadelesinin ürünü olabilirdi. Aslında «doğanın armağanı» değil, insanlığın başarısı idiler. Uğrunda mücadele edilmeleri ve bir kere kazanıldığında savunulmaları gerekiyordu. Çünkü kolayca yitiri-lebilirlerdi. Üstelik bu yeni özgürlükten başlangıçta yalnızca beyaz orta ve üst sınıfların erkek mensupları yararlanabiliyorlardı. Kadınlar, köleler, yoksullar ve belli etnik azınlıklar, çeşitli ölçülerde bu haklardan yoksundular. Bu ezilen gruplar, ancak medeni haklar için kendi mücadelelerine başladıkları zaman bir ölçüde özerklik kazandılar.

Günümüzde kişi hakları için mücadele devam ediyor, hatta yaygınlaşıyor ve yoğunluk kazanıyor. ABD'de kadınlar, siyahlar ve diğer etnik gruplar kendilerine karşı yapılan ayrımın tümüyle sona ermediğini görüyorlar ve bizzat kendilerinin «sesini duyurma eylemleri» yapmaları gerektiğini anlıyorlar. Bu kadarla da kalmayarak, onların talepleri şimdi yaşlılar, gençler, yalnız yetişkinler, eşcinseller, özürlüler, akıl hastanelerinde yatanlar ve diğer birçok daha önce sessiz bilinen azınlıklar tarafından yankılanıyor. Bu azınlıklardan kendilerine özgü kuyruk acıları bulunmakla beraber hepsinin paylaştığı ve konumuz kapsamına giren bir şikayet beliriyor; hepsi uzun zamandır cinsel baskının kurbanları olmuştur. (Bkz. «Cinsel Baskı»)

Ama bugün cinsel baskı altında tutulanlar artık kaderlerine boyun eğmiyor ve herkes gibi aynı özgürlüğü istiyorlar. Artık isteklerini mazur göstermeye çalışmıyorlar ve uzun süredir kendilerine biçilmiş olan rolü reddediyorlar. Şu andaki baskıya devam etmek isteyenler ise, aynı nedenle siyasetlerini açıklamak ve haklı göstermeye çabalamak zorunda kalıyorlar. Bu ise giderek zorlaşıyor. Çünkü bu siyasetler çoğunlukla dinsel dogmaların yansıması olup akılcı bir temele dayanmıyorlar. Bu durumda, cinsel kurtuluş mücadelesinin başarıya ulaşacağına haklı olarak inanabiliriz. Bu, kişi haklarının genişletilmesi için verilen mücadelenin bir parçası olup, daha açık, daha adil ve daha «özgür» bir topluma doğru heyecan veren ve yapıcı bir hareketi temsil ediyor. Unutmayalım ki, daha çok kişiye, daha çok hak tanımakla ahlaki, yasal ve siyasal otoriteleri tümüyle ortadan kaldırmıyor, yalnızca onları demokratlaştırıyoruz. (Ayrıca bkz. «Erkeklerin ve Kadınların toplumsal Rolleri - Kadınların Kurtuluşu»)

GELECEĞİN «YENİ AHLAKI»

Dinsel geleneklere çağdaş meydan okuma, bunu uygarlığımızın sonuna işaret sayan pekçok insanı derinden sarsmaktadır. Onlar hiçbir değişiklik istemezler ve özellikle de cinsel ahlak anlayışları konusunda ilerlemenin mümkün olduğuna inanmazlar. Aksine, sınırlamaların ortadan kalkmasının cinsel kargaşaya yol açacağına ve mutlak olmayan cinsel standartların yararsızlığına inanırlar. Aynı zamanda bazı çok mutaassıp erkek ve kadınlar eski dogmatizmin ahlaksızlık etkilerinden haberlidir ve daha yeni ve insanca bir ahlak için kafa yormuşlardır. Geçmişteki korkularını unutarak onlar hür irade ve bireyselliğin yeni ideallerini kucaklamışlar ve sonunda kilise ve devletin kısıtlayıcı ayrılıkçılığının farkına varmışlardır. Böylece onlar örneğin artık dinsel inançların ceza kanunlarına yansımasını istememektedirler. Hatta cinsel alanda John Stuart Mill'in «Özgürlük Üzerine» (On Liberty) (1859) adlı ünlü denemesinde ilan ettiği şu ilkeleri artık benimsemektedirler: «Toplumun, her bir üyesinin üzerine haklı olarak uygulanabilen kaba kuwetteki amaç yalnızca insanların diğer insanlara zarar vermesini önlemek içindir. Kişinin fiziksel ve ahlaksal iyiliği yeterli teminat değildir. Her insan gerek vücutça, gerekse zihinsel ve ruhsal olarak kendi sağlığının gerçek bekçisidir.

