5. BEDENSEL
SORUNLAR
Bedenini yaşamı boyunca
sağlıklı bir biçimde koruyan çok az insan vardır.
Çoğumuz şu ana değin ya tıbbi bir bakımdan
geçmişizdir ya da ilerde böyle bir işleme gereksinim
duyacağız. Çeşitli nedenlerle insanlarda büyük zararlara, sakatlıklara
yol açan hastalıkların kuşkusuz insanın cinsel yetenekleri
üzerinde de bir etkisi olmaktadır. Yaralanmalar ya da hasarlar cinsel
organlara doğrudan zara verdiği gibi, vücudun başka yerlerindeki
zararlarıyla da, bu organlar ve onların işlevlerini azaltmakta
ya da işlemez hale getirebilmektedir. Böyle durumlar genelde bir
zayıflığın sonucu olarak ortaya çıkabilir, küçük bir
dikkatle de ne oldukları kolayca anlaşılabilir. Böylece
kişinin yeniden güç toplamasıyla cinsel işlevleri de eski
durumuna dönebilir. Eski durumuna gelmediğinde de, umutsuzluk bunları
çalıştırmak için bir çözüm olamaz. Sürekli yeteneksizlik
gösteren kronik hastalara, cinsel yaşamlarında
başarılı bir doyum olanağı kazandırabilmektedir
artık. Üstelik sorunları henüz ortadan kaldırılmadan. (Bkz.
«Cinsel Baskılar»)
Öte yandan, insanın cinsel etkinliğini ve
döllenme yeteneğini doğrudan etkileyen kesin bedensel
hastalıklar da vardır. Bu tür hastalıklar arasında
kısırlık ve zührevi hastalıklar özel bir önem kazanırlar.
Yaygın ve önemli olan bu hastalıklar, geçmişin umutsuz
koşullarından hızla uzaklaşarak, hızla tedavi
edilebilen tıbbi olaylar haline gelmiştir. Ancak tüm bunlara
karşın milyonlarca insan hâlâ bu hastalıklardan birine
yakalanmaktan kurtulamıyor. Bu nedenle cinsel olgunluğa varmış
her kişi, bunları bilmek zorundadır. Aşağıdaki
sayfalarda insanın cinsel işlevine ilişkin temel bedensel
hastalıklar ve bunların yol açtığı bozukluklar
üzerinde durulacaktır. (Bedensel bakımdan herhangi bir şikayeti
olmayan insanların cinsel zorlukları için «Cinsel Uyumsuzluk»
bölümüne bakınız.)
KISIRLIK
Yaklaşık olarak her beş çiftten
birinin çocuk yapma olasılıklarının olmadığı
kabul edilir. Bu, bazı durumlarda bir sorun olarak görülmez, hatta çiftin
cinsel yaşamına katkıda bulunacağı için iyi de
karşılanır. Ancak anne baba olmaya değer veren kadın
ve erkekler açısından kısırlık, büyük bir mutsuzluk
kaynağıdır. Ama günümüzde tıbbi ilerlemeler sayesinde bu
durumdaki çiftlere yardım etme olanağı giderek artmaktadır.
Bir çiftin çocuksuz kalmasına neden olan
kısırlık durumu, erkek ya da kadından, ya da her ikisinden
kaynaklanabilir. Kısırlığın çok çeşitli nedenleri
arasında cinsel deneyimsizlikten kötü beslenmeye, ruhsal sorunlardan
kadın ve erkek üreme organlarındaki bozukluklara değin daha pek
çok etmen olabilir. Dış görünüşte sağlıklı olan,
otuz beş yaşın altında bulunan bir çift, bir yıl
boyunca bilinçli bir çaba gösterip de gebeliğin başlamasını
sağlayamamışsa, bir doktora başvurmaları doğru
olur. Her iki eşin uzman doktor tarafından dikkatlice muayenesi, bu
başarısızlığın nedenini ortaya çıkarabilir.
