7. CİNSEL FAALİYET BİÇİMLERİ

İnsanın cinsel davranışlarını sınıflandırmanın birçok değişik yolu vardır kuşkusuz. Örneğin, kişi norm ya da standart olarak cinsel etkinliğin özel bir tipini seçip, sonra da ona dayanarak öteki tüm tipleri değişmeler ya da sapkınlıklar olarak tanımlar. Dinsel resmi ve psikiyatrik otoriteler tarafından geleneksel olarak kullanılan da bu yaklaşımdır.

Bununla birlikte cinsel normlar birbirlerini her zaman kabul etmeyen ve değişimi etkileyen psikiyatrik uzmanlık, yasa ya da klişe tarafından koyuldu. Böylece belirli bir davranışın çok yönlü etkiler nedeniyle bir tarihsel dönemde normal olduğu söylenip başka bir dönemde sapma olarak duyurulduğu olur. Bundan başka teolojistler, millet meclisi üyeleri ve psikiyatrist-ler, çok kere bir kişinin cinsel hareketinde neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda farklı kavramlara sahiptirler. Başka bir deyişle, bir kişi her törel cinsel işin resmi ve sağlıklı kabul edileceğini varsayamaz. Aynı nedenle her cinsel günah aynı zamanda bir cinsel suç değildir ve her cinsel suç da bir cinsel düzensizliğin belirtisi olmaz. (Ayrıntılı bilgi için «Uyumculuk ve Sapkınlığa bakınız.)

Bu olgular çerçevesinde bakıldığında daha başka yansız bir sınıflandırma sistemi aramak da düşünülebilir görünüyor. Hatta sorunu peşinen sonuçlandırmak istemezsek, tüm değer yargılarından ve tam anlamıyla klasik farklardan kaçınmamız en iyisidir. Bir başka yaklaşım da «nesnel» terimine dayanarak basitçe tanımlamaktır cinsel davranışı. Örneğin biz bir kişinin yalnız başına yaptığı ile başkalarıyla temas halinde yaptıkları arasında bir ayrım yapabiliriz. Böyle bir temas, karşı cinsten bir eşle, aynı cinsten biriyle ya da bir hayvanla olabilir.

Böylece cinsel etkinliğin dört temel tipine ulaşırız:

1.  Kendi kendini uyarım

2.  Karşıcinsel ilişki

3.  Eşcinsel ilişki

4.  Hayvanlarla cinsel ilişki

Kuşkusuz bu ayırımların yalnızca farklı davranış tiplerine ait olduğunun vurgulanmış olması gerek, yani farklı insan tiplerine göre değil. Başka bir deyişle, bir kişi pekâlâ cinsel davranışın bu dört tipinde de etkinlik gösterebilir. İlkönce esas olarak kendi kendine uyarıma giren kişiler, sonraları kısa bir dönem hayvanlarla cinsel deneyimlere girer ve daha sonra ilgileri karşı cinsten insanlara yönelir. Bazıları yaşamları boyunca hem cinsel hem de karşıcinsel ilişkiler sürdürür. Gençliklerinde değişik cinse, deneyimlere başvuran bazıları da, sonuçta tam doyumu geleneksel bir evlilikte bulur. Öte yandan, ölümle ya da boşanmayla evli bir eşin yitimi bazı erkek ya da kadınları daha önce görülen davranış örneklerini göstermeye itebilir.

Çağdaş seks araştırmaları, insanın cinsel davranışlarına yalnızca sabit ve yanılmaz biyolojik içgüdülerin kılavuz olmadığını, toplumsal koşulların da bunu epeyce etkilediğini göstermiştir. Bundan başka, bu bakışla, farklı toplumların kendi bireylerine çok farklı koşullar dayattığı da tarihsel ve antropolojik çalışmalarla açığa çıkıyor. Özcesi, günümüzde insanların cinsel nesnelerini genelde koşullara göre seçtiğini ve bu seçimin kişilerin öğrenim deneylerinin bir sonucu olduğu anlaşılıyor. (Bkz. «Cinsel Davranışın Gelişimi.»)

Bununla birlikte, tüm toplumlar arasında çoğu toplumların bir tek cinsel nesneyi seçtiğine de kuşku yok. Karşı cinsten yetişkin bir insan, bir eş. Nitekim, karşı cinsel ilişki her zaman en yaygın cinsel etkinlik tipi olmuştur.

Bunun nedenini bulmak pek de zor değil: Yalnızca erkek ve kadın arasındaki cinsel ilişki üremeye götürür ve o nedenle de toplumsal grubun türlerinin sonsuzluğu sağlanır. Yani ancak bu yolla insan soyu sürüp gider. Hayvanlarla cinsel ilişki, kendi kendini uyarım ya da eşcinsel ilişkiden herhangi birini temel eğilim haline getirecek herhangi bir toplum, kendisini silinmeye, yok olmaya mahkûm eder.

Bildiğimiz gibi, insanın geleceği yalnız üreme azlığı ile değil, aynı zamanda aşırı nüfus artışı ile de tehdit edilebilir ve bu son durumda, bir toplum pekâlâ insanın cinsel değerlerini değiştirmek zorunda kalabilir: Örneğin Yunan filizofu Aristotales, Politika adlı yapıtının ikinci kitabında aşırı nüfus artışı nedeniyle doğum oranını düşürmek için, Giritlilerin eşcinsel ilişkilerin yerleşmesi için çalıştıklarından söz eder. Bu örnek doğru ya da yanlış olabilir ama, en azından insanların 2000 yıl önce bile bir cinsel seçim yapabildiklerini göstermesi açısından ilginçtir.

Öte yandan, bu örnekleri dikkate alarak insanların cinsel davranışlarının biyolojik etmenlerin tümüyle dışında olduğunu ileri sürmek de doğru olmaz. Gerçekte, insanın karşıcinsel ilişkiye yönelim duyması, onun memelilere ait olmasından ileri gelen bir nesnel göstergedir. Ayrıca yüksek memelilerin çoğu için kendi kendine uyarım, eşcinsel etkinlik ve öteki türlerle ilişkisi (insan da dahil) hep bu köklü kalıttan kaynaklanır. Tüm bunlara karşın, onların hakim cinsel etkinlik tipleri aynı cinsle karşıcinsel ilişkidir.

En yüksek memeli olarak insanın bu genel davranışların en azından bir örneğini miras aldığını varsaymak daha güvenli bir yaklaşım olur. Oysa, aynı zamanda, insanların varolan karşıcinsel potansiyellerini artırmanın yanı sıra, cinsel ilişkinin öteki türlerini de özendirmek ya da uygulamak için elinden gelen çabayı gösterdiğini bilmemiz gerekir. Buradan iki açık sonuca ulaşmamız olası: Birincisi, herhangi bir tabu ya da yasaklamalar olmaksızın karşıcinsel ilişki, toplum içinde cinsel etkinliğin en yaygın biçimi olacaktır. İkincisi, öteki cinsel etkinlik türler de aynı koşullar altında, önceki durumundan daha yaygın bir uygulama alanı bulacaktır.

Yakın zamanlarda, ABD toplumunda, cinsel özgürlük gözle görülür bir gelişme göstermiştir. Bunun sonucu olarak insanın bir dizi cinsel davranışı hakkında eskisinden daha fazla bilgi sahibi olunmaktadır. Oysa, ilk güvenilir istatistiksel bilgilerin toplanmasından bu yana birkaç on yıl geçtiğinden, cinsel davranışın bizzat kendisinde bir değişme olup olmadığını söylemek güçtür. Kuramsal düzeyde, Viktoryan soyumuzun, cinsel etkinliklerinde bizden çok daha fazla kısıtlı olduklarını biliyoruz. Gerçekte, onların davranışlarıyla bizim davranışlarımız arasında hâlâ büyük bir benzerlik görülüyor.

Ayrıca, günümüz insanlarının cinsel potansiyeli araştırmak açısından çok daha şanslı ve bilgili oldukları açıktır. Güvenilir gebelik önleyici yöntemlerin bulunması, istenilmeyen gebelik korkusunu önemli ölçüde azaltmış, hatta bir kenara atmıştır. Kadının ekonomik ve resmi özgürlüğü, kadın erkek ilişkilerini daha saygıdeğer bir konuma getirmiş ve kitle iletişim araçları, genç olsun yaşlı olsun, her iki kesimden insanların kendilerini cinsel olarak kabul edip anlaması için kesin ve sürekli bir bilgi akışı sağlamıştır.

Herkesin en uygun cinsel tercihi yapmasını yine o kişiye vererek, cinsel davranışları zorla tek bir standart çerçevesine sıkıştırmayıp, aşkın gelişebilmesi için hoşgörülü bir ortam sağlayarak, bu ve benzer gelişmelerin eninde sonunda gerçekleşebileceğini umabiliriz.

Aşağıdaki sayfalarda cinsel etkinliğin dört temel tipi üzerine bazı genel bilgiler verilecek ve çok yaygın cinsel tekniklerin kısa bir tanımı yapılacaktır. (Bu terimlerin toplumsal anlamı daha derin bir biçimde «Uyumculuk ve Sapkınlık» bölümünde tartışılacaktır.)

KENDİ KENDİNİ UYARIM

 

İnsanlar (ve pek çok hayvan) bir eşle birlikte olmadan da cinsel olarak uyanabilir ve pekâlâ orgazma ulaşabilirler. Böyle kendi kendini uyarım herhangi bir yaşta olasıdır. Uyarım, mastürbasyonla istemli olarak sağlanabildiği gibi kişi uykudayken, istemdışı da olabilir. Özcesi, bedenimiz her zaman başkalarının yardımı olup olmadığına bakılmaksızın kendi kendine cinsel tepki yeteneği gösterir.

Geçmiş zamanlarda istemdışı orgazmların, çoğunlukla gece uyurken ziyarete gelen bir melek, bir ruh ya da bir kötü ruh tarafından yapıldığı düşünülürdü. Ortaçağlarda ise bir karabasan gibi görünerek (bir kadının üzerine ya da erkeğin altına yatarak), gece iyi Hıristiyanların bizzat şeytan tarafından uyarıldığına inanılırdı. İşin ilginç yanı, Yahudi ve Hıristiyan din otoriteleri, kadının kendiliğinden orgazmıyla erkeğinkinden çok daha az ilgilenirlerdi. Bunun bir nedeni, onların düşüncesine göre erkeğin menisinin üremeyle ilgili olduğudur kuşkusuz. Bu ortaçağ hekimleri de, meninin, insanın yaşamını sürdürebilmesi için kandan daha önemli olduğunu söylüyorlardı; onlara göre meni, sanki bir bengisu idi. Bu nedenle aşırı boşalmalar bedeni zayıflatırdı. Meni yitimi yalnızca özel koşullar altında sağlıklıydı, tıpkı zorunlu kan kaybının yalnızca belirli bir hastalığın tedavisinde gerekli olabileceği gibi. Kadınlar, meni türünden herhangi bir sıvı boşaltmadıklarından, bütün bunlar onlarla ilgili değildi, zaten onların orgazmına da pek önem verildiği yoktu.

Meninin boşa gitmesi olasılığı üzerine Yahudi-Hıristiyan ilgisi aynı zamanda erkek mastürbasyonu üzerinde genel bir hoşnutsuzluğa da ulaşıyordu. Kutsal Kitabın hiçbir yerinde mastürbasyonun sözü bile geçmezken, haham öğretileri bunu büyük bir günah olarak yorumluyor, en azından bir Talmud'da ölümle cezalandırılması gereken bir suç olduğu belirtiliyordu. (Niddah, 13a). Daha sonra Hıristiyanlar, bunu olumsuz bir Yahudi tutumu olarak kabul ettiler.

Ortaçağ Avrupasında mastürbasyon hâlâ çok önemli bir sorun gibi görünmüyordu. Çok değişik tövbeler edilerek cezalara uğranırken bir yandan da dönemin öbür düşsel ve pastoral yanlarında bundan hiç söz edilmiyor ya da onun belli belirsiz bir döneme ait olduğu söyleniyordu. 16. yüzyılda görülmeye başlayan yaygın ilmihallerde (soru ve yanıtlarla öğretme) bile konu üzerine herhangi bir şey yoktur. İlk bakışta bu yok sayma acayip görünebilir, ancak ortaçağda cinselik kavramının nispeten dar kapsamlı olduğunu anımsarsak konu kendiliğinden anlaşılabilir. Dahası, o zamanlar, çok terim de bilinmiyordu. İnsanlar aşk, arzu ya da Venüs'ten söz ediyorlardı ve cinsel etkinliğin yalnızca bir türünü tanıyorlardı. Tam anlamıyla cinsel ilişki; yetişkinler arasındaki birleşmeydi. Bu nedenle en azından kadınlar ve çocukların mastürbasyona ilişkin büyük bir suçluluk duygusuna sahip olmadıkları görünüyor, ancak bu yalnızca kaşınma ya da ovuşturmayla karşılaştırılınca, fiziksel gerginliklerin daha rahatlatıcı bir yolu olduğu düşünülüyordu.

Bunların tümü 18. yüzyılda değişmeye başladı. 1710'da İngiltere'de Onania, ya da her iki cinsiyette tüm korkuların sonuçları ve öz kirleni-min iğrenç günahları kabul edilen ruhsal ve fiziksel öğütler adlı, yazarı belirsiz bir el kitabı ortaya çıktı. Eski bir rahip olan yazar Bekker, sahte bir hekim görünümüyle meninin «boşa gitme» tehlikesi üzerine eski safsataları allayıp pullayıp yeniden okuyucularına aktarıyordu. O, bu davranışa kutsal kitapta kardeşinin dul karısını gebe bırakmayı reddettiği için Tanrı tarafından cezalandırılan Onan'a ithafen Onania adını verdi. Geleneğin bir gereği

olarak Onan, yengesiyle birleşti, ama gebelikten korunmak için geri çekme yöntemiyle herhangi bir olası gebeliği önledi (Yaradılış. 38: 8-10). Ne yazık ki Bekker'in safsataları ve yanlış noktalara götüren terimleri geniş bir yaygınlık kazandı. El kitabı hızla öteki Avrupa dillerine çevrildi ve sonunda 80'i aşkın baskısı yapıldı.

1760'ta Tissot adında İsviçreli bir hekimin, öncekinden çok daha etkin olan Onanizm ya da Mastürbasyonun Yol Açtığı Düzensizlikler Üzerine Tez'i basıldı. Yazar, mastürbasyonun yalnız bir suç ve günah olduğunu söylemekle yetinmeyip, aynı zamanda «halsizlik, görme bozukluğu, beslenme düzensizlikleri, iktidarsızlık... ve cinnet» gibi birçok önemli hastalığın doğrudan sorumlusu olduğunu açıklıyordu. Tissot'un başarısı görülmeye değerdi. Mastürbasyon üzerine en büyük otorite olduğu söylendi ve insanlığın bir velinimeti olarak dünya çapında övüldü, göklere çıkarıldı. Birkaç on yıl içerisinde onun görüşleri resmi tıp doktrini haline geldi. Batı dünyasındaki tüm hekimler artık hemen hemen her bedensel sorunun kökeninde mastürbasyonu bulmaya başladılar.

1812'de Amerikan psikiyatrisinin babası olarak bilinen Benjamin Rush'un, Akıl Hastalıkları Üzerine Gözlemler ve Tıbbi Sorunlar adlı kitabı basıldı. Mastürbasyonun her yerde zararlı etkileri olduğu kabul ediliyor ve bunların sayısı giderek artıyordu. Rush'a göre onanizm, salt cinnete neden olmakla kalmıyor, aynı zamanda, meni zayıflığı, iktidarsızlık, idrar zorluğu, bellek yitimi, hazımsızlık, omurilik zayıflaması, sara, baş dönmesi, görme bulanıklığı, aptallık, hastalık kuruntusu ve ölüme neden olabiliyordu.

Bu örnekler de gösteriyor ki, mastürbasyon şeytanına karşı çıkan ilk modern savaşçılar hekimlerdi ve tartışmaları çoğunlukla tıbbiydi. Bu hekimler, kısa bir süre içinde başka «aydınlanmış» eğiticiler tarafından desteklenir oldular. Ayrıca kilise de yardımlarını esirgemedi. Örneğin, bazı rahipler kutsal yazılarda mastürbasyona başvurmayı öğütleyebilecek tek bir satırın bile olmadığına dikkat çektiler ve buna dayanarak mastürbasyonu mahkûm ettiler. Böylece, kutsal kitapların zinaya karşı buyruklarının çok daha geniş ve yeni bir yorumu ortaya çıktı. Bununla birlikte, sonunda bu uygulama daha kötü boyutlara ulaştı. Daha ayrıntılı bir cinsel eğitim isteniyor ve özellikle genç ve günahsızlara önceden hiç duymadıkları günahların hemencecik anlatılması gerekli görülüyordu. Dahası, mastürbasyonu eksiksiz tanımlamak öyle kolay görünmüyordu. Yine de terim ilkönce yetişkin erkeklere uygulandı. Ayrıca kadınlar ve çocuklar için mastürbasyon yeni sayılırdı. Hatta, dönemin mastürbasyona karşı yazılmış kitaplarında, konunun herkesin anlayabileceği bir açıklıkla verilememiş olması bunun bir kanıtıdır. Ama

rahipler bile ilk isteksizlikten sonra mastürbasyonun tehlikelerini yeterli ölçüde tanımada «ilerici» oldular ve yakında herkes bu tehlikenin gerektirdiği çok çarpıcı ve alışılmamış korunma ölçülerini uygulamaya ikna edildi.

Böylece tıp tekrar bir noktaya dikkat çekti. Her şeyden önce, mastür-basyoncuların nasıl keşfedileceğini biliyordu. Genel duygusuzluk ve uyuşukluk, donukluk ya da aldatıcı gözler, soluk bir ten, gevşek bir duruş ya da titreyen eller 'kendini suistimal' sırrının belirtileriydi. Ne zaman bu belirtiler görülürse tam bir araştırma sırada bekliyordu. Bereket versin, çoğunlukla kanıtlarla ansızın yüzyüze gelmesi suçluyu tam itirafa zorluyor ve artık olgular sıralandıktan sonra sağaltım (tedavi) başlıyordu.

18. yüzyılda müzmin bir mastürbasyona çok kere özel bir beslenme kürleri uygulanıyordu. (Farklı doktorlar -ki şişmanlarla uğraşan çağdaş meslektaşlarına hiç benzemiyorlardı- farklı beslenme kürleri öğütlüyordu.) Ayrıca kalın sağlam bir yatak, ince bir battaniye, soğuk suyla sıkça yıkanma ve düşük sıcaklıkta bir odanın bu huyun kırılmasında yararlı olacağına inanılırdı. Ek olarak, pratik ve sade giyinmek de gerekliydi. (Hatta erkekler için pantolon giymeme kampanyası bile vardı. Pantolunun cinsel organları çok sıcak tuttuğu ve tahrik ettiği söylenirdi.) Sonunda hastanın kesin bir denetime gereksindiği apaçık ortadaydı.

Bu nispeten zararsız tedavi, 19. yüzyılda daha acımasızca ve inceden inceye ele alınmaya başlandı. Psikiyatristler cinnete neden olan mastürbasyonun özel, kabul edilemez bir tür olduğu sonucuna vardılar. 1867'de zamanın en büyük İngiliz psikiyatristi olan Henry Maudsley açıkladı bunu ilk kez.

Mastürbasyon, adam öldürme ve intihar etme isteği, gece karabasanlarıma akıl yetersizliklerinin ilk ve daha sonraki aşamaları, düşünce dengesizliği karşılığı ve en uç duygu sapıklığı tarafından «karakterize» ediliyordu. Başka bir deyişle, mastürbasyon yapanlar bir anlamda deli katillerdi ve yapılacak en sağgörülü şey, onları bir yere kilitlemekti.

Mastürbasyonal cinnet daha kötü bir aşama oluyordu. Zaten bundan sonra hastaya onulmaz, derdine deva bulunmaz gözüyle bakıldı. Tüm tıbbi bilimlerin gerçekten yapabildiği, hastalığın ilkönce gözlenmesi ve sonradan önlenmesi için üzerinde yoğunlaşmaktı. Bu yüzden anababalara, çocuklarının yatarken ellerini yatağın yanlarına bağlamaları ya da parmakları dikenli eldivenler giydirmeleri öğütlendi. Cinsel organlara ulaşılmaması için özel bantlar ve bekâret kemerleri kullanıldı.