Mamafih görmekteyiz ki bu ilke binlerce yıllık ahlaksal geleneğe pek uymamaktadır. İnsanlık tarihinin çoğu boyunca insanlar kendi «gerçek bekçileri» olmamışlar ve ruhsal sağlıklarıyla ilgili bütün kararları dinsel ve siyasal otoritelerin eline bırakmışlardır. Sadece bu «yüksek» otoritelerin iradesi kişinin tutumlarında neyin iyi neyin kötü olduğunu tayin etmiş ve ayrılıklara karşı sessiz kalma haklarına hükmetmişlerdir. Aslında bazı demokratik toplumların kendi ahlaki değer yargılarını rasyonel araştırmaya ve tartışmaya açmaları yakın bir geçmişte olmuştur.

Bu gelişmeye temelde iki etmen eden oldu: Kişilik hakları için verilen mücadelenin büyümesi ve en özverili nedenin bile ahlaksal despotluğu mazur gösteremeyeceğinin idrak edilmesi. Gerçekten de büyük bir Hıristiyan yazar olan C.S. Lewis, önemle şunu vurguladı: «Bütün zorbalar, zorbalığı kurbanlarının daha zalim insanlar olmalarını önlemek için yapmıştır.» Bencil, açgözlü ve zampara zorbalar bazen yorgun düşebilirdi, ama başkalarına zulmeden bir adam onların iyiliği için vicdan rahatlığı ile böyle davranır, hiç yumuşayamaz, kimseyi ayırmaz ve onların akibetine ilgi gösteremezdi. Demokratik bir toplum bu yüzden, üyelerinin özerkliğine saygı gösterdiği ve onları «kâdiri-mutlak ahlak hocalarının» eziyetlerinden koruduğu takdirde bu kuruluşları savunur.

Maalesef demokratik değerler teoride kabul edilse bile, pratikte yardımcı olmaktan henüz uzaktır. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri Anayasası insan özgürlüğünü ilan etmesine karşın, cinsel alanda hâlâ büyük baskılar hüküm sürmektedir. Gerçekten eski püriten despotlar, bugün de yine görülmekte ve herkesi aynı cinsel düz kalıba sığdırmaya çalışmaktadırlar. Nitekim 19. yüzyılın sonlarında Amerikan kanun yapıcıları müstehcen materyallerin postalanmasına karşı Comstock Akdini uygulamaya koydular. 20. yüzyılın başlarında önceden yasaya aykırı olmayan zinayı suç saydılar ve geleneksel genelevleri kapattılar. Birinci Dünya Savaşından sonra alkol tiryakiliğinin «ayıp» sayılması ile bu yeni görüş devam etti. 1930'larda ve 1940'lar-da kamuoyunun «sapıklık» konusundaki isterik tutumu, «Cinsel psikopatlara» karşı yaygın yasal düzenlemeler getirdi. 1950'lerde hayali bir komünist «şorolo» komplosu üzerine fanteziler sonucu eşcinsellere karşı bir dizi baskıcı federal yasa yürürlüğe girdi. 1970'lerde «pornografiyi ezip yok etmek ve müşterileri tutuklayarak fuhşu önlemek için yoğun çabalara girişildi. Şimdi ise, 1980'lerde, kendini «Ahlaki Çoğunluk» ilan edenler Kutsal Kitap ahlakı üzerine kendi yorumlarını yasa zoruyla tüm yurttaşlara dayatmak istiyorlar. Ama deneyimler bu ve benzeri ahlak seferberliklerinin nadiren istenen sonucu verdiğini ve pekâlâ işi daha çıkmaza sokabildiğini gösterdi. Comstock'un fanatizmi yüzünden kuşaklar boyu kadınlar yeterli cinsel ve koruyucu bilgilerden yoksun kaldılar ve böylece Margaret Sanger ve diğerlerinin, bir ölçüde hafifletmeye çalıştıkları acıların birçoğu doğdu. Evlilikdışı sekse karşı ceza yasalarında yer alan maddeler, muazzam bir ikiyüzlülüğe yol açtı. Mahkemeler zina nedeniyle binlerce boşanma kararı verirken, yasa önünde suçlu olan taraflar hakkında soruşturma yapmamaya başladılar. Genelevlerin kapatılması, birçok fahişeyi sokaklarda çalışmaya ve muhabbet tellallarının «himayesine» sığınmaya zorladı. Alkolün yasaklanması yüzünden suç örgütleri muazzam bir gelişme gösterdi. «Cinsel psikopat yasaları» ve eşcinsellere karşı yasal ayrımlar kamu yararına hiçbir şey getirmediği gibi, ezilen sosyal gruplar yarattı. «Pornografiye karşı mücadele» ise ödediğimiz vergilerin bir parçası olan büyük paraları israf ederek, yayınları milyonlarca okur tarafından hevesle satın alınan yayıncıları taciz etmek için yasallığı kuşku götürür gizli girişimlerde kullanılıyor. Öte yandan, bu yayınların okurları da giderek artan sayıda şiddet eylemlerinin kurbanı oluyorlar.