(Çiftlerin yaşları 35'in üzerinde ise 6 aydan sonra yardım
istenmelidir.) Kısırlığın tanısı kadar
iyileştirilmesi de kolay olabilir. Örneğin bazen bir çiftin salt
cinsel birleşme için kadının döllenme yeteneği olduğu
günleri seçmemiş olmasının, kadının çocuksuz
kalmasına yol açtığı görülmüştür. Başka
durumlarda da sorun karmaşık nedenlere bağlanabilir ve
geniş çaplı bir iyileştirme tedavisi ya da ameliyata
başvurulabilir. Daha yakın zamanda ve yaygın olarak kullanılmaya
başlanan tedavi yöntemlerinden biri de yapay döllemedir. Bazı
durumlarda (yaklaşık her on çiftte bir) tüm tıbbi çabaya
karşın döllenme olmaz. Böyle çiftler evlatlık edinerek
ana-babalık görev ve özlemlerini gidermeye çalışırlar.
ERKEKLERDE KISIRLIK
Çiftin çocuk sorununu çözmeye çalışan
doktor, genellikle ilkin erkeği muayene eder. Çünkü erkeğin üreme
sistemi daha basittir; kolay muayene edilebilir ve ayrıca sorunun
kaynağı daha çok erkekte bulunur.
Kuşkusuz muayeneler sonucu bir erkeğin
kusurunun doğuştan beri varolduğu da ortaya
çıkarılabilir. («Kalıtımsal Kusurlar» ve «Cinsel
Bozukolu-şumlar»a bakınız.) Ayrıca, sonradan
kazanılmış da olabilir. Örneğin, yetişkin yaşlarda
geçirilen kabakulak ya da belsoğukluğu gibi hastalıklar,
kısırlığa yol açabilir. (Bkz. «Zührevi Hastalıklar»)
Kısırlığın bir başka nedeni de sperm
sayısının azlığı olabilir. Bu durumda erkek,
canlı sperm hücresi üretmektedir ama üretilen spermin miktarı
gebeliği başlatmak için yeterli değildir. Gerçi bir yumurta
hücresini döllemek için tek bir sperm yeterlidir. Ancak bu tek spermin amaca
ulaşabilmesi için sayısal açıdan bir kerede 200 milyon spermin
boşaltılması söz konusu olmaktadır. Bazı durumlarda
sperm sayısı az da olsa, döllenme başka nedenlerle
sağlanamayabilir. Örneğin, bu spermlerin hareket yeteneği bir
ölçüde kısıtlıysa, döllenememe-nin nedeni olabilir. En sık
görülen durumlardan biri de, sperm sayısının
azlığı, spermlerin bozukluğu ya da hareket yeteneklerinin
az oluşu ile ortaya çıkmaktadır. Şurası
açıktır ki, bu koşullar erkeğin cinsel isteklerini hiçbir
zaman etkilemez. Kısır bir erkek, döllenme yeteneği bulunan bir
kadını gebe bırakamaz, o kadar. Bir başka deyişle,
böyle bir erkek cinsel bakımdan güçsüz değil, yalnızca
kısırdır.
Bununla birlikte, cinsel güçsüzlüğünden
dolayı kısır olan erkekler de vardır. Bunlar normal
miktarda sperm üretmelerine karşın, bir kadını gebe
bırakamazlar, çünkü bu erkekler için penis sertleşmesi ya da
sertleşmenin bir süre devam etmesi olanaksızdır ve bu yüzden
cinsel organlar yoluyla birleşmede bulunamazlar. Böyle durumda gebelik
yapay döllenme yoluyla sağlanmaktadır.