İnsanları kendilerine zarardan «korumak» için usta hekimler tarafından akıl almaz teknikler geliştirildi. (Bu acayip keşiflerden biri de sertleşme dedektörü idi. Bu dedektör, çocuklar uyurken penisleri sertleştiğinde gerekli yerlere koyulan zillerle anababayı uyarıyordu.) Sonunda her şey başarısız kalınca, çözüm ameliyatlara bırakılıyordu. İçlerinde çok yaygın olanları erkeklik organlarının sıkıştırılması (yani derinin altına metal bir halka konularak ereksiyonu önlemek) ve kadınlarda klitorisektomi adı verilen, klitorisin kesilmesiydi. Bununla birlikte cinsel organların dağlanması, sinirlerin öldürülmesi ve hatta iğdiş etme (hadımlaştırma bile) bazen gerekli görülüyordu.

Tüm bu mekanik araç ve ameliyat işlemlerinin kesin olarak cinsel organlar ve işlevleri üzerinde yoğunlaştığını söylemek bir an bile gereksiz. Böylece, «hastaların» sorunlarını unutması bir an için hemen hemen olanaksız hale geliyor; küçük bir merak, sonra, birçokları için mastürbasyona ilgi tam bir sabit fikre dönüşüyor. Kişi, mastürbasyonun bir ceza olarak önlenmesini yani bunun için açık, tehlikeli ve yararsız «tedaviyi» yürüten otoritelerin öyle çok ilgilenmediklerini hisseder ama yardım edemez. Onların talihsiz kurbanları, öte yandan bu cezalandırmayı kabul etmeye garip şekilde istekli görünür. Hatta bu suçtan kurtulmuş bazı kişiler intihar ederek ya da bir yerini keserek kendi kendilerini cezalandırmışlardır.

Bugün akıllı bir insanın nasıl böyle tutumlar geliştirebileceğine şaşar kalırız. Aslında birazcık sağduyu, insan ve hayvanların basit gözlemi, mastürbasyonun cinsel ilişkiden bir farkı olmayan evrensel ve zararsız bir pratik olduğunu anlatabilirdi.

Özcesi, mastürbasyona karşı yürütülen tıbbi tartışmalar baştan itibaren geçersiz ve mantıksızdır. Oysa kimi açıklamalara körü körüne inanılıyordu.

Mastürbasyona karşı yürütülen bu fütursuz kampanyanın gerçek nedeninin aşırı iffet taslamaktan ileri geldiği görünüyor. Hepsi de orta sınıfın üyeleri olmakla dikkat çeken doktorlar, eğitmenler ve rahiplerin, yani bu kampanyanın baş aktörlerinin biraraya gelmesi az bulunur bir rastlantı. Biz bu kitabın önceki bölümlerinde Avrupa ve Amerika'da yükselen orta sınıfın, çocuk ve yetişkinlerin tedavilerini nasıl etkilediğini ve bunun insan vücudu ve işlevlerinde nasıl bir değişmeye yol açtığını anlatmıştık. (Ayrıntılı bilgi için.

«İnsan Vücudu», «Bebeklik ve Çocukluk» ve «Delikanlılıksın girişine bakınız.) Burjuvazinin, insanın vücuduna ve işlevlerine bakışı özellikle ekonomik ve çok yetenekli, işlemesi gerekli bir makine, bir iş aleti biçiminde ortaya çıkıyor. Aylaklık, yeteneksizlik ve kötülük şimdi en büyük kusur, ayıp olarak görülen eski ve ortaçağa küçük bir ilgiden ileri gelmektedir.

Çocuk üretip işgücünü artırdığı sürece cinsel etkinliğe izin verilebiliyor-du. Oysa amaçsız, salt cinsellik, hâlâ tehlikeli ve yıkıcıydı. Kendi kendine doyum bir eşin işbirliğini bile istemediğinden, özel bir tehdit anlamına geliyordu. Dahası, mastürbasyon, her yaşta erkek ve dişilere, toplumsal sınıflara, vücutlarını aynı zamanda bir zevk aracı olarak kullanabileceklerini hatır-latıcı bir rol oynadığı içindir ki, vücudun bu şekilde kullanımı anlamsızdı, saçmaydı ve bu konuda hoşgörüjü davranılamazdı. Böylece mastürbasyonun tehlikeleri üzerine yalancı bilimsel kuramlar, genelde üretimse) olmayan cinsellik üzerine artırılan baskının haklı ve akılcı gösterilmesi çabasından başka bir şey değildi.

Bu baskının, aynı zamanda Batıda sanayileşmenin başlangıcıyla, disipline sokma, yani uysal işçiler yaratma istemi ile bağlantılı olduğu açıktır. Bu nedenle mastürbasyon yapanlara karşı en büyük zulümler ve cezaların Vik-torya döhemi yaklaştığında arttığına şaşmıyoruz. Yalnız çoğu Batı toplumunda 19. yüzyılın sonlarına doğru sanayileşmenin tamamlanmasıyla yeni dönemin bolluklarından zevk alma dönemine girildi. Buna koşut olarak da yavaş bir cinsel liberalleşme başladı.

Böylece son yüzyıllarda mastürbasyona karşı kaba psikiyatrik tutumlarda hafif bir yumuşama gözlenebilir. İlkönce, kimi psikologlar daha çok bir kişinin deliliğinin sonucu olup olmadığına merak duymaya başladılar. Sonra herhangi bir bağ olmadığına inandılar. (Kendini aşağılama ya da suisti-mal, belki de yalnız «kötü bir huyun» ya da «engellenmiş bir gelişmenin» belirtisiydi.) Mastürbasyonun hâlâ en azından erkekler için potansiyel olarak zararlı olduğu düşünülüyordu. Bazı doktorlar gençlerin uygun fiziksel gelişimlerinin, menilerinin korunmasına bağlı olduğunuda ve bu nedenle onun boş yere kullanımıyla vücudun zayıflayabileceğinde ısrar ettiler.

Doğal olarak bir süre sonra bu kuramlar da kanıt yetersizliğinden başa-şağı gitti. Daha sonra hiç değilse mastürbasyonun «aşırı» yapılmaması biçiminde geri çekilmiş bir uyarıma dönüştü bu girişimler. Ancak «aşırılık» hiçbir zaman açıkça tanımlanamadığından bilimsel bir kanıt sunulmuş olunmuyor, ama herhangi bir olası mastürbatöre de engel olunuyordu bir yandan. Bununla birlikte, modern seks araştırmaları konuya bir açıklık getirdi: Mastürbasyon herhangi bir fiziksel ya da ussal zarar yapamaz ve «aşırılık» görece bir terimdir. Bazı insanlar hiçbir zaman mastürbasyon yapmamışken, bazıları onlarca yıl günde birkaç kez mastürbasyon yapmıştır ve onun davranışı tıpkı öbürlerininki gibi «doğal», «normal» ya da «sağlıklıdır.»

Ne yazık ki bu olumsuz olguların basit bir şekilde anlatılması yüzyılları kapsamakta. Bugün bile birçok insan mastürbasyon konusundaki korku ve kuşkusunu atabilmiş değil. Gerçekte bu insanlar bu korkularına da kesin bir neden bulamıyorlar, ama ondan da bir türlü kurtulamıyorlar nedense. Üstelik eğitim üzerine yazılarıyla tanınan yazarlar da mastürbasyona hâlâ «verimsiz», «yaratıcı olmayan» ve «asalak» bir duygu gibi suçlamalar getiriliyor. Bu yazarlar mastürbasyonun herhangi bir fiziksel zarar veremeyeceğini kabul ediyorlar, ama herhangi bir aşırılığa dönüşebileceği ya da kumara zorlayacağı türünden uyarılar yapmaktan da geri kalmıyorlar. Kimi yazarlar da mastürbasyonun kişiyi belli belirsiz bencilliğe, yalnızlığa ya da karşı cinsten nefret duymaya sürükleyebileceğini yazıyorlar.

Bu ve benzeri boş inançlar, toplumda varolan geçmişin cinsel baskısından kendini tam anlamıyla kurtaramadığı içindir ki etkilerini sürdürebiliyor. Bununla birlikte, gelecekte pek çok insan, mastürbasyonu erotik potansiyelinin gelişmesine yararı olacak ve yaşamlarını zenginleştirecek bir cinsel etkinlik biçimi olarak görmeyi öğrenecektir.

UYKUDA ORGAZM

İnsanların uykudayken de her zaman cinsel tepkilerini gösterebildikleri bili-negelmiştir. Belirli kültürel ve. tarihsel dönemlerde insanlar bu yetiyi yalnızca erkeklere özgü sanıyordu. Örneğin, kutsal kitap bize, eski Yahudiler arasında, uykusunda orgazm olan bir adamın ruhunu arındırmak için bir banyo yapması gerektiğini aktarır. İstemdışı meni boşaltması «pislettiğinden» dolayı «kirlenme» diye tanımlanır. (Leviticus 15: Deuteronomy 23) Kadınların bununla karşılaştırabilir bir gereksemesi yoktu. Kadınlar herhangi bir şey boşaltmadığından, hiç kimse onların kendiliğinden orgazmına dikkat etmiyordu. Hatta, daha yakın zamanlara kadar Yahudi-Hıristiyan kültüründe dinsel ve tıbbi otoriteler konuyu yalnızca «gece kirlenmesi» ya da «gece bel gelmesi» başlıkları altında tartışırdı. Yüzyılımızın yarılarından hemen önce Kinsey ve yardımcıları cinsel boşalımların bu tiplerinin sıklığına ilişkin güvenilir istatistiksel araştırmalar ortaya koyana değin durum pek değişmedi. Bu araştırmalar uykuda yalnız erkeklerin değil, aynı zamanda kadınların da orgazm olduğunu gösteriyordu. (Kadınların orgazm yüzdesi daha düşük oluyordu.) Sonuç olarak Kinsey, «gece kirlenmesi» yerine «gece rüyaları»nı söz konusu etti. Bu, her iki cinsiyet için geçerli olan bir terimdi kuşkusuz. Oysa, bu terim aynı zamanda orgazma ulaşmayı söz konusu etmiyordu. Öteki seks araştırmacıları konuyu daha da kesinleştirmek için Kinsey'in terimine karşılık «gece orgazmı» (yani geceleyin olan orgazm) terimini ileri sürdüler. Ne yazık ki, bu yaygın terim bizi çok yanlış bir noktaya götürüyor. Çünkü bizim kültürümüzde birleşmeyle olanı da içeren çoğu orgazmlar gece olmaktadır. Öte yandan, cinsel düşler pekâlâ bir öğle şekerlemesinde de olabilir (diurnal seks rüyaları). Tüm bunlardan sonra «uykuda orgazm» teriminin çok basit ve kesin bir anlamı olduğu görülüyor.

İstemdışı orgazmlar hemen hemen her zaman, özellikle erkeklerde cinsel düşler sonunda gerçekleşir. Bu düşlerde yakın akrabalarla, çocuklarla, hayvanlarla seks (grup seksi), teşhircilik ve kişinin uyanıkken hiç aklına getirmediği birçok başka etkinlikler gibi alışılmamış ve yasaklanmış davranışlar boy gösterirler. Bununla birlikte uyku sırasında bizim normal yasaklarımız ve kendimizi denetlemek için öğrendiklerimiz çok daha az etkili olur ve böylece bilinçsiz isteklerimizin çoğu zararsız ve simgesel bir kılıkla ortaya çıkmış olabilir.

Bilinç eksikliği aynı zamanda hesaba alınması gereken başka fenomenleri de gündeme getirir: Birçok insan (özellikle kadınlar) orgazma uykudayken çok daha hızlı ulaşabilirler.

Bugün, bu tür deneyimlere karşı dinsel ve tıbbi tutumlar genellikle çok hoşgörülüdür. Kimi Hıristiyan kiliseleri artık bu konularla ilgilenmeyi bırakmış ve Katolik kiliseleri de, yalnızca bilinçli olarak planlanan, hoşlanılan ya da memnun kalınan durumları günah saymaktadır. Belirli psikiyatristler de kadında istemdışı orgazmların bazı sinir bozukluklarının belirtisi olabileceğine dikkat çekmiş, ancak bu arada bu ilginç görüş tümüyle çürütülmüştür. Bunun yerine şimdi uykuda orgazmın gerekli ve sağlıklılık ifadesi olduğu ve cinsel perhizin doğal bedelinin karşılanması biçimi diye bir görüş yaygınlaşmıştır. Başka bir deyişle, bilinçli herhangi bir cinsel etkinlik göstermeyen kişilerin, orgazmı, bu gereksinmeleri karşılamak üzere uyurken buldukları doğal bir çözüm olduğu varsayılır. Bununla birlikte bu yaygın varsayım yanlış olarak niteleniyor. Örneğin, Kinsey'in bulgularına göre, haftada bir kez birleşme yoluyla, ansızın birkaç orgazma ulaşma şansını yitiren kadınlar, yılda ancak bu sayının biraz daha fazlası orgazmı olabiliyor uykusunda, işin doğrusu, bazı kadınların istemdışı orgazm sayısı, ancak onların istemli orgazmları fazlalaştığı zaman artış gösteriyor. Özcesi, uyku sırasında orgazm bir insan bedeninin olası doğal işlemidir, ama bilinçli cinsel etkinliğin karşılığı değildir.

MASTÜRBASYON

Mastürbasyon sözcüğü Latince elle kirletme ya da elle bozmak anlamlarına gelen masturbare fiilinden türemiştir. (Yani manus = el, stupare = pisletmek ya da turbare = bozmak). Terim, İngilizceye yaklaşık 200 yıl önce girmiştir. Bu zamandan önce insanlar, «gençlik tutkuları» ya da «tek başına zevk» gibi daha az belirli başvurular ve tanımlar kullanırdı.

Oysa, bugün «mastürbasyon» sözcüğü çoğu Avrupa dillerinin bir parçası olmuş ve mesleksel el kitaplarında tüm öteki tanımlarıyla birlikte yer almıştır. Koşulların gereği olarak biz bu kitapta herhangi bir seçim yapmadık, ama en yaygın kullanımı yeğledik.

Kadın olsun erkek olsun, ellerini kullanmaksızın da mastürbasyon yapabildikleri için bu terimin gerçekte tümüyle belirsiz ve yanlış yollara götürebildiğini ortaya koymak önemlidir. Bu nedenle, çağdaş seks araştırmacıları, mastürbasyondan söz ettiklerinde onu «bir cinsel tepki üreten istemli fiziksel kendi kendini uyarım» olarak değerlendiriyorlar. Böyle isteyerek uyarım çok farklı biçimler alabilir. Bu hareketin birçok biçiminde yine eller kullanılır kuşkusuz. Bu çerçevede erkekler orgazma ulaşıncaya değin kendi penislerini elle okşayabilir, ovabilir ya da sıkabilirler. Aynı zamanda bir ellerini vücudun öteki erojenik bölgelerini uyarmak için kullanabildiklerinden, yine cinsel uyanışı artırmak için torbalarını okşayabilirler ya da tek parmaklarını anüsten içeri sokarlar. Kimi seyrek durumlarda erkeklerin uyarmak amacıyla sidikyoluna tel gibi katı bir nesneyi soktukları görülmüştür. (Son pratiğin potansiyel olarak tehlikeli olduğu hatırlatılmayacak ölçüde açıktır.) Yakın zamanlarda ise marketlerde, erkekler için mekanik ve hatta elektrikli mastürbatörlerin satıldığı görülmüştür. Penisi saran ritmik bir hava akımı veren bu aletler bedensel sorunları olan erkeklerde belirli bir tedavi için kullanılabilir. Bununla birlikte bu aletlerde geleneksel mastürbasyon biçimlerinden çok farklı şeyler olabileceğini göstermiyor. Üstelik bunlar oldukça pahalıdır.

Öte yandan kadınlar aynı zamanda bir ya da her iki elini kullanabiliyorlar. Çok kere tüm vulvayı uyarıyor ya da incitmeden klitorisi okşuyor ve küçük dudağı ovuyorlar. Kimi kadınlar da aynı anda memeleriyle oynuyor ve kimi durumlarda yalnız meme uyarımlarının orgazma götürdüğü oluyor.

Ellerini kullanma yerine kimi kadın ve erkeklerin aynı zamanda cinsel organlarını yastık, havlu, yorgan ya da yatağa sürterek orgazma ulaştıkları görülüyor. Hatta bazı kişiler bisiklet sürerken bile orgazma ulaşıyor. Kimi kadınlar bacaklarını ileri geri ritmik bir hareketle birbirine sürterek mastürbasyon yapıyorlar. Belirli örneklerde de, yalnızca ritmik kas gerilimleri orgazma yol açabiliyor.

Birçok erkek, mastürbasyon sırasında, vajinasına silindirik katı bir şeyler ya da parmaklarını sokan bir kadın imgeler. Ancak, nispeten çok az sayıda kadın öyle yapar. Bir kere vajina duvarlarının sert sinir uçları içermesi nedeniyle kadın bir duygulanma göstermez. Üstelik çok daha duyarlı ve heyecanlandırıcı kadın cinsel organları, klitoris ve iç dudaklardır.

Ancak kimi kadınların, öteki dış cinsel organlarını daha kolay uyarabil-mek amacıyla bir parmaklarını vajina ağzına soktukları durumlar da vardır.

Vajina içlerine değişik nesneler sokan kadınlar çok kere bunu yalnızca erkeğin zevklenmesi ve hoşlanması için öyle yaparlar. Bu iş için kullanılan nesneler mum, salatalık ya da muz gibi kolay bulunur maddelerdir. Bununla birlikte, bugün marketlerde (ABD) kadınlar için mastürbasyon aygıtları da satılmaktadır. Bunlar içinde en çok bilineni dildo adıyla bilinen yapay penistir. (Dildo sözcüğü, olasılıkla İtalyanca diletto = zevk veren'den geliyor) dildolar tahta kauçuk ya da plastikten (bazılarının içi ılık suyla dolduru-labiliyor) yapılıyor. Bundan başka yakın zamanda ABD'de penis görünümlü elektrikli vibratörler piyasaya çıkmış bulunuyor. Japonlar da «ben-wa» ya da «rin-no-tamo» denilen başka bir aygıt geliştirdi. Bu aygıt iki yuvarlak metal top içermekte. Toplardan biri daha küçük. İki top vajinaya sokuluyor ve bir tamponla belirli bir yerde kalmaları sağlanıyor. Kadının normal bedensel hareketleri sonunda toplar birbirine çarpmaya başlıyor ve bunun sonucunda kadının tam pelvik bölgesini saran hoş bir titreşim doğuyor.

Bununla birlikte, bu aygıtın çok daha fazla cinsel uyarıma ya da orgazma neden olup olamayacağı kuşkulu. Bir kere, toplar hiçbir zaman klitorise temas etmiyor ve vajinanın kendisi gerçekte sinir uçları içermiyor. Vajinanın yalnızca dış kısmının üçte biri cinsel uyarım karşısında daralıyor (orgazm düzlüğü). Sonuç olarak, kadının dış cinsel organları üzerinde kullanılan bazı elektrikli vibratörler ya da masajörler de (masaj makinesi) vardır. Böyle bir vibratör genellikle plastikle kaplanmış küçük bir elektrikli motor ve titreşimli sürtme aletlerinden oluşmaktadır. Sürtme aleti, vajinaya sokulanla başarılandan çok daha etkin bir cinsel uyarım sağlayabilen vajina açıklığı ve klitoris yakınına yerleştiriliyor. (Ayrıntılı bilgi için «Kadında Cinsel İşlevsizlik - Orgazm Yokluğu» bölümüne bakınız.)

Dişi ve erkek, daha bebeklik çağında, kendi kendine mastürbasyon yapmayı öğrenebilir. Öteki organlarıyla oynadıkları gibi cinsel organlarla kendiliğinden bir temasla bebekler bazı hoş duygular algılar ve bu deneyimlerini yinelemeye çabalarlar. Bununla birlikte bilinçli ve düzenli mastürbasyona delikanlılığa kadar rastlanmaz. Oğlanlara çok kere nasıl mastürbasyon yapacağı başkaları tarafından öğretilir, ya da mastürbasyon sözünü konuşmalarda işitirler.

Oğlanlar, kızlara göre çok daha açıkça cinsel konuları tartışıyor göründüklerinden, çoğunlukla ilk yaşlarında bir hayli cinsel bilgi kazanırlar. Kızlar ise mastürbasyonu daha çok yalnız başlarına ya da rastlantısal olarak öğrenirler. Bazılarında bir oğlanla «sınırlı» sevişme anlatılır ve bazıları da bu konuyu kitaplar ve dergilerde okur. Yaptıklarının ne anlama geldiğini bilmeden yıllarca mastürbasyon uygulayan kızlar bile vardır.