Aslında sorun daha derine gidiyor. Eski püriten baskılar, yalnızca birkaç cinsel günahkâr ve sapkını değil, çok sayıda dürüst «sıradan» yurttaşı da eziyor. Seks araştırmacıları ve terapistler katı ahlaksal inançların insanları gerçekten de hasta edebildiğini ve çeşitli cinsel ve sosyal işlevleri yitirmelerine yol açtığını belirtiyorlar. Ayrıca, böyle inançlar çoğu kez erkekleri ve kadınları birçok zevk potansiyelinden gereksiz yere yoksun kılarak hüsran, haset ve hatta şiddete yol açıyorlar. En azından biyolojik gerçekleri yadsıyamayız: Çağımızda buluğ yaşı giderek düşerken ortalama insan ömrü artıyor. Sonuç olarak insanların cinsel olarak aktif, fakat doğurgan olmayan yıllarında önemli bir artış görülüyor.

Bu durumda, geleneksel cinsel ahlakımızın çoğalmaya yönelik ön yargılarını savunmaya eskiden olduğu kadar bile olanak yoktur. İnsanları, kendileri için pekâlâ bir mutluluk, sağlık ve karşılıklı hoşnutluk kaynağı olacak istekler için suçlu hissettirmekle hiçbir yarar sağlanamaz. Bunun yerine daha insancıl ve daha esnek bir ahlak geliştirmek daha «edepli» olacaktır. Günümüzde yalnız soyun sürdürülmesi için değil, hoşça vakit geçirmek için yapılan seksi de keşfetmeye ihtiyacımız var.

Bir kere seksin meşru bir amacı olarak hoşça vakit geçirmeyi kabul edince geleneksel ahlak standartlarımızın, ceza yasalarımızın ve psikiyatrik varsayımlarımızı birçoğu elbette anlamını yitiriyor. Örneğin, artık cinsel birleşmeyi evlilikle sınırlamak için geçerli bir neden kalmıyor ve böylece, evli olmayan çiftler arasında seksin kötülenmesi ve suç sayılması, keyfi ve adaletsiz oluyor. Aynı ölçüye vurulduğunda, eski cinsel sapkınlıklar ve çoğalmaya yönelik olmayan «sapıklıkların nesnel toplumsal etkileri açısından yargılanmaları gerekiyor. Bazı durumlarda bu etkiler pekâlâ olumlu olabilir. Üstelik, eğer seksin seks olarak tadına varılacaksa, buluğ yaşından itibaren herkese korunma sağlanması ve radyolarda televizyonda ve sokak afişlerinde gebelikten korunma gereçlerinin reklamının serbest bırakılması gerekecektir. Gerçekten de bugünlerde «nüfus patlaması» birçok ülkeyi büyük ölçekli ve sürekli gebelikten korunma kampanyaları açmaya ve bütün iletişim araçlarını kullanmaya zorluyor. Bu ülkelerden bazılarında evli olmayan erişkinler de dahil, isteyen herkese parasız korunma gereçleri dağıtılıyor.