KADINLARDA KISIRLIK
Eğer kısırlık sorunuyla ilgili
olarak doktora başvuran erkeğin test sonuçları olumlu
çıktıysa, yani çocuk yapma olanağına sahipse, doktor bu kez
de kadına bir dizi test uygulayacaktır. Kadın, üreme
organlarından bir bölümünün doğuştan bozuk olması nedeniyle
kısır olabilir. Bu durum birtakım iç
yangılar, özellikle belsoğukluğundan
ileri gelebilir. (Bkz. «Zührevi Hastalıklar») Böyle bulaşımlar
fallop borusunda kalıcı tıkanmalara yol açarak döllenmeyi
olanaksız duruma getirirler. Bazı kısırlık
durumlarıysa döllenecek yumurta bulunmayışından
kaynaklanır. Bunun nedeni de yumurtalığın
sal-mamasıdır. Öteki durumlarda döllenmenin olduğu, ancak
döllenmiş yumurtanın dölyatağı iç duvarında
yuvalanmadığı görülür. Bir başka örnekte, döllenme ve
yuvalanmanın gerçekleştiği, ancak gebeliğin mutlaka bir
düşükle son bulduğu görülmüştür. Bunun nedeni ise dölyatağı
ya da dölyatağı boynunda görülen bazı anormalliklerdir.
Bazı kadınlarda dölyatağı boynundaki mukozalar (kaslar)
spermlerin içeriye geçmesini engelleyecek kadar kalındır, bazı
kadınlarda ise dölyatağı boynunun ya da vajina
salgılarının spermlerin yaşamalarına uygun
olmayıp ölmelerine neden olmalarıdır. Hatta bazen bir kadının
vajinasında spermlere karşı bir
bağışıklık geliştiren antikorlar görülür.
Kadınlarda kısırlığı
olası nedenlerinin pek çok ve değişik olması, bazen bunlara
karşı uygulanacak tedavi yönteminin belirlenmesini güçleştirir.
Bundan dolayı kadın, hormon tedavisinden ameliyata değin bir
dizi işlemden geçmek zorunda kalır. Bununla birlikte son on
yıldaki tıbbi gelişmeler, özellikle son yıllarda giderek
artış gösteren yapay döllenme, eski umutsuz kısırlık
durumlarına yeni bir çözüm getirmektedir.
YAPAY DÖLLENME
Yapay döllenme, bir kadının
dölyatağı boynuna yakın bir yere doktor tarafından bir tüp
yoluyla meni bırakmakdan oluşan basit bir işlemdir. Ancak yapay
döllenme işleminin başarıyla uygulanabilmesi için
kadının yumurtlama zamanını beklemek zorunludur. Evli bir
çift, döllenme sorununu kesin olarak yenmek istiyorsa, bu
başarılı gebelik yöntemini seçebilir. Mastürbasyonla elde edilen
meni, çoğunlukla kadını kocasına aittir. Eğer
kocanın kısır olduğu belirlenmişse, o zaman adı
bilinmeyen bir vericinin menisi döllenme için kullanılabilir. Bu verici
doktor tarafından seçilir ve bunun kimliğini de yalnızca doktor
bilir. Seçilen vericinin bedensel özelliklerinin babaya benzeyip
benzemediği denenir, ayrıca, genel sağlığının
iyi olup olmadığı da belirlenir. (Ülkemizde böyle
bir uygulama yoktur henüz. ABD'de bu tür uygulamaların yanı
sıra, Sperm Bankası adı verilen kuruluşlarca, ünlü bilim
adamlarından olduğu ileri sürülen menilere, yapay dölleme için
kullanılmaktadır.)
KALITSAL KÜSURLAR
Hiçbir insanın yüzde yüz etkin
olmadığı sık sık vurgulanmaktadır. Gerçekte bu,
vücudumuzun biçimine ve işlevlerine özen göstermek açısından da
geçerlidir. Hepimiz, doğduğumuz andan
yaşlılığımıza değin özlenen yetkin bedensel
ve zihinsel özellikleri engelleyici kimi kalıtsal zayıflıklar ve
kusurlar taşırız. Bunların çoğu, erken oluşan
dazlaklık ya da düztabanlık gibi gerçek anlamda
kaygılanmayı gerektirmeyen sonuçlardır. Ancak kanın
pıhtılaşmaması (hemofili), kansızlık, (orak hücre
kansızlığı) ya da kas gelişmemesinin kimi türleri gibi
kesin kusurlar, önemli olabilir. Kuşkusuz bunlar ve benzeri kalıtsal
kusurların bir kuşaktan gelecek kuşağa geçmesi
durduru-labilseydi, pek çok insan şimdi bunlara katlanmak zorunda
kalmazdı.