Birçok seks kılavuzunda (bazı tıbbi metinlerde bile), mastürbasyondan hemen hemen bir delikanlı işi olarak söz edilir. Oysa gerçek durum, bunun birçok yetişkin tarafından da (aralarında evliler de olmak üzere) uygulandığıdır. Özellikle yalnız yaşadıkları zaman yaşlı erkek ve kadınlar, mastürbasyonla kendi kendilerini yeniden kazanmayı düşünürler. Bu ve birçok durumlarda mastürbasyon, gerilimi azaltmak ya da boşalmak için cinsel ilişki yerine geçecek çok doyum verici bir çözüm yerine geçebilir. Mastürbasyon sırasında beden gözden geçirilir, imgelem uyarılır ve cinsel kapasite canlı tutulur.

Toplumumuzda hâlâ mastürbasyonun olası yararlarından tam verim alanlar iyi eğitim görmüş kimselerdir genellikle. Aşağı düzeyde eğitilmiş birçok insan birleşme dışında kalan öteki şeyleri ahlaksız, uygunsuz ya da sağlıksız bile bulduğundan, artık mastürbasyon yapmayı açıkça bırakmış

görünüyor. Öte yandan ise yüksekokul öğrencileri, mastürbasyonun sağlığa zararlı olmadığını biliyor ve gerçekte yararlı ve tedavi edici olduğunu görebiliyor. Dahası, iyi eğitim görmüş başka kişiler de normal olarak daha cazip ve kendisini sevindirebilecek cinsel fantezileri büyük bir merakla denemeye başlıyor.

Biz, toplumumuzda, onlu yaşlardaki gençlerin mastürbasyonu yaygın kullandıklarını, hatta bir kısmının bunu tek cinsel çıkış yolu olarak gördüklerini biliyoruz. Bu mastürbasyonun yalnızca delikanlılık dönemi için «uygun» olduğu ve insanın cinsel gelişmesinin ilk aşamalarının tipik bir örneği sayılabileceği anlamına gelmez. Bu demektir ki, delikanlılar cinsel ilişki için yeterli şansa sahip değildir. Öte yandan cinsel bir eş bulamadıkları zaman mastürbasyon yapan yetişkinlerin, olgun olmadıkları şeklindeki bir duyguya kapılmaları için bir neden yoktur.

KARŞİCİNSEL İLİŞKİ

 

Sözlük anlamı olarak İngilizce ilişki sözcüğü (Latince intercuro: araya girmekten geliyor), kişiler arasında herhangi bir iç değişim ya da iletişimi çağrıştırabilir. Böylece kişi genelde ya da özele indirgendiğinde toplumsal ilişkiden, birbirlerine göz kırpan insanlar arasındaki görsel ilişkiden, birbirleriyle konuşan insanlar arasındaki sözsel ilişkiden ve el sıkışan insanlar arasındaki el ilişkisinden söz edebilir. Bununla birlikte, bugün birçok doktor, avukat ve öteki mesleklerden olanlar, terimi çok dar bir anlamda kullanır. Bu kitap eskiden söz ettikleri zaman, yalnızca iletişimin özel bir türünü kastederler: Cinsel ilişki. Hatta çoğu zaman cinsel ilişki teriminden de yalnızca özel bir ilişki türünü anlarlar: Birleşme (cinsel birleşme).

Ne yazık ki zamanımızda, bu dar mesleki kullanış genelde geniş yaygınlık kazanmıştır. Örneğin, çoğu yaygın el kitapları sevişmenin bütün türleriyle pettin (aşk yapmanın son aşamasında penisin vajinadan geri çekilmesini içeren bir sevişme türü) birleşmeyi ayırt ediyor. (Ayrıca cinsel yakınlık biçimlerinin tümü ayrı ayrı adlandırılıyor.) Aynı zamanda «önceki oyun»dan «aşk için ön oyun»dan önce gelmesi gereken ve «sonraki oyun»la sonraki çarpıcı ilişkiler açıklanıyor. Özcesi, yalnızca penis ile vajina arasında olduğu düşünülen ilişkiler kendilerine özgü, çok değişik dillerde açıklanabilirler.

Ancak bu da dar görüşlü bir bakıştır. Gerçekte kitabımızın ilk bölümünde gördüğümüz gibi, insanın cinsel tepkileri tüm vücudu kapsar ve orgazma da birçok değişik yollarla ulaşılabilir. (Bkz. «Erkeğin Cinsel Tepkileri» ve «Kadının cinsel Tepkileri».) İstatistiksel konuşursak, birleşme, cinsel ilişkinin pekâlâ en yaygın biçimi olabilir. Ancak bu, cinsel ilişkinin biricik yolu olduğu anlamına gelmez. Hatta birçok erkek ve kadının en hoşlandığı ilişki biçimi bile olmayabilir. Bundan başka, belirli sakatlıklar, yaralar, hastalıklardan dolayı birleşmeyi başaramayan sayısız kişi vardır ama gene de çeşitli cinsel ilişkilerle doyuma ulaşabilmektedirler.

Birleşme, kuşkusuz cinsel ilişkinin döllenmeyle sonuçlanan tek biçimidir ve kültürümüzde bu nedenle her şeyin üstünde tutulmaktadır. Hıristiyan ve Yahudi dinsel geleneklerinde seks ve döllenmenin birbirinden ayrılmayacağı biliniyor. Birçok cinsel etkinlik, tüm doğallığına karşın, gebelikle sonuçlanmıyorsa, günah kabul ediliyor ve böyle bir hevesinde kırılması öngörülüyor. Sonuç,olarak, çoğu Batı ülkesinde günah, aynı zamanda bir suç sayılır oldu. Birleşmesiz ilişkiler ciddi bir kusur olarak görülüyor ve bunun cezası da çok şiddetli olabiliyordu. Sonunda çağdaş psikiyatristler, birleşmeyi öngörmeyen herhangi bir cinsel etkinliğe girişen yetişkinin akıl hastası olduğunu ya da en azından «olgun olmadığını» açıklayarak, suçu bir hastalığa dönüştürdüler. (Daha ayrıntılı bilgi için «Uyumculuk ve Sapkınlık»a bakınız.)

Bugün, birleşme dışındaki tüm cinsel ilişkilere karşı olan tutumların birçok canlının her yönden yoksullaşmasına, kısırlaşmasına yol açtığını anlamaya başladık. Hatta penisle vajinaya aşırı önem verip vücudun öteki eroje-nik bölgelerini önemsiz saymanın, gerçekte erkek ve kadınları duyarsızlaş-tırdığı, böylece de onları normal cinsel işlevini önlediği konusunda kuşkulanır olduk. (Bkz. «Cinsel Yetersizlik»)

Bu olgu, birleşme öncesi aşk oyunları ve sevişmenin seks uzmanlarınca gerekli görüldüğünü vuruluyor. Bununla birlikte anlayışlı kişiler bile gerçek sorunu tanımakla başarılı olamıyorlar. Birleşme, cinsel ilişkinin nihai ve en yüksek biçimi olarak tanımlandığında, öteki tüm cinsel ilişki biçimlerinin alt kategorilere gireceği açıktır. Bunlar, «çeşitler» ya da «esas olanın yerini tutanlar» diye kabul edilir ve asıl işlevi de her zaman «ana olay»a bir «giriş» ve «sonuç»un türleri olarak görülür. Başka bir deyişle, çiftler hâlâ birleşmeye gitmeyi deneyerek, cinsel deneyimlerini doğrulamaya zorunluymuşlar gibi hissederler kendilerini. Bu çiftler cinsel ilişkilerini yapılan işlere, kısımlara, yükselen aşamalara bölmeye devam ederek tam erotik potansiyellerini geliştirmeden bırakacaklardır. İşte bu nedenle biz, kitabımızda öteki seks kılavuzları ve evlilik el kitaplarının standart yaklaşımlarını izlemedik. Ancak konuyu daha benimsetmek yerine, çok basit bir tanımla başlıyoruz işe.

Cinsel İlişki, Bir Cinsel Tepki İçeren Kişilerarası Herhangi Bir İletişim Biçimidir.

Böyle bir iletişimin birçok farklı yolu vardır kuşkusuz. İnsanlar birbirleriyle kucaklaştıklarında, öpüştüklerinde, birbirlerinin gözlerine baktıklarında ya da telefonda konuştuklarında, birbirlerine cinsel bir tepki gösterirler. Başka bir deyişle onlar öteki cinsel organlarla hiçbir zaman temas etmeyebilir, hatta doğrudan fiziksel bir ilişki kurmazlar, ancak iç değişimler ve cinsel duyumsamaların karşılıklı algılanması sürdükçe gerçek anlamda bir cinsel ilişkiden söz edilebilir.

Rahiplerin, doktorların ve avukatların insanların birbirleriyle olan aşklarını ille de belirleme, sınıflandırma ve kategorileştirme çalışmaları olmasaydı, sorun bundan ibaret olacaktı. Doğal olarak her meslek disiplini, kendi olguları, ilgileri ve mesleki jargonundan hoşlanan herhangi bir kimsenin kolayca önce sürebileceği türde terimlere sahiptir. Yani olasılıklar gerçekte sonsuzdur. Doğrudan fiziksel temas olmadan yapılan ilişkiler bile kendi içinde alt kategorilere bölünebilir. Örneğin, açık saçık bir telefon konuşmasıyla uyarılan bir kişinin ve konuşmacıyı gerçekten cesaretlendirenin, bir sözsel ve işitsel ilişki gerçekleştirdiği söylenebilir. Aynı yolda bir teşhirci ve onu izlemek zorunda kalan bir yolcunun ilişkisi «görsel ilişki» olarak tanımlanabilir. Dahası, birbirlerine cinselliği uyandırıcı mektuplar ve fotoğraflar gönderenler arasında neden bir «pastoral ilişki» olduğundan söz edilmesin?

Oysa, örneklerin de gösterdiği gibi, bu tür bir terminoloji, sonunda gülünç gelebilecek özellikte olabilir. Pratik amaçlar için bazı uzmanlar, bu nedenle, katılanlardan en az bir kişinin cinsel organlarıyla yalnızca doğrudan fiziksel temas kurmanın biçimlerini tanımlamak için salt birkaç temel terim üzerinde anlaşmıştır. Bu uzlaşmacı yaklaşım kusursuz değildir kuşkusuz, ancak konuyu inanılır bir biçimde yalınlaştırdığı için yaygın bir biçimde benimseniyor. Bu nedenle bu yaklaşımları, tartışmamızı biraz biçimlendirmesi ve yapılandırması için biz de kullanabiliriz. Böylece modern kuralları izleyerek cinsel ilişkiyi dört temel tipe ayırıyoruz.

•   Elle İlişki: Bir eşin cinsel organlarına öbür eşin elle temas etmesi.

•  Ağız yoluyla ilişki (oral): Bir eşin cinsel organlarına öbür eşin ağızla temas etmesi.

•  Jenital ilişki (Latince genitalia: Döllenme organları): Bir eşin cinsel organlarının, öteki eşin cinsel organlarıyla temas etmesi.

•  Anal ilişki (makattan ilişki): Bir eşin cinsel organlarının, öteki eşin anüsüyle (makatıyla) temas etmesi.

Kuşkusuz bunlar salt teknik ayırımlar olup daha açık seçenekler ya da ayrımlar ile kendine özgü yaklaşımları içermez. Bazı erkek ve kadınların kendilerini yalnızca bir tür cinsel ilişkiyle sınırladıkları bir gerçektir. Ancak bugün birinden öbürüne değişik yaklaşımları deneyerek özgürce aşk yapmaya başlayan çiftlerin sayısı giderek artmaktadır. Böylece çiftler elle cinsel ilişkiden başlayarak, ağız ve jenital ilişkiye ulaşmaktadırlar. Hatta eşlerden biri bilgiçlik taslamaya kalkıştığında öteki eş, cinsel ilişkinin daha birkaç çeşidini tanıtmaya ve tartışmaya geçebiliyor. Örneğin bir erkek, penisini eşinin göğüslerinin ya da kalçaları arasına getirdiği zaman, eşine gemo-ral ilişki (kalça bölgesi ilişkisi) ve meme ilişkisinden söz açması gibi.

Buna karşın orgazma ulaşana değin birbirlerinin kollarında aşk yapmanın olası tüm çeşitlerini uygulayarak zamanlarını geçiren çiftler de var. Çiftler, zaman zaman orgazma gitmeksizin alışageldikleri uyarımlarla tam bir doyuma ulaşarak yalnızca bu doyumla yetinebilirler. Bütün bunlar tanımlamamızın amaçlarında herhangi bir değişikliğe yol açmaz. Önemli olan, bu doyumun olası son aşaması değil, çiftlerin etkileşimlerinin bütünüdür.

Öte yandan, burada bizi ilgilendirenin bu etkileşimin yalnızca cinsel karakteri olduğunu anımsamamız gerekir. Örneğin, elle ilişki tanımımız bir hastanın cinsel organlarının hekim tarafından uyarılmasını içermez. Bu olgu, bir kişinin cinsel organlarının elle, ağızla, cinsel organlar ya da başka birinin anüsüyle temas etmesi demektir, cinsel ilişkinin konuşulması değil. Terim, en azından bu ilişki türlerinden biri, eşlerden biri tarafından özendirilir ve sonunda ciddi bir cinsel tepki gösterilirse doğrulanmış olur. (Yalnızca merak ettiği için birbirlerinin cinsel organlarına temas eden çockularınki gibi, başka şeyler de cinsel ilişki olarak değerlendirilmez.)

Cinsel ilişkinin genel bir tanımı üzerine bir anlaşmaya varmak oldukça kolayken, standart bir tanım bulmaya çalışmak aptallık olacaktır. İnsanlar arasında seks gerçekte kişisel bir konudur. Her kişinin cinsel ilgileri farklıdır ve bu nedenle tamamen aynı yolla aşk yapan bir çift de yoktur. Kimileri yaşamları boyunca tek bir örneğe bağlı kalır, kimileri özel durumlarda özel biçimler dener, kimileri de değişiklikler aramayı sürdürür. Aşk yapmak için yalnızca birkaç dakikayla, hatta birkaç saniyeyle yetinen çiftler olduğu gibi, bunu saatlerce uzatan çiftler de vardır. Kimileri ise düzenli olarak yinelerler, ancak oldukça uzun aralarla. Kimi çiftler de sürekli, yıllar boyunca günde birkaç kez cinsel ilişki kurmaya devam eder.

Çiftler, bu ilişki türlerinden biriyle doyuma ulaştıkları sürece bu seçmelerin herhangi birinde bir yanlış yoktur ve herhangi bir dinsel, resmi ya da tıbbi yetkiliye onları başka türlü anlatmak da akıl işi değildir. Ne yazık ki, geçmişte tam olarak birçok yetkilinin yapmaya çalıştığı da budur. İnsanlara mutluluğa giden yolu kendilerinin bulması ve zevkleri için kişisel yetilerini geliştirmesini aşılamak yerine, kafalara katı bir «doğal», «normal» ve «sağlıklı» cinsel ilişki ideali yerleştirdiler ki, herkesin çaba göstermesi gereken bu idealden çıkışla, tüm sapkınlıklar da «doğal dışı», «anormal» ve «hasta» olarak nitelendi.

Önce de belirtildiği gibi kültürümüzde çok uzun zamandır birleşme, cinsel etkinliğin kabul edilebilir tek yoluydu. Gerçekte, bugün bile ABD'nin birçok eyaleti hâlâ birleşme dışı cinsel etkinliği «doğaya karşı işlenmiş bir suç» olarak cezalandırıyor.

Ağız yoluyla cinsel ilişki kuran evli çiftler bile baştan çıkarıcı ve tehlikeli suçları işlemekle karşı karşıya bulunuyor ve bu suçu işlerlerse mahkeme önüne çıkarılıp hesap vermeleri ve hatta ceza yemeleri bile söz konusu olabiliyor.

Bu yasalar seyrek uygulandıkları için anlamsızlıkları derinden derine görünmüyor. Gerçekte, uygulandıkları zaman büyük bir skandal oluyor. Bununla birlikte yasalar, nesnel olabildiği ölçüde, esinlendiği insan cinselliğine karşı ilkel bir bakışı yansıtıyor.

Bu bakışla yaklaşıldığında, insanlar arası cinsel ilişki dölleme anlamından başka bir şey değil; yani sığırın çiftleşmesinden farksız. Saflık ve inceliğe yer yok. Hatta böyle bir incelik, kibarlık girişimi «doğa düzenine bir saldırıdır. İnsanlar yaşamının tüm öteki alanlarında yetkinleşmek için çaba gösterebilir, ancak cinsel etkinlikte hiçbir zaman dört ayaklıların düzeyini aşma-malı.

Bereket versin ki, zamanımızda toplumumuzdan çoğu insan daha uygarca bir tutum benimsemiştir. Bu insanlar, cinsel ilişkinin her eşi içeren, bedeninin bütünü üzerinde herhangi bir kısıtlamaya gitmeyen bir anlayışla ele alınmasını sağlıyorlar. Böylece en azından pratikte cinsel deneyim geniş bir kabul görüyor.

Oysa bugün erotik potansiyelini tam olarak geliştiremeyen bir çok çift var. Önemsiz farklı nedenlerden dolayı bu çiftler, aşk oyunlarına değişiklikler getirmekten pek korkmuyorlar ama aşk yapmayı seyrek olarak doyuma ulaşmak için bir araç anlamında görmeye devam edebiliyorlar. Yani tıpkı ataları gibi. Cinsel ilişki sürecinden çok, onun üretim yanıyla ilgileniyorlar. Çocuk üretmek anlayışı basitçe şimdi orgazm üretmek anlayışına dönüştü. Kısacası, onlar yalnız cinsel zevkin bizzat kendisinin de bir son olabileceği kapasitesinde hâlâ eksiktir. Bununla birlikte erkeklerin ve kadınların birbirine bağlanmasını sağlayan bu kapasite, onlara en derin doyum ve yaşlılığa değin iyi bir cinsel işlev sağlar.

Aşağıdaki sayfalarda üreme ve orgazm işlevi taşımaksızın gerçekleştirilen bazı cinsel ilişki biçimlerine değinilecektir. Kitabımızın başka bölümlerinde de olduğu gibi, burada da asıl amaç, bazı terimleri yalın biçimde açıklığa kavuşturmak, belirli teknikleri tanımlamak ve değişik olasılıklara dikkat çekmektir. Bu olasılıklar arasında seçimi kişilere bırakmak gerekir. Metin, karşılıklı zevk alınanlar dışında herhangi bir standart, norm ya da cinsel ilişki amacını yerleştirmek için herhangi bir girişimde bulunmaz.

ELLE İLİŞKİ

Elle ilişki, burada bir kişinin cinsel organlarını başka kişinin el ya da elleri arasına alarak uyarması biçiminde tanımlanmaktadır.

Eski evlilik kılavuzlarında ise cinsel ilişkinin bu biçimi çoğunlukla birleşme öncesinde bir «sevişme» ya da «önoyun» olarak gösterilirdi. Bir kadının cinsel organlarının elle yoğun bir biçimde uyarılması, onun tamamen uyan-dırılması için gerekli görülür ve bu nedenle kocasına, karısını zevklendirmek için onu düzenli bir huy haline getirmesi öğütlenirdi. (Bu kitapların her zaman yalnızca evli çiftler için yazıldığı ileri sürülürdü.) Ne yazık ki birçok erkek, elle ilişkiyi tıpkı başka bir zevksiz erkek gibi «önoyun» olarak düşünmeye başladı. Bundan başka, kadının cinsel tepkileri üzerine yeterli bilgi edinmedikleri için, kimi erkekler kadının klitorisini zevkten çok acıya neden olacak bir noktaya ulaşana dek uyarırdı. Kadınlar da, erkek cinsel organlarını elle uyarmayı çoğunlukla istemiyorlardı. Özcesi, elle ilişki, alışılmış, hoşla-nılabilir bir deneyim olarak pek seyrek uygulandı.

Oysa, bugün, cinsel tutumlarda genel bir değişim görülüyor. Birçok erkek ve kadın, cinsel olarak ne tür şeylerden hoşlandıklarını birbirlerine kibarca anlatıyor ve çok daha fazla deneme yapmak istiyorlar. Böylece onlar yalnızca cinsel doyum anlamında ele alınmayan bir birleşmeyi gerçekleştirmeye başlıyor. Hatta, birbirlerinin vücuduna masaj yaparak, okşayarak ya da yalnızca dokunarak büyük zevkler alıp verebildiklerini görüyorlar. Daha, çağdaş seks terapistleri uzun zaman bloke edilerek yasaklanmış cinsel tepkileri bulmuşlar ve böylece kadın ve erkeğin yetersizliklerini yenmelerine yardımcı olmuşlardır. (Bkz. «Cinsel Bozukluklar.»)