Geleceğin «keyif için» cinsellik ahlakının getirebileceği bütün sonuçları burada ayrıntısıyla ele almaya gerek yok. Bugünlük, köklü değişiklikler olabileceğini ve cinsel alanda eninde sonunda «düşünüleceği düşünmek» zorunda kalabileceğimizi farketmek yeterlidir. Örneğin, zor durumda kalan bazı hükümetler nüfus artışıyla mücadelede büyük aileler için «ters teşvik» (yani ceza) önlemleri uyguluyorlar ve zorunlu kısırlaştırma konusunu tartışıyorlar. Başka bazı hükümetler de evlilik öncesinde cinsel perhiz öğütlüyor ve bir yandan da asgari evlenme yaşını yükseltiyor, bizzat evlilik içinde her türlü şehvet ya da «sefihliği» kötülüyorlar. Acımasızca uygulandığında, böyle siyasetler doğum oranını düşürebilir ama açıktır ki bunlar siyasi totaliterliği de teşvik eder. Bu yüzden demokratik hükümetlerin tam tersi bir rota izlemeleri ehvendir. Belki de ancak toptan cinsel özgürlük, nüfusu gerçekte dengeye kavuşturabilir.

Bu birkaç ipucu «cinsel devrim»in hiç de bitmediğini ve günümüzün bütün cinsel ve evliliksel denemelerinin kaprisli sapmalar olmadığını göstermeye yetecektir. Yine bu ipuçlarından anlayabildiğimiz kadarıyla, sonunda bu denemelerin hepsi başarılı olmayacaktır. Bunlardan bazıları, hatta pek tahripkâr sonuçlar doğurarak terkedilmelerine ve yeni arayışlara yol açabilir. Ama ne olursa olsun başarı ve başarısızlığın gün geçtikçe daha çok pratik açıdan yargılanacağını söylemek kehanet olmaz. Son söz dinsel dogmalarda değil, deneyimlerde olacaktır. Özetlersek, cinsel ahlakımız eskiden olduğundan da çok mantık ölçülerine uymak zorunda kalacaktır.

Bununla ahlak standartlarının tümüyle rasyonel olabileceğini kastetmiyoruz. Cinsel yaratıklar olarak ne yapmamız gerektiğini bize kuşkusuz yalnızca bilim söyleyemez. Bilim, olsa olsa bizi uyanık ve eleştirici yapabilir, ama tek başına bir cinsel ahlak yaratamaz. Değer yargıları özünde bilimdışı-dır. Ahlaki tercihler yapmanın nesnel bir yolu yoktur. İyiye ve kötüye ilişkin sorunlarda her zaman duygularımıza, inançlarımıza ve ahlaksal geleneklerimize bağlı olacağız.

Bu nedenle, cinsel tavrımızın biçimlenmesinde, kendimizinki de dahil büyük dinlerin önemli bir rolü bulunuyor. İmanımızda mütevazi ve basiretli, bize rahatlık verecek ve insan din kardeşlerimize en iyi nasıl hizmet edebileceğimizi öğretecektir. Dinler belki artık bütün ahlak ikilemlerine hazır çözüm getirmiyorlar. Ama en azından bize bazı genel kılavuz ilkeler verebilirler. Geçmişte dinin çoğu kez zulüm ve cinsel baskı bahanesi olarak kullanılmış olması gerçeği bile bugün ahlaksal aydınlanmamızda bize yardımcı olabilir. Taassubun yol açtığı acıların idraki bize, ahlak taleplerimizde gereken alçakgönüllülüğü kazandırabilir.

 

 

SEKS EĞİTİM TESTİ

Aşağıdaki 100 soru, ki San Francisco, The Institute for Advanced Study for Human Sexuality tarafından geliştirilmiştir. Aynı zamanda Seksoloji alanında master ve doktora yapanların sınavlarında kullanılmıştır, birkaç yıldan beri. Kuşkusuz, bu akademik smavlarda, öğrenciler, başka sorulara da yazılı ya da sözlü yanıt vermek sorunda. Bununla birlikte, bu sorulardan belirli asgari bir seçme, bu konularla ciddi olarak ilgilenen okuyucuya ya da arkadaşını denemek isteyen bir kimsenin cinsel bilgisini ortaya çıkararak bir hizmet yerine getirmiş olabilir.

Seks Eğitim Testinizin sayısını nasıl belirlersiniz? İlk 75 «Doğru» ya da «Yanlış» sorusu için, her doğru soruya 1 puan, bunu izleyen seçmeli soruların tam doğru yanıtı için 2 puan ve kısmen doğru yanıt için 1 puan vereceksiniz. Bu puanlama 'sonucunda en yüksek olası puan 125 olacak. En az puan 120 puanlık bir sonuç: Mükemmel, en azından 110 puan iyi ve en azından 100 puan geçer olacak.

Testi başaran kişiler kendilerini cinsel bakımdan bilgili kişiler olarak kabul edebilirler.