Eşler birbirlerinin erojenik bölgelerini incelikle araştırırken, olasılıkla çok duyarlı kısımlara, -cinsel organlara- tekrar tekrar dönüyorlar. Böylece çok doğal olarak, kendilerini elle ilişki halinde bulabiliyorlar. Aynı zamanda birbirlerinden inisiyatifi alabileceklerini ya da pekâlâ aynı zamanda, birlikte de yapabileceklerini keşfediyorlar. Bu son anlattığımız üzerine karşılıklı mastürbasyondan söz edilebilir kuşkusuz. Açıktır ki, bir kadınla mastürbasyon yapmak isteyen erkek, nerede ve nasıl temas edilmesinden hoşlandığını ona sormalıdır. (İki kadının aynı yolla mastürbasyon yapmasına çok az rastlanır.) Ona herhangi bir doğrudan uyarım için klitoris başının aşırı duyarlı olduğu sık sık anlatılmış olsa gerek. Tabii klitoral gövde kenarının ve iç dudağın daha az duyarlı olduğu da bilinmelidir. Bundan başka kadın, cinsel bakımdan heyecanlandığı zaman vajinası doğal olarak yağlanmaya başlar ve erkek olası gerilimden kaçınmak için eliyle bu yağlanmayı klitorise yaymaya çalışır. Aynı zamanda erkeğin, artan heyecanla klitorisin başlığı altına girdiğini hatırlaması gerekir. Bu nedenle artık klitorise doğrudan ulaşılamaz. Bununla birlikte vulva bölgesinin genel olarak uyarımını sürdürebilir ve kadının sözlerini yerine getirirse onu orgazma da ulaştırabilir. Hatta, kadınlarda kısa aralıklarda birkaç orgazm yeteneği bulunduğundan, o erkek, okşamalarını oral temas ya da jenital ilişkilerle de sürdürebilir.

Geleneksel evlilik el kitapları ve anlayışlar, kadınları cinsel bakımdan hep edilgin olarak yetiştiregeldiğinden kadınlar da bunların etkisiyle kocalarının cinsel organlarını uyarmayı pek seyrek isterler. Bununla birlikte, birçok erkek penislerine temas edilmesinden hoşlanır. Hatta öteki okşamaların erkeği bu denli uyandıramadığı olaylar da vardır. Bir erkekle mastürbasyon

yapmak isteyen kadın, erkeğe penisinin nasıl tutulması™, okşanmasını ve sıkılmasını istediğini apaçık sormalıdır. Çoğu kez kadın, erkeğin zevkini artırmak için penisi eliyle tükürükler ya da bu iş için yapay yağ kullanır. (Va-jinaya girme söz konusu olursa, sakıncalı olduğu için vazelin tavsiye edilmez.) Bir erkek böyle bir mastürbasyonla orgazma ulaşırsa, yeni bir sertleşme için olasılıkla biraz zamana gereksinim duyar. Oysa kadın hâlâ doyuma ulaşabilme yeteneğini sürdürebilir, kuşkusuz kadının isteğine bağlıdır bu. Bu durumda başvurulacak belirli teknikler el ve ağız yoluyla ilişkidir.

Bugün bile böyle davranışların kadına göre olmadığı, çocuksu ve saldırgan olduğu anlayışıyla, erkeğin penisini uyarmakla gönülsüz olan kadınlar da olabilir. Bu kadınlar aynı zamanda gerçek bir erkeğin böyle bir yola izin vermeyeceğini de düşünebilirler. Bununla birlikte, bu kadınlar erkeklerin tarih boyunca bu iş için fahişelere para ödediklerini hatırlarlarsa iyi olur. Günümüzde bile ABD'de masaj salonları bu işten büyük gelirler sağlamaktadır. Durum şu ki Batı ülkelerinin yasaları, cinsel organlara değin uzanan masajlara izin vermez ve bu yüzden masörler sıkı bir polis denetimi altında bulundururlar. Üstelik bazen sonu tutuklamayla biten bu tutumların yararlı bir amaca hizmet edip etmediği de pek belirgin değildir. Yine de ne kadınların ne de müşterilerin, herhangi bir alçaltıcı duruma girmediklerini ya da herhangi bir zührevi hastalığa yakalanmaları tehlikesi de yoktur. Gerçekte bu masajlara fahişeliğe varan yaftalar yakıştırmak büsbütün gereksiz olup, belki de toplumumuz bunları fiziksel terapinin bir biçimi olarak görürse büyük yararlar sağlayabilir.

Yukarıda belirtildiği gibi elle ilişkinin değeri, çağdaş seks araştırıcıları tarafından artık benimsenmiş görünüyor ve Masters ve Johnson gibi terapistler, tedavileri sırasında bütün hastalarına bu yolu denemelerini salık veriyorlar. Bu önerinin nedeni oldukça basit. Elleriyle birbirine zevk vermeyi öğrenen kadın ve erkek, öteki cinsel ilişki biçimlerinin çoğuna da bu yolla iyice hazırlanmış oluyor.

AĞIZ YOLUYLA İLİŞKİ

Ağız yoluyla ilişki, burada, bir kişinin cinsel organlarıyla, bir başka kişinin ağzı arasındaki teması içeren bir ilişki olarak tanımlanır.

Cinsel organlar ve ağız, insan vücudunun çok kolayca uyarılabilen iki

erojenik bölgesidir ve bu nedenle onların doğrudan temas haline getirilmesi çok doğaldır. Hatta böyle davranışlar hemen hemen tüm memelilerde yaygındır ve biyolojik bakış açısıyla memelilerin en yüksek gelişmiş türü ve en duyarlısı olan insanın bir istisna olmasını gerektirecek bir neden de yoktur. Bununla birlikte, kimi topluluklarda ve tarihsel dönemlerde ağız yoluyla ilişki günah, suç ve hastalık olarak kabul ediliyor ve bu yolla ilişki kuran çiftler de şiddetle cezalandırılıyordu. İşin doğrusu, ABD'nin birçok eyaletinde

YAŞAMIN YENİDEN GÜÇLENDİRİLMESİ (Mochia heykeli)

Çeşitli Amerikan Kızılderili kültürlerinde erotik sanat gelişmeye başlar. Burada resmi görülen toprak figürler Peru'ya aittirler. Bu tür erotik yönü belirgin seramikler çoğunlukla mezarlara konurlardı, vedalaşma hediyesi olduğu gibi, yaşamın yeniden canlandırılması sembolü olarak da kullanılırlardı.

ağız yoluyla cinsel ilişki (karı koca arasında bile) hâlâ «doğaya karşı bir suç» olarak tanımlanıyor ve yıllarca süren hapislerle cezalandırılabiliyor.

Geleneksel, dinsel, resmi ve psikiyatrik yaklaşımların mahkûm etmesine karşın ağız yoluyla ilişki, ABD'de her zaman yaygın bir biçimde uygulanmaktadır. Üstelik çiftlerin her ikisini de doyuma ulaştırabileceğinden, bu ilişki doğal bir görünüm de kazanıyor. Bundan başka, gebeliğe neden olmadığı için, istenmeyen gebelik korkusundan uzaklaşan çiftler daha rahat bir sevişme yolu bulmuş oluyorlar bu ilişki biçimiyle. Salt evli çiftler değil, aynı zamanda gençler de ağız yoluyla ilişkinin birçok avantajını değerlendirebili-yorlar. Yalnız gebelik sorununu çözümlemekle kalmıyor, bu ilişki yoluyla kızların «bakireliği» de korunmuş oluyor. Aynı nedenle genç erkeklerde vaji-naya olduğu gibi, kızın ağzına boşalmaktan hoşlanabiliyorlar. Kısacası, ağız yoluyla cinsel ilişkinin çeşitli biçimlerini bilmek çok yararlıdır ve onların uygulanması ve öğrenilmesini kafaya koyan herkes, erotik kapasitelerinde-ki büyük artışla ödüllenmiş olacaktır.

Fellatio

Fellatio sözcüğü Latince «fellare» (emmek) fiilinden türemiştir. Bu terim, erkek cinsel organlarını emmek, yalamak ve öpmek olarak tanımlanır. Birçok erkek, penisinin emilmesinden hoşlanır ve birçok kadın da eşini bu yolla orgazma ulaştırmayı sever. Erkek dış cinsel organları temasa karşı son derece duyarlıdır ve dudaklar, dil, ılıklık ve kadının ağız içinin nemliliği cinsel uyarımın çok zevkli olmasını sağlar. Gerçekten de kadın, erkeğin kalçalarının içini ve torbalarını öperek ya da erbezlerini nazikçe yalayarak ona büyük bir coşku verir. Kadın, aynı zamanda erkeğin vücudundaki öteki ero-jenik bölgeleri keşfetmek için ağzını kullanabilir.

Bir erkeğin penisini emen kadının kuşkusuz erkeğe onu hangi biçimde sevip sevmediğini sorması gerekir ve erkeği orgazma ulaştırmadan önce bazı pratikleri gereksindiğini anlamalıdır. Dudakların ve dilin hızlı sert ve yavaş hareketleri çok etkili olabilir. Aynı zamanda kadın, dişlerinin, penisin herhangi bir noktasına değmemesine de dikkat etmelidir. Erkek orgazma yaklaşırken kadın hareketlerini hızlandırmalıdır. Aynı sıralarda penisi emerken mastürbasyon için duruma göre bir ya da iki elini birden kullanabilir. Oysa kadın bu arada fellatio'yu bir uyarım amacıyla kullanabilir ve bir süre sonra cinsel ilişkinin başka biçimlerine geçmeyi yeğleyebilir. Burada her zaman olduğu gibi, çiftlerin bireysel tercihleri biricik kılavuzlarıdır.

Birçok kadın, ağzına erkeğin boşalmasından hoşlanır ve gerçekte ılık meni tadını da sever. Meni, yutulduğunda herhangi bir hastalığa yol açmayan temiz ve zararsız bir sıvıdır. (Yalnız zührevi bir hastalık geçiren bir erkeğin menisi bunun dışındadır. Meniye karasarılık mikrobu geçmesi durumunda da hastalık bulaşması olasıdır.)

Bir erkek çok farklı biçimlerde emilip yalanabilir. Erkek normal olarak yatağa sırtüstü uzandığında, sandalyede otururken ya da kadının dizüstü çökerek erkeğin ayakta durması gibi pozisyonlarda... Bunların tümü denenebilir ve fellationun başka biçimlerini ve çiftlerin bulabileceği yeni biçimler de uygulanabilir.

Cunnilingus (Erkeğin, Kadını Ağzıyla Uyarması)

«Cunnilingus» terimi, (Latince cunnus: vulva ve lingere: yalamak fiilinden türemiştir), erkeğin, kadın cinsel organlarını emmesi ve yalaması anlamında kullanılır.

Kadının dış cinsel organları ve çevresindeki alanlar çoğunlukla vücudun en duyarlı erojenik bölgeleri olarak tanıtılır. Bu bölgeler hafif sıkmalarla ya da nazik ve tutkulu öpücüklerle düzenli olarak kolayca uyarılabilir. Böylece, erkek kalça içlerini, anüsle cinsel organlar arasındaki yeri ve anüsü yalayarak bir kadını kolayca coşturabilir. Dahası, klitoris gövdesini, iç dudakları öperek, emerek ve yalayarak kadının coşkusunu yükseltebilir. Hatta bazı uygulamalarla kadını ağız uyarımıyla pekâlâ orgazma ulaştırabilir.

Bazı durumlarda erkeğin penisi sertleşmez ve bu yüzden birleşme başlayamaz. Erkek çoğu kez yalnızca kadını doyuma ulaştırmak için ağız yoluyla ilişkiyi uzatmayı keşfetmiş olmaktan hoşnut kalabilir. Öte yandan erkek, cunnilingusu yalnızca cinsel ilişkinin öbür biçimlerine bir geçiş anlamında kullanabilir. Başka zamanlarda erkek, kadın birkaç kez orgazm olana değin cunnilingus'a devam edebilir, sonra kadını birleşme boyunca bir kez daha orgazma ulaştırabilir.

Cinsel heyecanın artmasıyla kadının vajinası bazı özel sıvı yağlar salgılar. Sağlıklı bir kadında bu sıvı tamamen temizdir ve herhangi bir hastalık korkusu duymamak gerekir. Gerçekte birçok erkek bu sıvının özel, hafif sidiksi tadını sever. Bununla birlikte yakın yıllarda kozmetik endüstrisi belirli «doğum kontrolü» spreyleri ve ter kokulu vajinal şırıngalar üretmeye başlamıştır. Bu gereksiz ürünler vajinanın doğal düzenini bozabilir ve böylece bulaşım ve tahrişe neden olabilir. Bundan başka, erkeğirr ağız ve penisinin duyarlı bölgelerine zarar da verebilirler. Bu yüzden bir kadının kendisini bu tür ürünlerden sakınması, bunun yerine vajinanın basit biçimde sabunlu suyla yıkanması önerilir. Üstelik vajina, salgıladığı sıvılarla kendisini temizler. Kısacası, kadın ve erkeğin, cunnilingusun sağlığı bozacağı ve zevksizlik yaratacağı kaygısına kapılmasına gerek yoktur. Alışılmamış vajinal salgılar ve kokular, bazı şeylerin kötü gittiğinin bir göstergesidir. Böyle bir durumda hekime başvurulmalıdır.

Fellatio gibi cunnilingus da çok farklı pozisyonlarda uygulanabilir. Kişiler, kendilerine en çok zevk veren pozizyonu yine kendileri bulmalıdır. Bazı çiftler estetik nedenlerle âdet dönemlerinde cunnilingustan kaçınabilir. Bu, kişilerin tercihine kalmıştır. Bununla birlikte vajinaya hava girmesi, dölüt ve kadının üzerinde önemli yıkımlara yol açacağından, gebeliğin son aşamasında bir kadının cinsel organlarının emilip yalanmaması yerinde bir davranış olur. Bu tehlike, gebeliğin son aşamasında bazı uyarı ve dikkatsizlikler, cinsel ilişkinin tüm biçimleri için öğütlenebilmesine karşın her nasılsa abartılmış olabilir. (Bkz. «Gebelik».)

«69»

Bu sayı simgesel olarak iki kişinin ters biçimde birbirine sarılıp yatmasını gösterir. Bu yöntemde eşler ağız yoluyla aynı anda birbirlerinin cinsel organlarını yalayıp emebilirler. Aynı anda alışılmış ağız yoluyla ilişki, her iki eşe de çok zevk verebilir ve bu kuşkusuz orgazma da ulaştırabilir. Bununla birlikte, çoğu erkek ve kadın, bu alışılmamış durumda pozisyonu korumayı zor bulduklarından, bu yöntemi olasılıkla aşk yapmanın öteki biçimlerinden önce ve yalnızca bir uyarım anlamında kullanırlar. Böyle bir pozisyonu eğer eşler biraz zaman harcarlarsa, birbirlerinin üzerine çıkmak yerine yan yana, ters biçimde uzanarak kolayca sağlayabilirler. Bununla birlikte daha sonra eşlerden biri orgazma ulaşabilir. Bu durumda cinsel ilişkiye başka yollarla devam etmek daha iyi olur.

JENİTAL İLİŞKİ

Jenital ilişki, iki kişinin cinsel organları arasındaki cinsel teması kapsayan bir tanımlamadır.

Cinsel organlar, vücudun en duyarlı erojenik bölgeleridir ve kadın ve erkeklerin büyük çoğunluğu için jenital temas bu nedenle cinsel ilişkinin gözde biçimidir. Bundan başka, anotomik olarak penis ve vajina kolayca birleşebilir. Gerçekte, tarih boyunca insan yaşamının döllenimini sağlayan dişi ve erkek vücutlarının tek birleşme yoluydu bu. (Bugün, bir kadın aynı zamanda yapay döllenme yoluyla gebe kalabiliyor.)

Yahudi-Hıristiyan kültüründe seks, geleneksel olarak döllenme amacına bağlanmıştır. Böylece çok uzun süre penis ve vajinanın birliği, cinsel ilişkinin tek doğal biçimi olarak gösteriliyordu. El ve ağız yoluyla uyarmaya, çiftler ilişkiyi birleşmeye götürmeye niyetlendikçe izin vardı. Oysa bu niyet olmaksızın yapılan cinsel temaslar her zaman günah kabul ediliyordu. Dahası, çoğu Batı ülkelerinde günah, aynı zamanda bir suç olarak cezalandırılırdı.

19. yüzyılda psikiyatristlertüm dikkatlerini insanın cinsel davranışı üzerine yoğunlaştırdıkları zaman, ilkönce göreneksel cinsel ahlak -bilgisinden kuşkulanmaya cesaret edemediler. Sözler ve terimler değişmesine karşın, iletilenler aynı kalıyordu: Birleşmesiz olan tüm cinsel ilişkiler yanlıştı. Oysa insanlar öldükten sonra lanetlenme yerine, şimdi yaşamın sıkıntı ve baskılarıyla tehdit ediliyorlardı. Mastürbasyon, «oralizm-ağız yoluyla seks» ve «ana-lizm-makattan seks» yorumları, dinsel kusurlar olmaktan çıkıp psikolojik düzensizliklere dönüştü ve böylece günahkârlar kendilerini birdenbire zihinsel hastalar kategorisinde buluverdiler.

Bununla birlikte zaman sürecinde artan sayıda psikiyatristler, cinsel davranışın amacına ilişkin kuşkulanılmaz genel varsayımları gözden geçirmeye başladılar ve yeni yeni açıklamalarla sonuçta çok daha uyarıcı oldular. Başlangıçta «sapık» ya da «yoldan çıkmış» olarak nitelendirilenlerin çoğu, artık «olgunlaşmamış» olarak adlandırılıyor ve bunlar her zaman bir hastalık belirtisi olarak da görülmüyordu. İşin doğrusu, mastürbasyon ve ağız yoluyla ilişki de sağlık ve terapatik bakımdan geniş bir kabul görmeye başladı. Günümüzde bazı geleneksel psikiyatrik metinler düzenli olarak yapılan birleşmesiz cinsel ilişkileri düzeltilmesi gerekli bir «sapıklık» olarak değerlendirmeye devam etti. Ancak çağdaş psikiyatristlerin büyük çoğunluğu bu beylik yaklaşımı artık paylaşmıyorlar. Bunun yerine daha çok cinsel etkinliğin öznel ve nesnel etkileriyle ilgileniyorlar. Şimdi çoğu uzman arasında sapık, hasta, bozuk ve anormal gibi nitelendirilenlerin başkalarına açıkça zarar verdikleri ya da cinsel eylemlerini uygularken kendilerinde üzüntü verici durumlar yaratanların, tam anlamıyla bakıma alınması gerektiği konusunda ortak bir düşünce oluşmuş bulunuyor (consensus). İnsan cinselliğine bu bakış biçimine göre birleşmesiz cinsel ilişki, hiç kimsenin tasalanmasına neden olmaz. Öte yandan, ırza geçme gibi belirli durumlarda, birleşme psikiyatrik bir sorun olabilir. (Ayrıntılı bilgi için «Sorunsal Cinsel Davra-nış»a bakınız.)

Kuşkusuz, jenital ilişkinin her zaman en yaygın ilişki olacağı konusunda pek çok neden var. Jenital ilişki, geçmişte de çoğu insan tarafından aşk yapmanın en çok yeğlenen biçimi olmuştur ve gelecekte de kesinlikle öyle kalacağa benziyor. Ne yazık ki, toplumumuzda, uzun bir baskı döneminden yeni çıkmış birçok çift, bu ilişkinin bile nasıl uygulanacağını öğrenmek zorunda. (Bkz. «Cinsel İşlevsizlik»)

Cinsel Organların Apozisyonları

Evlenmemiş onlu yaşlardakiler, cinsel ilişki deneyimlerine ilk başladıkları zaman, istenilmeyen bir gebeliğe yol açmamak ya da kızın bakireliğini bozmamak için, penislerini vajinaya sokmaktan kaçınırlar. (Bkz. «Delikanlılık».) Bununla birlikte, en azından yetişkin oğlanlar çok kere aşk oyunları sırasında yüksek bir coşkuya ulaştığından, kızlar bazen güçlü sevişme (petting) yoluyla onların orgazma ulaşmasını izin verirler. Örneğin, çok heyecan duymayan bir kız, giyinikken üzerine erkek arkadaşının birleşme pozisyonunda uzanmasını destekleyebilir. Bu yolla çoğu oğlan orgazma ulaşır.

Kız arkadaşları oğlanlara yavaş yavaş daha bir serbestlik tanırken, oğlanlar da giysilerinin bazılarını ya da birçoğunu çıkarabilir ve sonunda, çiftler, tümüyle çıplak sevişmeye karar verirler. Her şeye karşın kızlar gebe kalmayı ve kızlık zarının yırtılmasını istemedikleri için bir süre korkarlar. Aynı zamanda acı ve kanamaya ya da bir zührevi hastalığın bulaşımına üzü-lebilirler. Ancak vajinaya girmediği sürece kız, erkek arkadaşının penisiyle vulvaya sürtünmesine izin verebilir. Hatta erkeğin ve kızın böyle bir apozis-yonu, her ikisi için de pek zevklendirici olabilir. Cinsel organlarının sürtünmesi ve bazı deneyimlerle her ikisi de bu teknikle pekâlâ orgazma ulaşabilir. (Aslında penis doğrudan uyarılır ve vulvanın belirli bir bölgesini iterken, klitoris ve iç dudağı dolaylı olarak uyarabilir.) Normal olarak birleşen çiftler bazen cinsel ilişkinin bu basit biçiminden hoşlanabilirler ve bazen de kadının dış cinsel organları bir hastalık ya da yaradan dolayı çok duyarlı olursa, bu biçime başvurabilir. (Bkz. «Cinsel İlişki Sırasında Acı»)

Bununla birlikte yalnızca birleşmenin yerine olmak üzere cinsel organların apozisyonunu düşünmek belki akıllıca bir iş değildir.

Bazı erkek ve kadınlar, apozisyonları kendi değer yargılarına göre ele alabilirler ve özellikle bu apozisyonları kendilerini daha çok heyecanlandıran bir biçimde uygulayabilirler. Böylece onlar cunnilingus'tan sonra düzenli bir yolu denerler. Vulva, tükrük ve vajinal yağlanmayla iyice ıslanınca ya da sinirliliğe karşı cinsel organları korumak için özel yağlar kullanıldığında, çiftlerin alışılmış duyarlılıkları da artırılmış olur.

Birleşme

Birleşme, olasılıkla cinsel ilişkinin, en yaygın ve aynı zamanda insanı dölleni-me götüren tek türüdür.

Toplumların erkek ve dişi arasındaki cinsel ilişkileri, yalnızca~birleşmeyle sınırladığı dönemler olmuştur. Böyle toplumlar, cinsiyetin döllenim işlevi üzerine özellikle dikkat çekmiş, başta kadınlarda olmak üzere tüm cinsel zevkleri kınamış ve cesaret kırıcı davranışlarda bulunmuşlardır. Hatta ABD'de bugün bile yalnızca penis ve vajinanın birliğine değin öteki aşk oyunlarıyla alay eden bazı insanlar vardır. Dahası, birleşmeleri birkaç saniyeden fazla sürmeyen ve böylece, hızlı bir orgazmdan başka, yalnızca sönük bir cinsel heyecan duyan erkekler de vardır. Öte yandan, bu erkeklerin eşleri ise çoğunlukla.çok kötü ve sıkıntılı bir durumda kalırlar. Oysa cinsel ilişkiyi usul usul, özenle hazırlanan bir törensel görünüme çeviren çiftler de vardır ve bu çiftler birleşmeyi yalnızca birbirlerini doyuma ulaştırmanın bir yolu olarak görebilirler ve birleştikleri zaman birkaç saat öylece kalabilirler.

Son birkaç on yılda güvenilir gebelik önleyicilerin bulunuşu birçok erkek ve kadını istenmeyen gebelik korkusundan uzaklaştırmıştır. Bu giderek, birleşmeden daha çok zevk almayı da sağlamıştır. Bugün birçok sayıda kadın, cinsel doyuma ulaşma hakkında ısrar ediyor ve sıradan bir «seks nesnesi» rolü oynamaya da artık razı olmuyor. Bu kadınlar yalnızca zevk almak değil, zevk vermekten de hoşlanıyorlar ve yalnız coşkulandırmayı bekleme yerine, cinsel bakımdan eşit eşler haline geliyorlar. Birçok çift artık birleşmeyi edilgin kadınla etkin erkek arasında geçen bir şey olarak görmüyor ve birlikte oldukları zaman ya da birbirlerine pozisyonlarını değiştirme önceliğini verdikleri zaman çok daha büyük bir doyuma ulaşıyorlar.

Böylece birleşme insan iletişimi anlamında yeni bir öğe daha kazanıyor. Birleşmeye başlanması, kolay, ancak cinsel ilişkinin tüm öteki biçimlerinde olduğu gibi, tam karşılıklı doyum, hemen hemen her zaman deney ve uygulama sonucu gerçekleşiyor. Öte yandan, gençler ise doyumun özellikle sık sık, çok yakında olmasını bekleme eğilimi taşıyorlar. Çoğu kız ve oğlanlar, daha ilk birleşmesini gerçekleştirmeden önce konu üzerinde arkadaşlarıyla tartışıyorlar, düşler görüyorlar, düşünüyorlar ve umutları, korkuları ve fantezilerinin sonunda ikinci planda bir gerçek deneyime dönüşebiliyor. Buna iyi bir örnek, bir kızın kızlığının bozulmasına (defloration) yüklenen büyük önemdir. Yani kızlık zarının yırtılması. Kızlık zarı, tampon kullanımıyla, mastürbasyonla ya da belirli bir sportif etkinlik sonucuyla yırtılabilir kuşkusuz. Çoğu kadınlarda kızlık zarı, penisin vajinaya ilk girdiği zamana değin hemen hemen dokunulmadan kalır. Birçok delikanlı bu anı, gerçekdışı fikirlerle abartmış ve onların ilerde yıllarca bu duruma üzüldükleri görülmüştür. Böylece oğlanlar, penislerinin kızlık zarını delip içeri girebilecek kadar sert olup olmadığını merak edebilirler. Kızlar da bu olay sonucunda bazı bedensel acılara, yaralara katlanabilirler. Bununla birlikte, bu üzüntülerin hiçbiri doğru değildir. Kızlık zarı, normal olarak kolayca yırtıldığından, erkeklerin acımasız ve sert olmasına gerek yoktur. Gerçekte yavaş ve nazik bir yaklaşım en iyisidir. Öte yandan kızlar, bazı rahatsızlıklar ve önemsiz kanamalar görebilirler, ancak herhangi bir büyük acı korkusuna kapılmaya gerek yoktur. Yalnızca çok seyrek durumlarda kızlık zarı çok kalın olduğundan delinmesinde güçlük çekilir, ancak bu sorun bir hekim tarafından kolayca çözümlenebilir.

Genelde, çiftlere birdenbire ve ivedi biçimde birleşmeye başlamamaları öğütlenir, ancak bilinen işleme hazırlanmak da onların zamanlarını alır. Örneğin, elle ya da ağız yoluyla ilişkinin ilk gerçekleştiği sıralarda zevkleri büyük ölçüde yükselebilir. (Bu yolla bir kadın birleşmeden önce bir ya da birkaç orgazmdan bile hoşlanabilir.) Her durumda birleşmeye, yalnızca vaji-na doğal olarak yağlanmaya başladığı zaman girişilmiş olmalıdır. Aşk oyunları sırasında cinsel heyecan duymaya başlarken kadının vajina duvarları penisin düz olarak girişini sağlamak ve tahrişe karşı vajina ve penisi korumak için saydam bir sıvı salgılar. Böyle bir yağlanma olmaksızın yapılan birleşme, her iki eşe de acı verebilir. (Yalnızca ileri yaşlardaki kadınlarda vaji-nanın doğal yağlanması yetersiz kalabilir. Sorun, hormon tedavisiyle kolayca düzeltilebilir.) Ayrıca böyle durumlarda yardımcı olabilecek yağlanma

öncesi prezarvatifler kullanılabilir. Bununla birlikte, oral ve elle ilişkide kullanılan vazelin gibi belirli yapay ev yağlarının vajinaya koyulmaması gerekir.

Çünkü, vajina zaten yeterince yağlanır. Erkek de yavaş yavaş penisini sokabilir. Erkeğin, penisini birdenbire derinlere sokmasına gerek yoktur, çünkü cinsel heyecanına karşın, kadın bir süre daha gerginlik duyabilir. Bu durumda, erkek, penisinin ucunu vajinanın dışında, ileriye geriye yavaşça hareket ettirerek kadının rahatlamasına yardımcı olabilir. Sonra, kadın bu durumdan hoşlandığını hissettiği zaman kalça hareketleriyle kendine girilmesine daha kuwetlice ister. Kalça hareketleri ilişki sırasında «doğal olarak» tüm memelilerde görülür, öyle ki, bebeklerin cinsel tepkilerini keşfedip hoşlanmalarında bile kolayca gözlenebilir bu olgu. (Bkz. «Bebeklik ve Çocukluk») Ama bu davranış içgüdüsel olduğundan deneyimli âşıklar tarafından büyük ölçüde düzeltilip geliştirilebilir.

Sınırlı cinsel deneyimli erkekler, değişmez, derin ve ani hamlelerin çok etkili olduğuna inanabilirler, ancak gerçekte bu olgu pek seyrek gerçekleşir. En azından birleşmenin başlangıcında bir erkek yavaş hareketlerle girişi sığ tutarak çok daha büyük bir zevk alıp verebilir. Hatta önceliği kadına bırakarak pek çok şey öğrenebilir. Çoğu durumlarda, kadın her yeni derin bir girişten önce penis ucunun vajina ağzına doğru, uzun ve isteyerek yapılan hareketlerle, geri çekilmesini tercih edebilir. Bunun nedeni basittir. Cinsel heyecanın yükselmesiyle vajinanın dış kısmı kanın hücum etmesiyle üçte bir darlaşırken, iç kısmı da genişler. Başka bir deyişle, vajinanın bu üçte birlik dış kısmı (orgazm düzlüğünde) penis için en büyük uyarımı sağlar. (Ayrıntılı bilgi için «Kadının Cinsel Tepkilerine bakınız.)

Bu noktada, birçok kadının vajina girişini çevreleyen iç kaslarını denetlemeyi öğrendiğinin belirtilmesi gerekir. Böylece, onlar penisi daha sıkı kavrayarak karşılıklı uyarımın artmasını sağlamış olurlar. (Vajina girişi geniş ve gevşek olan, vajinal kasların ne durumda olduğunu bilmeyen ya da onları gelişmemiş bulan kadınlar bu sorunlarını uygun tedavi ve alıştırmalarla düzeltebilirler.) (Bkz. «Kadında Cinsel İşlevsizlik - Orgazm Yokluğu»)

Kadın ve erkek birleşmelerini sürdürürken, çok kere kalça hamlelerini hızlandırarak vajinada daha derin girişlerin olmasına yardım ederler. Bu işi bazen yalnızca tek bir eş yürütür. Bu durumda öteki eş nispeten edilgen kalır. Öte yandan, her iki eşin birlikte hareket ettiği zamanlar da olur. Bundan başka, genel ritmik örneklerle, eşler, hamlelerini derinden sığa büyük

ölçüde değiştirebilirler. Aynı zamanda kalçalarını ileriye geriye dairesel hareketleriyle penisin vajina içinde derin bir rota tutturmasına izin verebilirler.

Herhangi bir çifte, birleşmede en büyük zevkin nasıl kazanılabileceğini yalnızca deneyimler öğretebilir, ancak, eğer birbirlerinin tepkisine duyarlı iseler, birbirlerini, doyuma en iyi nasıl ulaştıracaklarını öğreneceklerdir. Yine de birleşme yukarıda da belirtildiği gibi iki kişinin birbirleriyle yakın etkileşiminden başka bir şey değildir ve uzmanca öneriler bile doğrudan ve açık bir iletişim olmadıkça hiçbir yarar sağlamaz. Özellikle kadın, neyden nasıl hoşlandığını erkeğe tam olarak anlatmaktan hiçbir zaman korkmamalıdır ve kendisini cinsel sezgilerine bıraktığı zaman karşılıklı ilgilerin nasıl gerçekleştirilmesi gerektiğini anlayabilir. Bir erkek, orgazmını bir süre kontrol altında tutmak isterken kadın da hiçbir zaman kendisini gemlemeye gereksinim duymaz. Erkek sertleşmesini sürdürdükçe kadın orgazma ulaşmaya devam edebilir.

Ne yazık ki birçok erkek ve kadın, orgazma duydukları aşırı ilgiden ötürü birleşme zevklerini azaltıyorlar. Erkekler orgazma nispeten çabuk ulaştıklarını bildiklerinden, eşlerinin doyumlarının yeterince uzun sürüp sürmeyeceğini merak ediyorlar. Öte yandan, kadınlar da orgazmlarının yeterince çabuk olmayacağından ya da orgazm olamamaktan korkuyorlar. Söylemek gereksiz ama, böyle gizli üzüntüler çiftler arasında önemli sorunlara yol açabilir ve normal cinsel işlev sonuçta işlemez hale gelebilir.

Çiftler, birleşme sürecinde daha yoğun bir ilgi gösterirlerse daha büyük cinsel mutluluk duyacaklardır kuşkusuz. Her cinsel işlevin orgazmla sonuçlanması gerektiğini söyleyen bir kural yoktur. Gerçekten de, sıra aşk yapmaya geldiğinde insanlar özgün bir amaç için çaba göstermiyorlarsa kendi kendilerine kötülük yapmış olurlar. Fiziksel zevkin paylaşılan deneyimi (zirve ya da boşalımla sonuçlanmasa bile) birleşmeyi değerli kılar. Deneyimli âşıklar için ustaca, her yanıyla görkemli bir gerilim, nihai boşalmadan daha önemlidir.

Orgazm, cinsel uyarımın en yüksek aşamasında istemdışı olan basit bir şeydir; uğruna dövüşülen ve kazanılması gerekli bir ödül değildir.

Bazı eski el kitaplarında, çiftler orgazma yalnız başlarına değil, aynı zamanda, aynı anda ulaşmaya zorlanıyordu. Sonra onlara ödül olarak, tam bir coşkunluk deneyimi vaat ediliyordu. Oysa gerçekte, bu garip tavsiye yarardan çok zarar getirdi. Bunun neden böyle olduğunu anlamak kolay.

Her şeyden önce, cinsel uğraşın kendisine değil, sonucuna dikkat çekiliyor. İkinci olarak, eşler her zaman belirli bir denetim altında bulunmalarına yol açan soğuk ve bağımlı bir tutumu benimsemeye zorlanıyorlar. Böyle bir tutum zamanla hiç orgazm olmamayla sonuçlanıyor ve tepkilerini özdeşleştirmeyi başaramayan erkek ve kadınların kendilerini yetersiz hissetmelerine neden oluyor.

Birleşme olayına bu mekanik açıdan yaklaşmanın modası geçmiştir artık. Zamanımızda çoğu «seks uzmanı» daha gerçekçi olmuş ve aynı anda orgazmı dört dörtlük bir ilişkinin kanıtı olarak görmekten uzaklaşmaya başlamıştır. Nitekim günümüzde gelişen eğilim, birlikte orgazm olmama sorununa üzülmeye bir son vermenin daha iyi olduğudur. Bunun yerine çiftler, özel bir deneye girişmeksizin ya da başarmaya çabalamaksızın, birleşmeden kendi beğenilerine göre zevk almayı öğreniyorlar.

İşin garip yanı, çok derin bir doyum sağlamasına karşın, istenilmeyen güzel aşk oyunları tersine dönüyor. Bu da uzun süre yasaklanan cinsel tepkilerin kurutulmasına yardımcı oluyor ve böylece kişinin erotik yeterliği artıyor. Doğal olarak, kişiyi daha çok orgazma da ulaştırıyor bu durum. (Ayrıntılı bilgi için «Cinsel işlevsizlik»e bakınız.)

Geçmişte çoğu Batı Hıristiyan kültürü, cinsel birleşmenin yalnızca bir tek pozisyonuna bağlı kalmayı öngörmüştür; yüz yüze ve kadının sırtüstü uzanarak, erkeğin kadının üzerine çıkması pozisyonu. (Pasifik Adaları, Afrika ve Asya'nın daha katı görüşlü putperestleri, «misyoner pozisyonu» diyerek bununla alay ederler.) Bununla birlikte, 19. yüzyılda karşılıklı kültürel ilişkinin artması sonucunda Avrupalılar ve Amerikalılar, sekse yaklaşımlarını gereksiz yere gerginleştirdiklerini anladılar, yeni, heyecanlandırın birleşme pozisyonları için eski Yunan duvar resimleri, Çin süslemeleri, Japon süslemeleri ve Japon ağaç oymalarıyla yerli aşk el kitaplarını incelemeye başladılar ve öğrendikleri gerçekler kendilerini, gerçek cinsel eylemlerin uzun zamandır gömülü kalmış sırlarını bulduklarına inanmaya götürdü.

Ama cinsel konulardaki katılık, kuşkusuz kötüyken her değişik atletik harekette de özel bir büyü aramaya gerek yok. Birleşme için böyle bir şey ne nihai olarak en üstün ne de doğal ya da normal pozisyondur. Bu nedenledir ki, artık Batıda yayımlanan birçok başvuru kitabında birleşme pozisyonlarının tanımlanmasına pek fazla yer verilmiyor. Nitekim, birbirlerinin istek ve gereksemelerini tam anlamıyla doyurmaya çalışan yaratıcı ya da

JAPONYA'DA EROTİK SANAT

Bir ipek rulo (tomar) üzerindeki resimler. Katushika Hokusai'-nin mizahi sahneleri (1760-1849).



imgelemi güçlü eşler, duruma göre, yaklaşımlarını kendiliğinden değiştirerek, yeni birleşme pozisyonları bulabiliyorlar. Bu tür pozisyonların ayrıntılı tanımları gereksizdir ve birleşme üzerine mekanik bir bakış verebileceği, için zararlı bile olabilir.

Gerçek birleşmeyle ilgili pozisyonları açıkça belirlemek, bununla ilgili herhangi bir liste oluşturmak hiç de akıl işi değildir. Birleşme, her zaman bir dizi hareketle bir bütün oluşturur ve çoğu eşler herhangi bir planlı ya da bilinçli bir çaba göstermeksizin, bir pozisyondan başka bir pozisyona geçerler. Bu nedenle, 10, 12, 20 ve daha fazla özel duruş vardır gibisinden bir ayırım yapmak ve bunların her birine özel ortamlar öngörmek, bilgiçlik taslamaktan öteye gitmez. Kişi, birkaç temel birleşme biçimi belirleyebilir kuşkusuz, ancak bunların sayısı gerçekten sınırlıdır; eşler ayakta durabilir, oturabilir ya da uzanabilirler; yüz yüze olabilirler ya da kadın erkeğe sırtını dönebilir; eşlerden biri üstte olabilir ya da ikisi de yan yana uzanabilir. (Her ne kadar bu kitabın yazarı sevişme pozisyonlarının izahını gereksiz görüyorsa da, yayıncı olarak biz içeriği geniş olan böyle bir kitaba okurları eğitmek amacıyla pozisyonlarla ilgili şema ve açıklamaları koymayı uygun buluyoruz.)

Erkeğin penisi, kadının klitorisinin uyarılmasını sağlayacağından, belirli birleşme yaklaşımlarının özellikle etkili olduğuna inanılır. Aynı nedenle, belirli yaklaşımlar da kadının klitorisini tümden uyarımsız hale getirdiğinden, oldukça karmaşık kabul edilebilir. Modern seks araştırmacıları her iki yaklaşımın da yanlış olduğunu göstermiştir. Daha önceleri de belirtildiği gibi, kadında heyecanın yükselmesiyle klitoris, başlığı altına girerek herhangi bir doğrudan uyarım için ulaşılamaz bir duruma gelir. Bununla birlikte o, vajina içindeki penisin ileri geri hareketiyle itilip çekilen küçük dudakların, klitoris başlığını da harekete geçirmesiyle dolaylı olarak uyarılmış olur.