 

Doğru ya da Yanlış

 

1.   Prezervatifler, vajinal köpükler ve diyaframlar reçeteyle sağlanan gebelikten korunma yöntemleri değildir.

2.   Dikizciler (röntgenciler) muhtemelen cinsel saldırgan değildir.

3.   Androjen terapi iktidarsızlık sorunlarının tedavisinde çoğunlukla başarılıdır.

4.   Teşhirciler muhtemelen kendilerine karşı koyan insanlara saldırırlar.

5.   Bir kişinin cinsel yönelimi (yani karşıcinsel ve eşcinsel ilgilerinin ölçüsü) zaman içerisinde kendi kendine değişebilir.

6.   Hayvanların farklı türlerinin birbirleriyle cinsel temas kurması yaygındır.

7.   Sünnetli ve sünnetsiz erkeklerin cinsel hevesliliği arasında önemli farklar bulunmamaktadır.

8.   Lezbienler ya da eşcinsel erkekler Amerika'da herhangi bir büyük dinsel cemaate rahip, papaz ya da rahibe olarak kabul edilmezler.

9.   Erkek transvestit kadar dişi transvestit de vardır.

10.    Ereksiyon olmaksızın bir adam orgazm olabilir.

11.    Bir kadının vajinal yağlanması Bartholin bezleri tarafından sağlanır.

12.    Bir Mazoşistle cinsel karşılaşmasını kontrol eden çoğunlukla sadisttir.

13.    Bir ambiseksüel kişi tek evli olabilir.

14.    Genel olarak konuşursak, kızlar ergenliğe erkeklerden daha önce ulaşırlar.

15.    ABD'nin bazı yerlerinde fahişelik şimdi resmi olarak serbesttir.

16.    Sadistler, Mazoşistlerden daha fazladır.

17.    Meninin büyük çoğunluğu erbezlerinde üretilir.

18.    Genel olarak eşcinsel bir erkek, cinsel ilişki kurduğu erkek, bariz bir eşcinsel değilse, onunla ilişkisinde isteksiz davranır.

19.    Âdet görme sırasındaki cinsel birleşmede gebe kalınmaz.

20.    Eşcinsellik, Ortaçağ Avrupasında bir hastalık olarak sayılmıyordu.

21.    Mastürbasyon Kutsal Kitap'ta mahkûm edilir.

22.    Fahişeliğin yok edilmesi, zührevi hastalıkların yaygınlaşmasını büyük ölçüde azaltıyor.

23.    Çoğu erkek cinsel hevesliliklerinin en yüksek noktasına 13 - 19 yaşlarında ulaşıyor.

24.    Çoğu dişi cinsel hevesliliklerinin en yüksek noktasına 13 - 19 yaşlarında ulaşıyor.

25.    Bir kadının dölyatağı orgazm sonrasında kasılır.

26.    Anal ilişki eşcinsel erkekler arasında çok yaygın bir cinsel pratiktir.

27.    Bazı kadınlar herhangi bir erkekten daha büyük bir cinsel kapasiteye sahiptir.

28.    Vajinal açıklıktan klitorisin uzaklığı, bir kadının cinsel hevesliliğinde önemli bir rol oynar.

29.    Döllenmiş yumurtanın dölyatağı dışında gelişmesi durumu, dış gebelik olarak bilinir.

30.    Erkek fetişist kadar kadın fetişist de vardır.

31.    Çocuklara karşı çoğu cinsel suçlan kurbanın akrabaları ya da arkadaşları işler.

32.    Lezbien eşlerden biri çoğunlukla etkin ve koca rolü oynar, diğer kadın da edilgin ve karı rolü oynar.

33.    «Müstehcen» konuşma Birleşik Devletler Anayasasının İlk Düzeltme maddesinin koruması altında değildir.

34.    Oğlanlar ergenlikten önce de boşalabilir.

35.    Mastürbasyon 20. yüzyıldan önce hiçbir zaman terapatik bir yol olarak kabul edilmezdi.

36.    Transseksüelizm erkeklerde kadınlardan daha yaygındır.

37.    Eşcinsel davranış erkekler arasında, kadınlar arasındakinden daha yaygındır.

38.    Dişilerde kızlık zarının hizmet ettiği fizyolojik işlev bilinmiyor.

39.    Keskince bir şey hissetmek, tatmak, koklamak, işitmek bir kişinin cinsel uyanış kapasitesini azaltır.

40.    Bir adamın yaşı, onun cinsel uyanırlılığıyla ilgili değildir.

41.    Genelde, erkek bereketliliği yaşın ilerlemesinden etkilenmez.

42.    Çoğu Eyalet ceza yasasına göre fahişelik sadece dişiler tarafından işlenen bir suçtur.