Bu dolaylı uyarım, hemen hemen her zaman sağlanabilir. Bunda penisin vajinaya girme açısı ya da doğrudan girmesi o kadar önemli değildir. Oysa, birçok kadının özellikle bu yaklaşımdan doyuma ulaştığı durumlar var, çünkü bu yaklaşım onlara birleşme hareketlerini tümüyle kontrol edebilme olanağı sağlıyor. Örneğin, bir erkeğin edilgin bir biçimde, sırtüstü uzanarak, bacaklarını açması. Bu yaklaşım aynı zamanda eski Yunanlılar ve Romalılar arasında da çok yaygındı ve gerçekte onlar tarafından bu pozisyon «normal» kabul ediliyordu. Bugün de bu pozisyon, cinsel bakımdan yetersiz olan çoğu erkek ve kadına yardımı olacağından, seks terapistleri tarafından salık veriliyor. (Ayrıntılı bilgi için «Cinsel İşlevsizlik»e bakınız.)

SANATTA HETEROSEKSÜEL CİNSEL İLİŞKİ

Heykeltraşlar ve ressamlar her zaman seksüel davranışları sergilemişlerdir. Bu sanat eserleri çoğunlukla dini bir arka plana sahiptiler, bazen öğretme amacı taşırlardı; ama amaçları çoğunlukla hoşa gitmek ve seyredeni heyecanlandırmaktı. Bugün erotik sanat, eski kültürlerin seksüel davranışlarına ilginç bakışlar sunmaktadır.

AFRİKA'DA EROTİK SANAT

Fildişi sahilinin bu iki bronz figürü birçok şekilde düzenlenerek, cinsel ilişkinin çeşitli pozisyonlarını gösterirler.



Ayrıca, oldukça edilgin kalmaktan ve sırtüstü uzanarak erkeğin ağırlığını taşımaktan hoşlanan kadınlar da var. Hatta bu kadınlar için «misyoner pozisyonu» (erkek kadının üstünde, yüz yüze) çok daha değerli olabilir. Bundan başka, kadının bacakları esnek bir konumda olursa, penisin de vaji-nanın derinlerine girmesi sağlanır ve böylece gebe kalma olasılığı da artmış olur. Boşalan meni, dölyatağı yakınlarında bir meni gölcüğü oluşturur ve kadın birleşmeden sonra bir süre sırtüstü kalarak kolayca bir döllenme sağlayabilir. Ayrıca, daha derinlere girmek birçok kadın için büyük bir ödül olabilir ve böylece onlar bu işi olası kılacak birleşme pozisyonlarına gönüllü olarak geçebilirler.

Sonuç olarak, çok kere yan yatarak birleşmeyi çok rahat bulan zayıf ya da şişman kişiler, bu pozisyonu değiştirmeden aşka devam ederler. Hatta bu pozisyonda arkadan giriş yaklaşımı, öteki pozisyonlardan daha rahat olabilir. Doğal olarak, gebeliğin daha sonraki aşamasında kadın için en uygun birleşme yaklaşımın bu pozisyon olduğu kuşku götürmez.

ANAL İLİŞKİ

Anal ilişki, bir kişinin cinsel organlarıyla başka bir kişinin anüs arasındaki temas olarak tanımlanır.

Çoğu kişilerde, ilişki sırasında anüsün çok duyarlı olduğu görülür. Gerçekte anüs, en erojenik bölgelerden biridir. Bu yüzden cinsel ilişki sırasında bazı anal uyarım biçimlerinden hoşlanan insanların olması pek şaşırtıcı değildir. Örneğin, mastürbasyon yaparken anüslerine silindirik bir madde ya da parmaklarını sokan insanlar olduğu gibi, ağız yoluyla ve jenital ilişki sırasında anal uyarımdan hoşlananlar da vardır. Kimi erkek ve kadınlar, aynı zamanda anüsün öpülüp yalanmasından zevk duyarlar. Eşlerini de bu harekete zorlamaktan büyük bir mutluluk duyabilirler. (Meslek dilinde bu, «pratik anilingus» adıyla bilinir.)

Bununla birlikte, tam temizlik olmaksızın yapılan bir uygulamanın kimi durumlarda karaciğer yangısına yol açabileceği gözden ırak tutulmamalıdır.

Sonuç olarak kimi erkeklerin, penislerini kadının kaba etleri arasına yerleştirmekten ve orgazma ulaşana değin ileri geri hareket etmekten hoşlandıkları bilinmektedir. Böyle bir durumda herhangi bir giriş olmamasına karşın, kadın zaman zaman bundan hoşlanabilir. Aynı zamanda erkeğin penisini kadının anüsüne sürtmesi de olasıdır ve böyle bir anal ilişkiden büyük zevk duyan kadınlar da vardır. Ancak vajinaya benzemediğinden, anüste bir yağlanma olmaz. Bu tür ilişkide bulunmayan bir kadın, penisin anüse girmesinden hoşnutsuzluk, hatta acı bile duyabilir. Anal ilişki ya sapkınlık ya da doğaya karşı suç olarak belirlenmiş oysa bu düşünüldüğü kadar da yaygın değildir. Yine de bizim kültürümüzde sapık ve günahkâr ilişki damgasını yemekten kurtulamamıştır. Hatta ABD'de birçok eyalette «livata» (erkekler arasında cinsel ilişki ya da sapıklık) ve «doğaya karşı suç» olarak belirlenmiş ve ilişkiye girene de yıllar süren bir hapis cezası verilmiştir. (ABD cinsel yasalarının ayrıntılı bir tartışması için «Uyumculuk ve Sapkınlığa bakınız.) Bundan başka, toplumumuzda birçok insan, dışkı çıkarma işleminden dolayı anüsü pis ve iğrenç olarak görmektedir.

Anal ilişkide, gözlenmesi gereken önemli bir sağlık kuralı vardır; çiftler anal ilişkiden vajinal ilişkiye geçmeden penisin mutlaka yıkanması gerekir. Ayrıca kalınbağırsak bakterileri vajinaya bulaşım taşıyabilir. Böyle bir sorun, penisin anüsten geri çekilip herhangi bir cinsel ilişki biçimini uygulamaya girişmeden, hemen sabunlu suyla yıkanmasıyla önlenebilir.

BİRLEŞME POZİSYONLARI

Erkeğin Üstte Olduğu Pozisyonlar

En alışılmış pozisyon, erkeğin üstte, kadınla yüz yüze olduğu pozisyondur. (Genellikle «misyoner» ya da «evlilik» pozisyonu adı verilir.) Kadınların çoğu bu pozisyonu yeğler.

Misyoner poziyonu, öteki pozisyonların çoğundan daha elverişlidir. Birleşme daha az derin, uzun süreli ve duygusal ya da derin, kısa süreli ve sert olabilir. Bir çift, birleşmeye bu pozisyonla başlayabilir; erkeğin orgazmını geciktirmek amacıyla, birleşme sırasında pozisyon değiştirilebilir ve daha sonra birlikte orgazm için en uygun pozisyon olan misyoner pozisyonuna dönülerek birleşmeye son verilebilir.



Misyoner Pozisyonun Temeli

Bu pozisyon kadını gevşetir, birleşmeyi kolaylaştırır ve erkeğin alt karın (pel-vis) darbelerine yardım eder. Aynı zamanda karşılıklı okşamaya ve öpüşmeye de uygundur. Bununla birlikte, derin birleşme, daha fazla hareket özgürlüğünden hoşlanan bazı kadınları rahatsız eder. Erkek çok ağırsa ya da erken boşalma sorunu varsa ya da kadın ileri gebelik dönemindeyse, bu pozisyon uygun değildir.

Kadının Üstte Olduğu Pozisyonlar

Misyoner pozisyonunun karşıtı olan pozisyonda çift, yüz yüze ve kadın erkeğin üstünde ata biner gibidir. Bu ona, cinsel ilişkinin şiddetini ve süresi-

ni denetleme olanağı sağlar. Diz çökmüş olarak başlayıp pozisyon da değiştirebilir. Örneğin, teması kaybetmeden uzanabilir. Bazı seksologlar, bu pozisyonun iki eşe de en çok haz veren pozisyon olduğunu ileri sürmektedirler.



Bu pozisyonda, kadın, erkeğin ağırlığından kurtulmuş olduğundan pelvis darbeler yapabilir ve birleşmenin derinliğini duyabilir. Erkek onu serbestçe okşar ve orgazmı geciktirebilir. Bu pozisyon özellikle kadının kısa ve erkeğin uzun olduğu çiftler için uygundur. Ancak kadın otururken yapılacak ters bir hareket acı verebilir, pasif rol erkeğin hoşuna gitmeyebilir. Bu pozisyon gebe kalmaya pek uygun değildir.

Eşlerin Yan Yana Olduğu Pozisyonlar

Eşlerin birbirlerinin ağırlığını taşımak zorunda kalmamaları ve kollarının serbest kalıp birbirlerine sarılabilmeleri, bu pozisyonun üstünlükleri arasında

sayılabilir. Bunun yanı sıra, bazı çiftler yeterli uyarı olanağı vermediğini öne sürerek bu pozisyonu elverişsiz bulmaktadır.



Ayakta Pozisyonlar

Ayaktaki pozisyonlar genellikle aceleyle, gizli ve rahatsız koşullarda uygulanmaktadır. Bununla beraber, en iyi koşullarda bile eşlerin boyları farklı ise durum zorlaşır. Bazı pozisyonlar erkeğin eşini yerden kaldırmasını gerektirir; bu, boy sorununu ortadan kaldırır, ancak erkeğin yorulmasına neden olabilir.



Daha kısa olan eş bir eşyanın, örneğin, kalın bir kitabın üstünde ayakta durabilir.

Arkadan Sarılarak Birleşme Pozisyonları

Çoğu kişiler arka yolla birleşmenin doğaya aykırı olduğunu savunurlar. Oysa ki, hemen hemen tüm memeliler yalnızca bu şekli uygular. Bu yeterli



derecede derin birleşmeyi ve klitoris üzerinde hoşa giden bir baskı sağlar. Uzanarak, diz çökerek, oturarak ve ayakta uygulanan değişik pozisyonlar vardır. En azından bunlardan bazıları her yaşta çifti tatmin etmektedir. Hatta bazı pozisyonlar, öteki birleşme şekillerinin çoğunu olanaksız kılan fiziksel koşullarda olan kişilere özellikle uygundur.

Özel İsteklere Cevap Veren Pozisyonlar

Yeni duygular tatma isteği, insanların çoğunu cinsel birleşmede mümkün olan yüzlerce pozisyonu denemeye itmektedir. Daha az kullanılan pozisyonlardan bazıları ise yeniliğin ötesinde bazı fiziksel ve psikolojik sorunları

çözümlemeye yarar. Gebe bir kadın için, şişman olan eşler, sırt ağrısı çekenler, penisi kısa olanlar için ve eşi kendisinden uzun "ya da kısa olanlar için hiç denenmemiş, hatta düşünülmemiş bir pozisyon en iyisi olabilir. Doğru pozisyonun seçimi, hiç orgazma varamayan bir kadının orgazma varmasına ya da iktidarsız bir erkeğin sorununun üstesinden gelmesine, hatta görünüşte kısır olan bir çiftin çocuklarının olmasına yardım edebilir;

Bakirelere Uygun Pozisyonlar

1.     İlk kez ilişkide bulunanların çoğu «misyoner» pozisyonunu seçmektedir. Bakire kadın ve erkekler için pozisyon ve şekil çok önemli değildir. Yaklaşım, yavaş ve düşünceli olmalıdır. Ön hazırlık vajinanın kayganlığını sağlar ve özellikle geçmişteki «petting» deneyimleri, kadının kızlık zarını genişletmiş ya da yırtmışsa, kadının rahatsızlığı azalır.

Gebe Kalmak İçin Uygun Pozisyonlar

2.     Kadın, dizleriyle erkeğin omuzlarına dayanır. Bu, kilolu kadınlarda tam birleşmeye ve spermlerin rahim ağzının yakınında birikmesine yardım eder.

3.     Diz çökmüş olarak yapılan arka yolla birleşme, eğer rahim retrovers (arkaya dönük) ise spermlerin rahim kanalına ulaşmasına sağlar.

Sorunlu Kişiler İçin

4.     Kadın, erkeğin üzerinde doğrulur. Bu pozisyon kadının vajinası darsa tam birleşmeye ulaşılmasını sağlar.

5.     Yan yana, yüz yüze pozisyon, hastalara, yorgun kişilere ve boyları birbirinden çok farklı eşlere yardım eder.

6.     Bu yan yana arka yolla birleşme pozisyonu zayıf ereksiyon sorunu olan erkeklere önerilir.

7.     Kadının üstte olduğu bu pozisyon, erkek iktidarsızlığının ve erken boşalmanın tedavisi olarak önerilir. Ayrıca orgazm olmayan kadınların tedavisinde başlangıç pozisyonu olarak yararlanılır.

8.     Bu yan yana pozisyon kadının istem-dışı kalça hareketlerini daha kolaylaştırır ve orgazma ulaşmasında yardımcı olur (7). Pozisyonun devamı olarak önerilir.

Gebelik Sırasındaki Pozisyonlar

Geçmişteki kendiliğinden düşükler nedeniyle, doktor tarafından ilk üç ayda ilişki yasaklanmamışsa, gebelik süresince önerilir. Çift, normal ilişkide bulunabilir. Gebeliğin ilerlemesi ve karnın büyümesi ile klasik ilişkiler zor ya da olanaksız olmaya başlar. İleri gebelik dönemindeki bir kadın için karına doğrudan basınç yapılmasından sakınan ya da en azından birleşmenin derinliğini denetlemeye izin veren pozisyonlar gereklidir.

9.  Eşler, yatak üzerinde bir arka yolla birleşme pozisyonunda diz çökerler ve erkek, çok fazla derine itmekten kaçınır.

10. Kadın, bacakları, vücudunu taşıyacak şekilde, açık olarak yatar. Karın üzerine basıncın olmaması bu pozisyonu gebeliğin son dönemlerine uygun kılar.



11.   Çift, arka yolla birleşmek için yan yatar. Burada da karına baskı yoktur.

12.   Çift bir sandalye üzerinde birbirine sarılır. Kadın, erkeğin üzerine oturur. Böylece birleşmenin derinliğini denetleyebilir.

Sırt Ağrısı Çekenler İçin

Sırt ağrısı çeken kişiler alışagelmiş pozisyonlarda çok rahatsız olabilirler. Oysa sıklıkla daha az kullanılan yöntemlerden yararlanabilirler ya da en azından onlara katlanabilirler. Şefkatli bir eş bu pozisyonları bulmaya çalışacaktır. İşte sırt ağrısı çeken kişilerin çoğuna uygun dört pozisyon:

13.   Erkek yatağa yatar, kadın ata biner gibi oturur, öne eğilir. (Sırt ağrısı çeken erkektir.)

14.   Erkek arka yolla birleşmek üzere ayakta durur, kadın aşağıda, yatağın üzerinde diz çöker. (Sırt ağrısı olan erkektir.)



15.   Kadın yatağa yatar, erkek ise bacakları arasında ileriye doğru kendini kaldırır. (Ağrısı olan kadındır.)

16.   Bir sandalye üzerinde yüz yüze, kadın erkeğin üzerine pelvik darbeler yapabilecek şekilde oturur. (Ağrısı olan erkektir.)

Cinsel Birleşme Seçenekleri

Penis, vajinaya girmeden de aşk yapılabilir. Birçok çift burada tanımlanan öteki cinsel etkinliklerden karşılıklı zevk alırlar. Bunlar, birleşmenin yerine ya da birleşmeden önce ya da sonra, sevişme sırasında uygulanabilirler. Birleşmenin yerine kullanıldıklarında gebelikten korunma avantajları da vardır ve böylece Ogino-Knaus gibi doğum kontrol yöntemleri kullanan çiftlere bazen önerilebilir.

Mastürbasyon, çiftler arasında yaygın bir cinsel etkinliktir. Genital birleşme araçlarının dışındaki araçlarla genital erotik bölgelerin uyarılmasını içerir. Uyarma yöntemi olarak sıklıkla kullanılan mastürbasyonu, bir eş, öbürüne uygulayabilir ve orgazma kadar sürdürebilir. Zevki doruğa çıkarmak için her eş öbürünün tercihlerini tanımalıdır. Örneğin, bir erkeğe mastürbasyon yapan bir kadının hangi hız ve hangi baskının onun daha çok hoşuna gittiğini bilmesi gerekirken, erkeğin de kadınların çoğunun klitorise uyarılar sırasında baskının doğrudan doğruya üzerine değil de, yandan ya da civarına gelmesine tercih ettiklerini bilmesi gerekir.

EŞCİNSEL İLİŞKİ

 

Tüm memeliler gibi insanlar da yalnız karşı cinsten eşlerle değil, ayrı cins ile de cinsel ilişki kurarlar. Başka bir deyişle, erkek de kadın da, hem karşıcinsel hem de eşcinsel ilişkide bulunabilir. (Yunancada «hetero» ayrı, farklı; «homo» ise aynı, benzer anlamına gelir.)

Kitabımızın önceki bölümlerinde belirtildiği gibi aynı cinsel davranış çocuklukta yaygın olmasına karşın, delikanlılıkta pek alışılmış bir şey değildir. (Bkz. «Bebeklik ve Çocukluk», «Delikanlılık») Gerçekte ABD toplumunda insanların ergenlikten önceki yıllarda karşı cinsten çok, aynı cinsle ilişki kurdukları bilinir. Bu dönemde eşcinsel etkinliğe karşı az ya da hiç dikkat göstermeksizin, onların sık sık karşı cinsle ilişki kurması yoğun tepkilerle engellenir. Daha sonra durum tersine döner. Bir kez onlu yaşlara ulaştıklarında oğlan ve kız çocuklarından özel olarak karşıcinsel ilişki kurmaları beklenir ve herhangi bir eşcinsel durumun görülmesi büyük bir baskı ve lanet-lenmeyle karşılaşır. Aslında birçok kişi eşcinsel ilişkiyi ileri yaşlarda da sürdürür. Kimi insanlar için eşcinsel ilişki, karşıcinsel ilişki arasında bir garnitür olmaktan başka bir değer taşımaz. Kimi insanlar ise eşcinsel ilişkiyi sık sık uygularlar. Bunu arada sırada uygulayanların yanı sıra, eşcinsel ilişkiyi cinsel ilişkinin tek biçimi olarak yeğleyenler de vardır.

İnsanın cinsel davranışı üzerine değerli çalışmalar yapmış olan Alfred C. Kinsey ve yardımcıları, konuyu açıklığa kavuşturarak, çok pratik bir yöntem kullandılar. Onlar bütün olarak nüfusta görülen eşcinsel ve karşıcinsel dengeyi ölçmek için 0-6 yaşları arasında 7 dereceli bir ölçü düzenlediler. Bu ölçünün bir ucuna (0 sayısına), yalnızca karşıcinsel deneyimleri olanları yerleştirdiler, öbür ucuna da (6 sayısı) yalnızca eşcinsel deneyimleri olanları yerleştirdiler. Bu iki ucun arasına da eşcinsel ve karşıcinsel deneyimleri olanları her ikisinde de değişik ölçülerde bulunanları koydular (1-5).

Buna göre dağıtım tam olarak aşağıdaki gibi yapıldı:

0  -  Yalnızca karşıcinsel davranış

1  -  Büyük ölçüde karşıcinsel, ancak rastlantısal eşcinsel davranış.

2  -  Büyük ölçüde karşıcinsel, ancak rastlantısaldan daha fazla eşcin-

sel davranış.

3  -   Karşıcinsel ve eşcinsel davranışın eşit ölçüde olması.

4  -  Büyük ölçüde eşcinsel, ancak rastlantısaldan daha fazla karşıcin-

sel davranış.

5  -   Büyük ölçüde eşcinsel, ancak rastlantısal karşı cinsel davranış.

6  -  Yalnızca eşcinsel davranış

Bunun gibi kategorilerde yeni ve çok büyük değişikliklere yol açıcı herhangi bir şey yoktur kuşkusuz. İnsanların her zaman karşıcinsel ilişkide bulunduğu ve yalnızca eşcinsel ilişki kuranların da var olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda bazı kişilerin pekâlâ her iki cinsle de ilişki kurdukları anlaşılmaktadır. Böylece, Kinsey'in sınıflama ölçüsü kuramsal olarak yüzlerce, binlerce yıl önce bile geliştirilmiş olabilirdi. Aslında Kinsey'den çok önce, birçok insan bu düşünceyi taşımış olmalı. En azından Yahudi-Hıristiyan kültüründe bile bu düşünce kuşku duyulmaz bir genel varsayımdan ötürü hiçbir zaman herhangi bir kabul görmedi: Yalnızca karşıcinsel ilişkilerin oranı o denli yüksekti ki, tüm öteki ilişkilerin toplamı bile bir denge kurmaya yetmeyecekti. Başka bir deyişle, Kinsey büyük istatistiksel çalışmasına girişmeden önce, eşcinsel eylemlerin doğal olmayan istisnası dışında ancak çok seyrek görülen bir ilişkiyi temsil edebileceğine inanılıyordu.

Kinsey, bu geleneksel bakışın tümüyle yanlış olduğunu gösterdi. Örneğin, onun istatistiklerinin açıkladığına göre, orta yaş grubuna ulaşan tüm erkeklerin % 50'si, kadınların ise % 20'si, kendi cinsinden olanlarla doğrudan erotik deneyimlere girişmektedir. Bu sayı, ülkedeki her iki erkekten, her beş kadından birine tekabül ediyor. Gerçekte erkeklerin % 37'si ve kadınların % 13'ü delikanlılıktan büyük yaşlara doğru en azından bir cinsel ilişki kuruyor. Bu da her beş erkeğin yaklaşık ikisinde ve her sekiz kadından ya da biraz daha fazlasında görülür. Sonuç olarak, Kinsey'in bulgularına göre tüm erkeklerin % 4'ü ve tüm kadınların yaklaşık % 2'si yaşamları boyunca davranışlarında eşcinseldir.

KİNSEYİN KARŞICİNSEL VE EŞCİNSEL DAVRANIŞLARI SINIFLAMA ÖLÇÜSÜ:

Şema Kinsey'in 1953'te yayımlanan, erkekler ve kadınlar üzerine yaptığı bir çalışmasından alınmıştır. Yüzde sayısı, yedi kategoride, değişik alt guruplarda, değişik oranlarda sonuçlanıyor.

Bu veriler ilk kez yayımlandığında, genelde büyük şaşkınlıklara yol açtı. Her şeyden önce, insanlar, sözü geçen eşcinsel davranışları genelde yadsıdılar. Hatta, şimdi bile değişik uzmanlar şişirilmiş ve temsil gücü olmayan tasvirlere meydan okumaya devam ediyor. Öyle ki, bu meydan okumayı yeterli ölçüde destekleyecek başka bir araştırma henüz yapılmadı. Kinsey'in çalışmaları bazı yanlışlar da taşıyor. Üzerinden uzun yıllar geçmiş olmasına karşın, hâlâ en sağlıklı bilgiyi vermekte. Bildiğimiz kadarıyla, günümüzde yapılacak yeni bir çalışma, eşcinsel davranışın (özellikle kadınlar arasında) büyük ölçüde rastlantısal olduğunu gösterebilir.

Oysa, halkta en büyük sarsıntıyı yaratan Kinsey'in buluşlarından çıkardığı sonuçlarıydı. Kinsey'den önce, eşcinselleri ve karşıcinselleri iki ayrı grupta düşünmek, alışkanlık haline gelmişti. Bazen eşcinseller, «karşıcin-sel», («contraseksüel: cinsel evirtikler») «psikoseksüel-hermafroditler» ya da «üçüncü cinsiyetçiler» olarak değerlendiriliyordu. Eşcinsel diye adlandırılmanın kendilerine üzüntü verdiğine inanılıyor ve bu durum insanlığın geri kalanıyla onlar arasına açık bir set çekiyordu. Hem erkek hem kadınlarla cinsel ilişki kuran bir kişiye, «görünüşü kurtarmayı» her nasılsa başarana, bir eşcinsel olarak bakılıyordu. Oysa bu kalıpların tümü kanıtlar karşısında çökmüştür artık. Üstelik, istatistikler eşcinsel ve karşıcinsellerin birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış ve uzlaştırılamaz varlıklar olmadığını ortaya koymuş bulunuyor. Kinsey'e göre farklı nüfustan insanları eşcinsel ve karşıcinsel (heteroseksüel) olarak ayırmak yanlıştır. Dünya, koyun ve keçilere bölünmüş değildir. Tüm şeyler ne ak ne karadır. Doğanın ayrı kategoriler oluşturduğu pek seyrek görülür. Kategorileri yalnızca insan aklı keşfeder ve onları ayrı ayrı sınıflamaya zorlayan da yine odur.

Yaşanan dünya, görünümlerin her birinden öbürüne doğru uzanan bir süreçtir. İnsanın cinsel davranışına yakınlaştıkça öğreniriz bu ilgiyi, yaklaştıkça da seks gerçekliğini anlamaya başlarız.

Kinsey, aynı zamanda yeni yaklaşımların mantıksal imgeleri üzerinde de durdu. Kişiler, karşıcinsel ya da eşcinsel olarak nitelendirilmeyip, belirli miktarda eşcinsel deneyime ve belirli miktarda karşıcinsel deneyime sahip olmuş kişiler olarak karakterize edilseydi, bu konular üzerinde kafa yormaya daha bir cesaret edilecekti. Kişileri nitelendiren sıfatları, onları ayakta tutan adlar gibi bu terimleri kullanmak yerine, kişisel erotik tepkilere yol açan uyarıların ya da doğrudan cinsel ilişkilerin doğallığını tanımlamak, daha iyi olabilirdi. Gerçekte kendisi hakkında konuşulanların karmaşıklığının ve yarım yamalak düşüncenin neden olduğu eşcinsel sorunun çokluğundan dolayı konu pekâlâ ele alınmıştır. Silahlı kuwetlerden, hapishanelerden ve akıl hastanelerinden verilecek bir örnekle, insanların tek bir eşcinsel deneyime giriştikleri belirlenince, hemen eşcinsellikle damgalandığı rahatça görülür. Tek bir karşıcinsel deneyim geçirmiş her kişi bu mantığa göre karşıcinsel olarak adlandırmak, bu etiketi vuran kimselerin hiç aklına gelmiyor.

Ne yazık ki bu tümüyle onlara ilişkin bir konu değildir. Ama gerçek bir insan onuru söz konusudur. ABD'de, bir eyalette bir adam hapishaneye girebilir, işini ya da bonservisini yitirebilir, resmen «psikopat» olarak kayıtlı olabilir ve eşcinsel ilişki sırasında yakalanan bir delikanlı «queer» (argoda eşcinsel) olarak adlandırılabilir ve böylece toplumsal ve cinsel bakımdan uyumsuz bir birey olmaya itilmiş olur. Sonuç olarak, bu kişiler karşıcinsel potansiyellerini, geliştirme şansından yoksun kalırlar.

Verdiği duygusallık içinde bir an başka bir erkekle onur kırıcı bir durumda bulunabilen mutlu bir aile babası, toplum tarafından «onlar gibi» damgalanır ve bu yüzden evliliği yıkılabilir.

Toplumsal yıkıma uğramak bir yana, böyle bir etiketleme, mantıksal olarak da savunulamaz ve vurgulanan bu nokta, hiçbir zaman tersine uygulanmaz. (Yani tek bir karşıcinsel deneyimin herhangi bir kimseyi karşıcinsel olarak nitelendirmeye yeterli olmayacağı hiçbir zaman kabul edilmez.) Dahası, bu önyargılı yaklaşım, «eşcinselliğin» gereksiz yere artması ile kendi amacına yenilir ve böylece «eşcinsellik», çok yaygın bir durum olarak ortaya çıkar. (Yukarıda belirtildiği gibi, erkek nüfusunun yarısı, kadın nüfusunun da beşte biri, en azından kendi cinslerinden olanlarla doğrudan erotik deneyimler geçirmiştir.

Öte yandan, eşcinsellik terimini Kinsey'in kategorisine göre 6. derecede yer alan, yalnızca kendi cinsine ilgi duyan az sayıda kişiyle sınırlandırmak da olaya bir çözüm getirmez. Bu durumda mantık, «karşıcinsel» terimini yalnızca karşı cinse ilgi duyanlar, yani Kinsey'in «0» derecesinde olanlarla sınırlamaya yol açacaktır. Bu ise, her iki cinsiyete de ilgi duyan ve Kinsey kategorisine göre 1-5 dereceler arasında yer alan çok sayıda insanı değerlendirme dışında bırakacaktır.

EŞCİNSEL VE KARŞICİNSEL DAVRANIŞ

0  - Yalnızca karşıcinsel davranış

1  - Rastlantısal eşcinsel davranış

2  - Rastlantısal eşcinsel davranışı daha çok

3  - Karşıcinsel ve eşcinsel davranışların eşit olması

4  - Rastlantısal karşıcinsel davranışı daha çok

5  - Rastlantısal karşıcinsel davranış

6  - Yalnızca karşıcinsel davranış

Sonuç olarak, bir kişide belirli bir zaman içinde karşıcinsellik ve eşcinsellik dengesinin değişebileceğini göz önüne almamız gerekir. Yaşamının belirli bir döneminde yalnız karşıcinsel, başka bir döneminde ise eşcinsel davranan insanlar vardır. Bazılarında her iki davranış da birden görülür, ancak yoğunlukları farklıdır. Bazılarında da her iki cinse karşı eşit erotik ilgi başlar ve yavaş yavaş birine, ya da öbürüne doğru bir tercih ortaya çıkar. Bununla birlikte, bu tercih her zaman sürekli olmaz. Kısacası, Kinsey'in sınıflama ölçüsüne göre bir kişinin pozisyonu yıllar içinde birkaç kez değişebilir.

Bu yüzden herhangi bir kişiyi «eşcinsel» ya da «karşıcinsel» olarak adlandırmanın yanlış olması gibi tıpkı erkek ya da kadın nüfusunu bir bütün olarak «eşcinseller» ve «karşıcinseller» biçiminde bölmek de yanlıştır. Aynı nedenle, kaç kişinin «eşcinsel», kaç kişinin «karşıcinsel» olduğunu belirlemek de olanaksızdır. Ancak kaç kişinin bir eşcinsel-karşıcinsel sınıflama ölçüsü üzerinde verilen herhangi bir zamanda, kategorilerin hangisine ait olduğunu belirlemek de olanaksızdır. «Kaç tane eşcinsel var?» ya da «Ben eşcinsel miyim?» gibi soruların, bilimsel anlamda bir yanıtı yoktur. Ancak toplumumuz soruna mantıksal ve sistematik bir biçimde yaklaşmazsa, bu sorun da yaşamın bir gerçeği olarak kalır. Eski düşünme yolu çok kökleşmiştir. Gerçekte, insanlar hâlâ eşcinsel ve karşıcinsel olarak adlandırmayı sürdürüyor ve şimdiye dek de çok azı nesnel davranabilmiştir. Hatta iletişim uğruna pek çok uzman bu terimleri kullanmayı sürdürüyor, üstelik bu terimlerden her birinin küçük farklılıklarla belirlenmesine karşın.

Böylece, kendimizi genel tartışmadan koparmak istemezsek, bu kitapta da, herkesin üzerinde anlaştığı kimi terimleri beimsememiz gerekir. Kesin olmasa da, ortak bir kullanımın yararları var. Örneğin bu, sık sık yapılan belirli tartışmaları yalınlaştırabilir. Toplumsal sorunları kaçınılmaz olarak birleştirir. Başka bir deyişle, onun yansız karakteri açık olarak anlaşıldıkça geleneksel terminoloji pekâlâ bazı yararlı amaçlara hizmet edebilir.

Bu anlayışla aşağıdaki önerileri sunuyoruz:

Karşıcinsel (heteroseksüel) terimi, karşı cinsten bir eş için açık bir erotik tercihe sahip olan kimseleri tanımlar. (Kinsey'in sınıflama ölçüsünde 0-2 kategorileri.)

•  Eşcinsel terimi, aynı cinsten bir eş için açık bir erotik tercihe sahip olan kimseleri tanımlar. (Kinsey'in sınıflama ölçüsüne göre 4-6 kategorileri.)

•  Ambiseksüel (çiftcinsellik) terimi, her iki cinsi de erotik olarak çekici bulan kimseleri tanımlar. (Kinsey'in sınıflama ölçüsüne göre 1-5 kategorileri.)

Üçüncü tanımlamanın, birinci ve ikinci tanımlamayla kısmen benzeştiği görülüyor. Yani ambiseksüel sınıflama (Latince ambo: her iki) belli ölçüde karşıcinselleri (1-2 kategoridekileri) belli ölçüde de eşcinselleri (4-5 kategori-dekileri) içeriyor. Bu tutarsızlık, erotik ilgisi cinsiyetler arasında eşit bir biçimde bulunan bir kişinin yalnızca ambiseksüel olarak adlandırılması karşısında kaçınılmazdı (3. kategori).

Bununla birlikte, böyle bir kullanım, hiçbir zaman yaygın bir biçimde benimsenmemiştir. Bu yüzden, bizim de bir anlamda belirli kişilerin eşcinsel ya da karşıcinsel, bir anlamda da ambiseksüel olarak adlandırılması olgusuna bağlı kalmamız gerekir.

Terimlerimizi Kinsey'in sınıflama ölçüsüne bağladığımızdan beri, bu ölçünün yalnız cinsel etkinliğin miktarı temelinde değil, aynı zamanda kişilerin eşcinsel ve karşıcinsel deneyimleri arasındaki denge üzerinde de temel-lendiğine bir kez daha dikkat çekmeliyiz. Bu, örneğin aynı miktarda eşcinsel deneyime sahip olan kişilerin, ayrı kategorilere sokulabilmesi anlamına gelir. Böylece, 10 eşcinsel deneyim ve yalnızca 5 karşıcinsel deneyime sahip olan bir kişi eşcinsel kabul edilirken, 10 eşcinsel ve 50 karşıcinsel deneyim gerçekleştiren bir kişi de, karşıcinsel kabul edilir. (Gerektiğinde her ikisi de aynı zamanda ambiseksüel olarak adlandırılabilir kuşkusuz.)

Sonuçta, «deneyim» teriminin burada yalnızca açık saçık şeyleri belirtmekte kullanılmadığı, aynı zamanda doğrudan fiziksel temasa götürmeyen psikolojik tepkileri de kapsadığının anlaşılmış olması gerekir. Başka bir deyişle, açık cinsel etkinliğiyle karşıcinsel olduğu görülen bir erkek, psikolojik olarak kadından çok erkeğe ilgi duyuyor ise, karşıcinsel görülmesine karşın, eşcinsel olarak adlandırılır. Aynı nedenle eşcinsel terimi, hiçbir açık cinsel etkinlik göstermeyenler için de kullanılır. (Eski kitaplarda, sonraki nedenden ötürü, aynı durum bazen «gizli eşcinsellik» olarak tanımlanırdı.) Ne yazık ki bu merak uyandırıcı ifade, gerçekleşmeyen ya da gizlenmiş arzulardan çok daha fazla yaygınlaşmıştır. Bu terim aynı zamanda bilinçaltında, bilinmeyen ve gerçekleşmemiş eğilimler anlamında da kullanılıyordu. Ama böyle eğilimler gerçekte her insanda varolduğundan, «gizli eşcinsellik» terimi, «gizli sigara içicisi», «gizli uykusuz» ya da «gizli iştahlı» gibi terimlerden pek farklı değildi.

Doğal olarak, bu açıklamalar ve nitelendirmelerin tümünü, cinsel bir yönelim olarak eşcinsellik üzerine konuşulduğu zaman unutmamak gerekir. Gerçekte birçok olgu yalnızca kitapta daha önce dikkat çekilen noktaları doğrulamak için bile gereklidir. Kadının ve erkeğin cinsel yönelimi soyut terimlerle değil, açık terimlerle anlaşılır, tıpkı biyolojik cinsiyet ve cinsel rollerde olduğu gibi. Kısacası, biz şimdiden erkeklik ve dişilik, erkeksilik ve kadınsılık, karşıcinsellik ve eşcinsellik ölçüleri çerçevesinde insanın cinsel gelişmesini gözlemeyi öğrenmiş bulunuyoruz. (Ayrıntılı bilgi için «Cinsel Davranışın Gelişmesi» adlı konunun girişine bakınız.)

Bununla birlikte, şimdi kabul edilmesi gerekli bir başka önemli nokta var: ABD kültüründe «eşcinsel» terimi hiçbir zaman yansız teknik bir terim olmamış ve üstelik her zaman salt mantıksal yanından çok, kullanımında ortaya çıkan yanıyla belirmiştir. Ne denli ihtiyatla uygulanırsa uygulansın, bu terim çok açık toplumsal tepkilere belirli bir imge ve anlayış vermiştir. Pratikte insanların eşcinsel olarak adlandırılması, bazı istatistiksel nedenlerden değil, eşcinseller gibi davranıp onların benzediği genel bir kavrama uygun görüldükleri içindir. Bu kavram genelde tümüyle gerçekdışıdır. Örneğin, bugün uygun olmayan bir cinsel rolü kabullenmenin, eşcinselliğe neden olduğu biçiminde çok yaygın bir inanış vardır. Erkek eşcinsellerin, kadın gibi olmaya eğilim duyduğu ve kadın eşcinsellerin de erkeğe öykün-meye çabaladıkları varsayılır. Bu basit yanlış varsayım, ardından yanlış bir sonuca götürür. Oğlanlarının «hanımevladı», kızlarının «erkek gibi» olmasını önleyen anababalar, bu nedenle onların eşcinsel olmasını da önlemiş olurlar.

Oldukça gariptir, tarihsel ve karşı kültürel çalışmalar bu özel yasanın yalnızca belirli toplumlarda ortaya çıktığını ve belirli toplumlarda da görülmediğini ortaya koymuştur. Örneğin, eski Yunan kent devletlerinin bazılarında erkek eşcinselliği, zayıflık ve efeminelik değil; erkeklik, yüreklilik ve kahramanlıkla birlikte ele alınıyordu. Nitekim, Yunanlıların en ünlü, gözde askeri birliklerinin, Makedonyalı Filip tarafından yenilen kutsal Thebe birliklerinin tümüyle sevici erkeklerden oluştuğu söylenirdi.

Bu örneklerin de gösterdiği gibi, eşcinselliğin toplumsal basmakalıp ölçüsü, dönemden döneme, toplumdan topluma değişebiliyor. Bir kez daha görülüyor ki, tipik olarak gösterilecek bir eşcinsellik yoktur ve eşcinsel bir kişilik üzerine konuşmak pek bir anlam taşımıyor.

Farklı kültürlerin farklı, hatta çelişik eşcinsellik kavramları geliştirebilmesi olgusu; eşcinselliğin belirgin, değişmez ve açık belirtileri olan nesnel bir durum olmadığını göstermektedir.

Eşcinseller, kendi içsel nitelikleriyle değil, insanlara göründükleri gibi tanımlanmaktadırlar.

Kinsey'in konuyu yargılamaksızın, tamamen tanımlayıcı bir biçimde ele almaktan başka seçeneği olmamasının da nedeni budur. Kinsey, çok sayıda kişinin eşcinsel ilişkiye girebildiğini ve girdiğini, onların yalnızca bir bölümünün eşcinsel sayıldığını kabul etmek zorunda kalmıştı.

Kinsey, kimin eşcinsel sayılacağı kararının ancak keyfi olabileceğini ve bunun tümüyle toplumsal alışkanlıklara bağlı olduğunu anlamıştı. Elbette bu alışkanlıklar, eşcinselliğin zayıflık mı güçlülük mü, günah mı sevap mı, sapkınlık mı dinginlik mi, ruh hastalığı mı yoksa ruh dinginliği mi olduğunu da belirlemektedir. Kısacası, eşcinsellik denilen şey, ne ahlaksal, ne yasal ne de tıbbi bir nitelik gösteren bir olaydır. Belli durumlarda belli kişiler için kullanılan toplumsal bir kategori ya da etikettir. Eşcinsel olmanın anlamı, belli bir toplumda anlaşıldığı biçimiyle eşcinsel rolüne bürünmektir.

Bazı toplumlarda, pek çok eşcinsel davranış görülmesine karşın, eşcinsel rolün bulunmaması dikkat çekicidir. Gerçekten de böyle davranışlar ayırt edilerek özel bir sınıflandırmaya sokulmadıkça, ne birey ne de toplum için bir sorun haline gelmeyebilir.

Örneğin, Afrika'daki Siwanlar, Avustralya'daki Arandalar ve Yeni Gine'deki Karakiler gibi, hemen hemen tüm erkeklerin hem karşıcinsel hem de eşcinsel ilişkilere girdiği çeşitli ilkel toplumlar bilinmektedir. Böyle toplumlarda, terminolojik açıdan söz konusu olmasa bile, karşıcinsellerle eşcinseller arasına bir ayrım koyulamayacağı açıktır. Kinsey'in sınıflandırma ölçüsü yine de uygulanabilir, ama erkeklerde, yalnızca 1-5 kategorileri arasında değişen, değişik cinsellikte davranışlar gösterecektir. 0 ve 6 kategorilerdeki karşıcinsel ve eşcinsel uç noktaları ise boş kalacaktır.