43.    Cinsel uyanış sırasında klitorisin büyüklüğü artmaz.

44.    Seks suçlularının hadım edilmesi her zaman onların cinsel itilerini yok eder.

45.    Kadınlar hadım edilemezler.

46.    Tek başına mastürbasyon orgazm zamanlamasını düzenlemek üzere erkeğe yardımcı olmaz.

47.    Cowper bezlerinin salgıları sperm içermez.

48.    Yetişkinlerde hormon, cinsel yönelime göre değişebilir.

49.    Çocuklukta eşcinsel ilişki, çoğunlukla yetişkinlikte, eşcinsel davranışa götürür.

50.    Irza tecavüz edenler öteki erkeklerden daha fazla porno tüketicisidir.

51.    Oğlanlar ve kızlar yaşamlarının ilk yıllarında orgazm olamazlar.

52.    Çoğu Amerikan ceza yasasına göre, aynı cinsiyetten kişiler birbirlerine karşı ensest suçu işleyemezler.

53.    Cinsel uyanış sırasında erkeğin erbezleri çekilip küçülür.

54.    Eğer uygun kullanılırsa vajinal önleyiciler bir diyafram ya da jöleden daha güvenlidir.

55.    Amerikanın bazı eyaletlerinde eşcinsel olmak suçtur.

56.    Çoğu Amerikan eyalet ceza yasasına göre, erkekler tecavüzden mağdur olamazlar. Yani bir ırza geçme olayının kurbanı olamaz.

57.    Vaginismus, birleşme sırasında acı dolu bir duyum verir.

58.    Herhangi bir dikkate değer belirti göstermeksizin bir kişinin belsoğukluğu göstermesi olasıdır.

59.    Herhangi bir farkedilir belirti göstermeksizin bir kişinin frengiye yakalanması olasıdır.

60.    Özel eşcinsellik, ambiseksüellikten daha az yaygındır.

61.    Çoğu eşcinsel erkek, durumlarına bağlı olarak, cinsel ilişkilerinde hem erkek hem de dişi rolü oynayabilir.

62.    Bir erkeğin sadist cinsel deneyimleri yaşamının başka alanlarında da çoğunlukla bir gaddar davranış göstergesidir.

63.    Genital iltihaplar zührevi hastalıkların başka türlerine göre antibiyotik tedavisine daha iyi yanıt verirler.

64.    Zina Amerika'da ölümle cezalandırılabilirdi.

65.    İnsanın bir hayvanla cinsel teması Amerika'da ölümle cezalandırılabilirdi.

66.    Güçlü bir vajinal spazm sonucu olarak bir erkeğin penisi tuzağa düşürülebildiği pekâlâ kanıtlanır.

67.    Bir kadının cinsel uyanışı artarken, klitoris kabartısı da daha çok kendi kabuğu altına girer.

68.    Genelde, bir erkeğin orgazma ulaşma yeteneği, yaşının ilerlemesini göstermez.

69.    ABD'de işleyen seks yasaları çoğu Amerika'lıyı suçlu yapar.

70.    Bir klitoridektomy, bir kadının cinsel tepkisini bozmaz.

71.    Dişi hayvanlar da orgazm olur.

72.    Gebeliğin ilk ayında bir embriyonun cinsiyetini belirlemek olasıdır.

73.    Çoğu Amerikan ceza yasasına göre, bir erkek, karısına tecavüz edemez.

74.    Seks terapistleri müşterilerinin dikkatini süreçten cinsel ilişki amacına yeniden döndürmeye çabalar.

 

 

II.    Seçmeli Test

(Not: Bazı soruların birden fazla doğru yanıtı vardır.)

75.    Her normal insan vücut hücresi aşağıdaki sayıda kromozom içerir.

a.     49

b.     49

c.     46

d.     44

76.    Sperm hücreleri üretilir:

a.     seminal vesicles'de

b.     epididymis'de

c.     vac deferens'de

d.     Prostat bezinde

77.    Ortalama boşalma'da sperm sayısı:

a.   250.000.000

b.   2.500.000

c.   250.000

d.   25.000

78.    Maksimum üretkenlik sağlamak için torbadaki sıcaklık:

a.     vücudun öteki kısımlarından daha yüksek olmalıdır.

b.     vücudun geri kalan kısmından daha düşük sıcaklıkta olmalıdır.

c.     aşağı yukarı vücudun geri kalan kısmıyla aynı olmalıdır.

d.     Sıcaklık onunla ilgili değildir.