Batı toplumunda da ayrım çizgilerinin her dönemde bugünkü gibi kesin olmadığına inanmak için pek çok neden vardır. Örneğin, Eski Yunanda eşcinsel davranışlar, bir erkeğin cinsel etkinliğinin normal bir parçası olarak görülüyor ve bunun evliliği ya da babalığı önlemesi asla düşünülmüyordu. Eşcinsellik diye bir sözcük yoktu. Bunun yerine, insanlar «pederast» (yani oğlan sevgisi, oğlan ya da daha doğrusu delikanlı anlamında pais, sevmek anlamında eron sözcüklerinden türemiştir) sözcüğünü kullanıyordu, bu da toplumsal yararı olan övgüye değer bir gelenek olarak. Ancak, ne «ilham veren» diye adlandırılan daha yaşlı sevicinin, ne de «dinleyen» denilen daha genç sevilenin, kadınlarla ilişki kuramaması düşünülmüyordu. Kısacası, çağdaş eşcinsellik terimini Eski Yunanda uygulama olanağı yoktu. İlle de çağdaş bir sınıflandırmaya sokmak istersek, en yakın tanımlama olarak, ambiseksüellik terimi kullanılabilir.

Eşcinsel eylemlerin günah diye nefretle karşılandığı Ortaçağ Avrupasın-da bile, bunların «bir eşcinselliği» gösterdiği varsayılmıyordu. İnsanlar, «so-domy» (kutsal kitapta geçen Sodom kentinden) yada «buggory» (Bulgaristan'da sapkın bir mezhepten) suçlarından cezalandırıldıklarında, bu kişilerin isteseler pekâlâ uygun karşıcinsel davranışlara girebileceği varsayabiliyordu.

Anal ve ağız yoluyla ilişkiler gibi yalnızca birkaç özel eylemin de cezalandırıldığını anımsamak gerekir. Erkekler arasında başka aşk ve şefkat gösterileri özel bir dikkat çekmiyordu.

Aynı cinse yürekli davranışlarda bulunan kişilerin, temelde herkesten farklı görülmesi, ancak modern çağda olmuştur. Bunun sonucu olarak da sıradan bir erkek ya da kadının, kendi cinslerinden olan kişilere erotik tepkiler gösteremeyeceği düşünülmeye başlanmıştır. Böyle tepkiler ancak doğuştan gelen anormal koşulların bir sonucu olabilirdi. Psikiyatristler, bu kuruntu verici durumla ilgilenmeye ve ona çeşitli ekzotik adlarla atıflarda bulunmaya başladılar. 19. yüzyılın sonlarına doğru ise «eşcinsellik» yeni bir terim olarak ortaya çıktı. Gerek bu terim, gerekse onun karşıtı olarak türetilen karşıcinsellik terimi, kısa sürede yaygın biçimde kullanılır oldu ve bütün Avrupa dillerine yerleşti.

Bu sözcüklerin kökeni ve tarihi üzerine bilgisi olmayan çağdaş okur, bunlarla anlatılmak istenen fenomenleri yanlış anlayabilir. Bugün rahatlıkla eşcinsellikten ve karşıcinsellikten söz ediyoruz ve görünürde herkes ne demek istediğimizi hemen anlıyor. Ancak, karşılıklı olarak birbirimizi dışlayan bu kategorilerin, başlangıçtan beri sorunu aşırı basitleştirdiğini ve önyargılı bir biçimde yayıldığını anlamamız gerekir. Gerçekten de bunlar, ancak insanların cinsel yeteneklerinin tamamının ortak bir kabul görmediği baskıcı bir kültürde ortaya çıkabilirlerdi. Eşcinseller ile karşıcinseller arasına yapay bir ayrım çizgisi çeken bir kültür, böylece insan doğasına çok garip ve çok dar bir biçimde baktığını göstermiş olur. Bu, insanlar arasındaki farkların soyutluğunu, insan davranışının nüans ve tonlarını, kısacası yaşamın doğal çeşitliliğini görmezlikten gelen bir bakış açısıdır.

Olumsuz koşullandırmaların, psikolojik baskıların ve toplumsal yaptırımların olmadığı durumlarda insanlar her iki cinsin üyelerine kişisel tepki gösterebilmektedirler. Erotik ilgisi yalnızca bir cinsle sınırlı olan kişiler, ancak kültürel koşullanmanın sonucu bu duruma gelirler. Gerçekten de, tıpkı karşıcinsel eşlere tepki göstermeyi başaramayanlar gibi, eşcinsel eğilimlerinin farkında olmayan erkek ve kadınların da aldıkları eğitim tarafından yaratıldığını söyleyebiliriz. İdeal bir dünyada herkesin ambiseksüel bir yaşamı olmayacağı açıktır. Mutlaka güçlü cinsel tercihlerin, hatta cinsel ilgilerin bir ölçüde birbirini dışlaması söz konusu olacaktı. Üstelik, başka yerde de açıkladığımız gibi, çoğu erkek ve kadında bu ilgilerin baskınlıkla karşıcinsel olması beklenebilir. (Ayrıntılı bilgi için «Cinsel Etkinlik Tipleri»ne bakınız.) Buna üzülmek için hiçbir geçerli neden yoktur. Asıl üzülmemiz gereken nokta, birçok kişinin bir yana ittikleri yeteneklerini görmemeleri ve öteki insanlar için kendilerini bir örnek ya da norm saymalarıdır. Üzücü olan, böyle tek yanlı bireylerin dar kafalılığıdır, kendilerinden olmayan herkese reva gördükleri hoşgörüsüzlüktür.

ABD toplumunda birbirlerine kesin bir düşmanlıkla bakan birçok eşcinsel ve karşıcinselin bulunduğunu biliyoruz. Önceleri, bir kural olarak bu insanlar, kendilerine özgü cinsel yönelimlerinden onur duyarlardı. Bundan övünç duyanlar ya da karşıtlarının eylemlerine yol açanlar böylesi umutsuz sınırları sürdürmekte de ısrar edebilirler. Bunlar özellikle eşcinsellerdir ve özür dileyici, üzünçlü olmaları beklenirdi çok kere. Yine de onlara, günahkâr, suçlu ya da hasta sapkınlar gibi ikinci sınıf yurttaşlarmış gibi davranılır-dı. Bu nedenle, onlar hakkında, geçmişte iyi kişiler olduğu biçiminde bir görüşün yaygın olması şaşırtıcı gelmemelidir.

Yalnız bu yakınlarda eşcinsellerin çoğu, kendileri üzerine koruyucu bir kanat geliştirdi. Kendi kendilerini «homo» ve «dürüst» diye adlandırarak şimdi resmi değer yargılarına meydan okuyorlar ve uzun zamandır yadsınan yurttaşlık hakları için savaşım veriyorlar. Sonraki bu gelişmenin birçok bakımdan yapıcı ve sağlıklı olduğunu kuşku yok. Hâlâ gerekli olsa da, bu gelişme, insanların talihsiz iki kampa bölünmüş olmasını özenle vurgulamasının yanı sıra bu bölünmüşlüğe de değinmesinden dolayı üzücü nitelik taşıyor.

Homo ve dürüst de olsa, her ikisi de yalnızca tek bir dünyanın parçasıdır ve bu gerçekleşmeksizin birbirlerini ve kendilerini yanlış anlamaya devam edeceklerdir.

Geçmişte esas olarak toplumsal bakımdan başat olan karşıcinsel kesim belirli kişileri kendilerinin dar cinsel standartlarına uymadığı gerekçesiyle eşcinsellikle etiketlediler. Şimdi bu etiketlemenin önceki gibi devam ettiğini söylemek bile gereksiz. Bununla birlikte, eşcinsellerin yurttaşlık hakları hareketinin etkisi altında birçok erkek ve kadın, şimdi, kendi durumlarını yasallaştıracak girişimlerde bulunuyorlar. Kısacası, onlar kendilerine her açıdan eşit davranılması için verdikleri mücadelenin dikkate alınması gerektiğine inanıyorlar. Aynı zamanda kendilerine uygulanan ağır psikolojik baskıdan da kurtulmak istiyorlar. Aslında onların kendi yasal kimlikleri için verdikleri mücadele oldukça yavaş ilerlemekte.

Bazıları resmen eşcinsel olarak damgalanmışken, (belki bazı küçük eşcinsel olayların keşfinden sonra onların bu etiketi çabucak kabullenmekten başka bir seçenekleri yok), gizli eşcinsel bilgiler, o kişi kendisini homo olarak görmeden önce yıllarca sürebilir. Başlangıçta, O, eşcinselliğin ima ettiklerine bir anlam veremez ve dürüst arkadaşlarından kendini farklı kabul etmekte isteksiz olabilir. Gerçekte gördüğümüz gibi bu isteksizlik pekâlâ mazur gösterilebilir. İsteksizlik, kavrayış eksikliğinden değil de daha çok basmakalıp ve yerli yerince (istiflenmiş) olmaya karşı ani, doğal tiksinme değişimlerinden doğar. Hiçbir ortak yanı olmadığını bildiği gibi, tipik «eşcinsel» özellikleri olan biri gösterildiği zaman bu tiksinme ona karşı büyük bir nefrete dönüşebilir. Ve onun meydana çıkma süreci, bu yüzden birçok psikolojik dolambaçlar, çıkmazlar, yanlış çıkışlar ve terslikler yüzünden oldukça karmaşık bir niteliğe bürünüyor.

Ne gariptir ki, daha önce sözünü ettiğimiz, eşcinsel imalar veren insanların çoğu asla ortaya çıkmazlar. Bazıları basitçe tüm cinsel ilişkilerden vazgeçer, bazıları becerebildiğince ortalama bir karşıcinsel ilişki sürdürür. Bazıları da hem eşcinsel hem karşıcinsel ilişkide bulunur. Ancak onlar kendilerini temelde dürüst olarak tanımlarlar. Yaptıklarını anlatırken, ve yalnızca eşcinsel ilişkide bulunanlar da kendilerini anlatırken cinsellikle ilgili olmayan resmi nedenlerden ötürü öyle yaptıklarını söylerler. (Örneğin erkek fahişeler gibi para kazanırlar.)

Aşağıdaki sayfalarda, eşcinsel ilişkilerin çeşitli biçimlerinin kısa bir özetini bulacaksınız. Kuşkusuz cinsel ilişki terimi burada da önceki bölümdeki anlamıyla kullanılmıştır. («Karşıcinsel İlişki»nin giriş bölümüne bakınız.) Aslında biraz sonra görüleceği gibi, eşcinsel ve karşıcinsel teknikler de temelde birbirinin aynıdır.

Ama «Eşcinseller ne yapar?» diye soran insanlar, imgesel eksiklikten dolayı bu soruyu ancak kendi karşıcinsel dünyasına dayanarak açıklığa kavuştururlar.

Dar görüşlülüğün böylesi, insanların kendi bedenlerinin erotik potansiyelinden bir kere bütünüyle nasıl soğutulabileceğini gösterir. Aslında toplumumuzda eşcinsel ve karşıcinsellerin ezilmesi, cinsel barbarlığın başka bir göstergesidir.

Eşcinsel davranışlara karşı toplumsal tutumlar daha derinlemesine olarak kitabımızın «Seks ve Toplum» adlı üçüncü bölümünde tartışılıyor. (Özellikle de «Uyumculuk ve Sapkınlık»a bakınız )

HAYVANLARLA CİNSEL İLİŞKİ

 

Birçok kültürün mitleri ve halk öyküleri; insanlarla ayı, kurt, yılan ve timsah gibi hayvan türleri arasında cinsel ilişkiye başvurulduğunu anlatır. Bu hayvanlar çok sık olarak insanın birdenbire beliren tutkularının araçları olur, ancak eski Yunan ve Romalı yazarlar, bazı durumlarda hayvanların önceliği (inisiyatifi) ele aldığını anlatırlar. Örneğin, Aelian'ın ünlü bir öyküsünde, bir yunusbalığı güzel bir çocuğa âşık olur ve yoğun kur yapmalardan sonra onu âşığı yapmayı başarır. Yunanlılar en büyük Tanrıları Zeus'un erişilmez bir kadının yanına yaklaşmak için arasıra bir hayvan kılığına girdiğine inanırlardı. Tanrı Zeus, Eurupa'ya bir boğa kılığında, Leda'ya da bir kuğu kılığıyla ulaşmıştır. Grek mitolojisi, Girit Kraliçesi Pasiphoen'in bir boğayla ilişki kurduğunu da anlatır. Buna benzer öyküler Asya, Afrika ve Amerika'daki çeşitli ilkel topluluklarda da anlatılırdı. Örneğin, belirli bir Eskimo kabilesi, beyaz insan ırkının bir kadınla bir köpek arasındaki cinsel ilişki sonucu meydana geldiğine inanırdı.

İnsanların hayvanlarla cinsel ilişkisi, tarihten günümüze değin ressam ve heykeltraşların da büyük ilgisini çekmiştir. Gerçekten de bu sanatçıların tarihte en büyük başyapıtları bu konuya ayrılmıştır. Öte yandan, birçok sanatçının, bir hayvanla olan ilişkiyi çizerken kadınları seçmesi de oldukça ilginçtir. Dişi hayvanlarla erkeğin artistik temsilleri ise son derece az sayıdadır. Aynı durum, bazı ülkelerde görülen yaşamın aşamalarını gösteren yapıtlar için de söz konusudur. Bu yapıtlar, çoğunlukla köpekler, domuzlar ya da eşekler ve atlarla cinsel ilişki kuran kadınları gösterirler. Erkekle ilgili açık yapıtlar ise bilinmiyor. Bu tür yapıtların belirli erkek fantezilerini tatmin etmek için yaratıldığı ve herhangi bir gerçek dişi gereksinimine yanıt vermediği anlaşılıyor.

Hıristiyan-Yahudi kültürünün de ceza yasaları hayvanlar ve insanlar arasındaki ilişkiyle yakından ilgilendi. Kutsal Kitap'ta görüldüğü gibi, eski Yahudiler (İbraniler) böyle bir etkinliği kesin olarak ölüm cezasıyla yasakladılar (Leviticus 20). Hatta Talmud'dan dul bir kadına korunmak amacıyla köpek verilmesine izin verilmiyor ve bu kararın köpeğin kadın tarafından başka amaçlarla kullanılması tehlikesini önlemek için alındığını açıklıyordu (Abodah Zarah. 22b. Baba Metziah 71 a). Bu olumsuz Yahudi tutumu sırasıyla Hıristiyan kilisesi ve çoğu Batı toplumunda benimsendi. Yasaların birçoğunda güçlü etkiler bıraktı. Gerçekte derin bir ironik tarihsel dönüşle bu yasalar bizzat Yahudilerin kendilerine karşı kullanıldı. Bazı ortaçağ dinbilim-cileri ise bir Hıristiyanın bir Yahudi ya da Müslümanlarla cinsel ilişki, yasalara göre böyle bir kişiyi göz önünde bulundurarak bir hayvanla cinsel ilişki kurma gibi anormal ahlaksallıkla eşdeğer tutuluyor ve kutsal inanca göre de onun hayvandan hiçbir farkı kalmıyordu. Bu, çok ciddi bir suç olarak kabul ediliyordu. Ortaçağ boyunca ve hatta modern çağlarda hayvanlarla cinsel ilişki kuran erkek ve kadınlar diri diri gömüldü. Kızgın demirle dağlandılar ya da asıldılar. Bazı durumlarda hayvanlar da aynı cezalara çarptırıldılar.

LEDA VE KUĞU

Klasik Yunanistan 'dan bir heykel

Bugün bile çok az insanın böyle bir cezaya çarptırılması uygun görülüyor. Bu arada birkaç on yıl içinde ABD'nin bazı eyaletleri ve birkaç Avrupa ülkesinde havyanlarla cinsel ilişkiye getirilen yasal kısıtlamaların tümüyle kaldırıldığı görülmektedir.

Ancak ABD'nin çoğu eyaletinde hâlâ bu ilişkiyi şiddetle cezalandırma yoluna gidilebiliyor. (Bazı eyaletlerde olası en yüksek ceza, ömür boyu hapisle noktalanıyor.)

Bu dinsel ve resmi gelenek, uzun zaman Batı tıp düşüncesine de yansımıştır. Bunun sonucunda, din adamlarınca ve hukuk çevrelerince günahkâr ve suçlu kabul edilen davranışlar, psikiyatristler tarafından kolayca hastalık olarak ilan ediliverdi. Sayısız psikiyatrik metinler bir bozukluk belirtisi olarak etiketlenen hayvanlarla cinsel ilişkiye (anormallik, sapkınlık ya da sapınç) küçümsenmeyecek denli önemli bir yer ayırdılar.

Kilise ve üstyapının «sodomy», cinsel sapık «doğaya karşı suç» olarak adlandırdıklarını psikiyatri «zoofili» ya da vahşilik (bestiality) olarak mahkûm etmeyi hızlandırdı. Kısacası, sonuçta böyle davranışlar gösteren insanlar akıl hastası olarak kabul edildi. (Aynı zamanda «Uyumculuk ve Sapkınlık»a bakınız.)

Bugün insanın hayvanlarla cinsel ilişkisi üzerine sık istatiksel ayrıntılı çalışmalardan sonra bu çalışmalara birazcık olsun kulak kabartmamış olan ve birazcık canı sıkılması gereken seçkin dinsel, resmi ve psikiyatrik çevreler, gerçekten garip bir görünüm içindeler. Biz bu türde cinsel etkinliğin pek yaygın olmadığını biliyoruz. Bu, erkekler arasında oldukça seyrek, hatta kadınlarda çok seyrek görülen bir durum. Kısacası, bunun gerçek bir toplumsal anlamı yoktur. Bu yüzden onun güçlü toplumsal mahkûmiyetinin temelde yalnızca belirli simgesel dinsel amaçlara hizmet edeceğini varsaymamız gerekir. Çağdaş Batı ülkelerinde hayvanlarla cinsel ilişki, daha çok kırsal kesimlerde görülür. Örneğin, çiftliklerde yetişen çocuklar bir sığırın doğumunu gözleyebilir ve böylece bazı cinsel deneyimler kurmak için ayar-tılmış olurlar. Bu çocuklar bu gözlemlerini danalar, domuzlar, midilli, köpek ve hatta ördek ya da tavuk üzerinde deneyebilirler.

Bir çocuğun bir süre için özel bir hayvanla düzenli bir cinsel ilişki kurması gibi istisnalar olmakla birlikte, çok kere bu girişimler birkaç kereden fazla yinelenmez. Kuşkusuz hayvanlarla cinsel ilişkinin tek biçimi birleşme değildir. Bazı çocuklar kolayca hayvanlarla mastürbasyon yaparlar (yapay dölleme için meni elde etmek isteyen çiftler gibi) ya da hayvanların penislerini ya da anüslerini yalamasına izin verirler. Kadınlar ve kızlar bu tür ilişkilerde erkeklerden daha az olmakla birlikte, yine de benzeri yöntemlerle hayvanlarla ilişki kurabilirler.

İnsanla hayvan arasındaki cinsel ilişki oldukça az rastlanan bir olayken, farklı türden hayvanlar arasındaki cinsel ilişki hiç de öyle az değildir. Bazı durumlarda, (atlar ve eşekler ya da aslan ve kaplan) böyle iç çiftleşmeler sonucu hayvanlar gebe kalarak doğum bile yapabilirler (katırlar, liger-ler). İnsanın öteki memelilerle arasında gerçekten nispi bir yakınlık bile olamaz.

Böyle bir ilişkinin asla ne bir insan ne de bir hayvan gebeliğine yol açmayacağı açıktır.

Toplumumuzda, gelecekte olasıdır ki resmi ve tıbbi yetkililer, hayvanlar ve insanlar arasındaki cinsel ilişkiyle çok daha az ilgilenecektir. Gerçekte, havyanlar yaralanmadıkça ya da başka olumsuz sonuçlara neden olmadıkça toplumsal bir karışıklığın doğması için hiçbir neden yok. Aynı zamanda böyle ilişkiler psikiyatristlerin soyutlanmış girişim gibi etiketler takmasının da akla sığar hiçbir yanı yoktur.

Ancak, insanla ilişki yerine her zaman hayvanla ilişki kurmayı yeğleyen erkek ve kadınların cinsel yönden uyumsuz oldukları kabul edilebilir. Bu durumda öbür özel ve zorlayıcı davranışların bütününde olduğu gibi bir uzmanın yardım etmesi pekâlâ salık verilebilir. (Aynı zamanda «Cinsel Uyumsuzluk - Sorunsal Cinsel Davranış»a bakınız.)