79.    İlk dördü ve çok canalıcı olanlar Freud'un gösterdiği psikoseksüel gelişme aşamalarıdır.

Latency

a.     anal, oral, kuweden fiil haline geçmemiş olma, fallik,

b.     oral, anal, fallik, latency

c.     oral, anal, genital ve latency

d.     anal, latency, fallik ve genital

80.    Çoğu erkekler mastürbasyonu

a.     kendi keşfederek öğrenir,

b.     başkalarından işiterek öğrenir,

c.     başkalarının öğretmesiyle öğrenir,

d.     onun hakkında birşeyler okuyarak öğrenir.

81.    Kutsal Kitap'ta, Onan'ın öyküsü:

a.     mastürbasyona karşı bir polemiktir,

b.     doğum kontrolüne karşı bir polemiktir,

c.     ülkenin murdarlaşmasına karşı bir polemiktir.

d.     ölü kardeşinin mirasının çalınmasına karşı bir polemiktir.

82.    Aşağıdaki mastürbatör fantezilerinden hangisi sosyal bakımdan zararlıdır?

a.     Sadistik pedofiliya

b.     Hayvanların tecavüzü

c.     Necrofiliya

d.     Yukarıdakilerin hiçbiri

e.     Yukarıdakilerin hepsi.

83.    Vajinismus için hangisi uygun bir tedavidir.

a.     Kızlık zarını kesme,

b.     Vajinal genişleticiler kullanımı,

c.     Psikoanaliz

d.     Sıkıştırma teknikleri

84.    Aşağıdaki etmenlerden hangisi ereksiyonun işlevsizliğine neden olabilir?

a.     Alkol

b.     Diyabetler

c.     Penisin az kanla beslenmesi

d.     Heyecan

85.    Retrograde boşalma:

a.     Gecikmiş boşalma,

b.     Olgunlaşma öncesi boşalma,

c.     Kanala boşalma,

d.     Boşalmada güç eksikliği anlamına gelir.

86.    Peyronie hastalığı:

a.     bir rahim hastalığıdır,

b.     bir zührevi hastalıktır,

c.     bir prostatik hastalıktır,

d.     bir penil bölge hastalığıdır.

87.    Fimosis:

a.     Derinin geri alınamamasıdır,

b.     Penis başının altındaki idraryolu kanalıdır,

c.     Sünnet yapılmamış penistir,

d.     Derinin son derece uzun olmasıdır.

88.    Cinsel işlevsizliğe:

a.     Çocuklukta aşırı mastürbasyon neden olabilir,

b.     Bedensel hastalık neden olabilir,

c.     Katı dinsel terbiye neden olabilir,

d.     Hekimler ve danışmanların kötü tavsiyeleri neden olabilir,

e.     Yukarıdakilerin hiçbiri.

89.    Dişi - erkek tepkilerinin hangileri benzer değildir?

a.     Penis sertleşme - vajinal yağlanma,

b.     Cowper bezinin salgısı - Bartholin bezinin salgısı.

c.    Uyanış sırasında testislerin yükselmesi - küçük dudağın kırmızılaşması,

d.   Meme uçlarının sertleşmesi - meme ve göğüsün genişlemesi.

90.    Cinsel psikopat terimi:

a.    Özel bir akıl bozukluğunun geçerli teşhisidir.

b.   Amerikan Psikiyatri Derneği Tanısal ve İstatistiksel El Kitabında bir akıl bozukluğudur.

c.    ABD'nin farklı eyaletlerinde farklı anlamlara sahip olan resmi bir terimdir.

d.    Bugün artık kullanılmayan, 19. yüzyıldan kalma bir terimdir.

e.    Eski Yunan ve Roma'da seks suçluları için kulanılan bir terimdir.

f.    Yukarıdakilerin hiçbiri.

91.    Pedofiliya

a.    Ayaklara tutulmak demektir,

b.    Delikanlı oğlanlara tutulmaktır,

c.     Fahişelere tutulmaktır,

d.    Çocuklara tutulmaktır.

92.    Urolagnia sözcüğü

a.     Eşcinsellik için kullanılan eski moda bir sözcüktür.

b.    Bir idraryolu hastalığıdır,

c.     İdrara erotik ilgi duymadır,

d.    Bir ürolojik özelliktir.

93.    Günümüzdeki araştırmalar eşcinselle büyüyen çocuğun

a.    Muhtemelen eşcinsel olduğunu

b.   Muhtemelen başka çocuklardan daha fazla eşcinsel olmayacağını

c.    Muhtelen transvestit olacağını

d.   Başka çocuklardan daha fazla transvestit olmayacağını muhtemelen gösteriyor.

94.    Ortaçağlarda cinsel etkinlik çok sık, aşağıdaki durumlardan birinde yoldan çıkma olarak değerlendirilirdi.

a.     Ensest

b.    Yahudiyle seks

c.     Mastürbasyon

d.    Oğlancılık (sodomy)

95.    Sodomy'ye karşı çoğu Amerikan yasaları aşağıdakileri yasaklar:

a.     Erkekler arasında anal ilişki,

b.    Evlenmemiş erkek ve dişiler arasında anal ilişki,

c.     Karı-koca arasında anal ilişki,

d.    Karı-koca arasında oral ilişki,

e.     Evlenmemiş erkek ve dişi arasında oral ilişki,

f.     Erkekler arasında oral ilişki.

96.    Bir kadının iki ya da daha fazla kocaya sahip olması durumunda kullanılan evlilik terimi:

a.     Poligami

b.    Polijini

c.     Poliandri,

d.    Grup evliliği.

97.    Düşüklerin başlarında aşağıdaki yöntemlerden hangisi kullanılır? (.... Aşı aşkın)

a.     Şaline enjeksiyon

b.    Kürtaj ve genişletme

c.     Histeroktomy

d.    Vakumlr alma

e.     Histerotomy.

98.    50 yaşında hadım edilen bir erkek kesinlikle:

a.     Sertleşme yeteneğini yitirir,

b.     Döllenme yeteneğini yitirir,

c.     Daha yüksek bir sese sahip olur,

d.     Daha ince saçlara sahip olur.

 

 

 

 

TESTİN YANITLARI

1.       yanlış      (diyafram için reçete istenir.)

2.       doğru

3.       yanlış

4.       yanlış

5.       doğru

6.       doğru

7.       doğru

8.       yanlış

9.       yanlış      (transvestitlerin büyük çoğunluğu erkek)

10.       doğru

11.       yanlış

12.       yanlış       (mazoşistler kontrollüdür)

13.       doğru

14.       doğru

15.       doğru

16.       doğru

17.       yanlış

18.       doğru

19.       doğru

20.       doğru      (ancak homo davranışlar günah sayılır)

21.       yanlış

22.       yanlış

23.       doğru

24.       yanlış

25.       yanlış

26.       doğru

27.       yanlış

28.       doğru

29.       yanlış

30.       doğru

31.       yanlış      (Eski Yunan ve Roma'da da öyle sayılırdı)

32.       doğru

33.       yanlış

34.       doğru

35.       yanlış

36.       doğru

37.       doğru

38.       doğru

39.       doğru

40.       doğru

41.       yanlış       (yaşlılıkla uyanma düşer)

42.       yanlış

43.       doğru

44.       yanlış

45.    yanlış

46.    yanlış    (yumurtaların kaldırılması da, dişi hadımlaştırılmasıdır.)

47.    yanlış

48.    yanlış

49.    yanlış

50.    yanlış

51.    yanlış

52.    yanlış

53.    doğru

54.    yanlış

55.    yanlış

56.    yanlış

57.    doğru

58.    yanlış    (vajinismus birleşmeye başlamayı olanaksız kılar.)

59.    doğru

60.    doğru

61.    doğru

62.    doğru

63.    yanlış

64.    yanlış

65.    doğru

66.    doğru

67.    yanlış    (fenomen insanlarda olmaz.)

68.    yanlış

69.    yanlış

70.    doğru

71.    yanlış

72.    doğru

73.    yanlış    (embriyo hâlâ cinsel olarak farklılaşmamıştır.)

74.    doğru

75.    yanlış    (tersi doğrudur.)

 

SEÇMELİLER

76.     c

77.     c.

78.     a

79.     b

80.     b

81.     b

82.     a

83.     a

84.     d

85.     b

86.     a, b, c, d

87.     c

88.     d

89.     a

90.     b, c, d

91.     c

92.     c

93.     d

94.     c

95.     b, d

96.     d

97.     a, b, c, d, f

98.     c (yeteri kadar kesin olmamakla birlikte (a) da doğru.)

99.     b, d

100.   b (belli değil ama aynı zamanda (a) da olası.)