Ne yazık ki kimi kalıtsal kusurlar gizli
taşıyıcılarla kuşaktan kuşağa geçebiliyor.
Yani bu etkileri taşıdıklarından habersiz olan erkek ve
kadınlar, döllerine geçecek olan tehlikeleri de göremiyorlar. Bunun nedeni
kalıtım yasalarında bulunabilir.
Bir başka açıdan
bakıldığında, kalıtsal kusurların iki türde
olduğu görülür: Başat ve çekinik. Başat kalıtsal kusur,
anababanın yalnızca birinden geçebilir. Başka bir deyişle,
anababadan yalnızca biri başat kusur taşıyorsa, bu kusuru
çocuklarının yarısına geçirir. Çekinik bir kalıtsal
kusur, anababanın her ikisince de geçirilir. Bir başka deyişle,
anababadan her biri yalnızca bir kalıtsal çekinik kusur
taşıyorsa, bu kusur, çocuklarından herhangi birine geçmez. Ancak
her ikisi de aynı kalıtsal çekinik kusuru taşıyorsa, bunu
aşağıda gösterilen yolla çocuklarına geçirirler. Ortalama
olarak her dört çocuktan biri tamamen etkilenmeyecek, ikisinde gizli
taşıyıcılar olacak, bir çocukta da kusur görülebilecek. Bu
bakış açısını, kimi çiftler çocuk yapmaya karar
vermeden önce, kalıtsal danışma bakımından
yararlı bulabilirler. Bir çiftin dikkatle muayene edilmesi, ailelerinin
tıbbi geçmişi ve onların önemli kalıtsal
kusurlarını taşıma olasılığı üzerine
değerli ipuçları verebilir. Çoğu çiftler, taşıdıkları
kalıtsal kusurları öğrenince bundan kaygı
duyacaklarını düşünürler. Bununla birlikte, kimi çiftler de,
sağlıklı çocuk yapamayacaklarını tam zamanında
öğrenebilirler. Bu nedenle bir çocuğu evlat edinerek daha büyük bir
mutluluk duyabilirler. Öte yandan, kadının gebeliği sıra-
sında, doğuracağı çocuğun
önemli anormallikler taşıdığı, seyrek de olsa
bulgulanmaktadır. Yakın geçmişte bile, böyle bir bulgu, resmi
bir kürtaj için yeterli neden olarak kabul edilmekteydi.
CİNSEL SAKATLIKLAR
Çoğu insan vücudu gelişmesi ve
işlevlerini yerine getirmesi bakımından sağlıklı
olur. Vücudunda herhangi bir hastalık ya da işlevlerinde bir bozukluk
görmeden de doktorun kapısını çalmaz. Bu durum, vücudun cinsel
bölgeleriyle ilgili rahatsızlıklar için de geçerlidir kuşkusuz.
Bununla birlikte, herhangi bir cinsel etkinlikte doyuma ulaşabilmek için
tıbbi tedaviye gereksinim duyan, doğuştan gelme cinsel
bozukluklara ve sakatlıklara sahip insanlar da vardır.
Böyle bir sakatlık ya da engel, kromozamal ya
da hormanal dengesizliklerden ileri gelebilir. Ayrıca bu, iç ve
dış cinsel organların tümünü birden etkisi altına alabilir.
Dahası, kimileyin çok büyük sorunlar yaratabilir bu dengesizlikler.
Bunlar, genellikle «vücudun cinsel kusurları» adıyla
sınıflandırılarak ele alınmaktadır. Bu
kusurların çoğu, başka bedensel sakatlıklar gibi, özel
tedavilerle düzeltilebilmektedir artık. Bu sınıflamaya giren
cinsel bozu-koluşumlardan ikisi, aşağıdaki satırlarda
tartışılmaktadır.
İNMEMİŞ ERBEZLERİ
Yumurtalar gibi erbezleri de, embriyonun
gelişmesi sürecinde karında oluşur. Ancak erkek çocuğu
doğmadan önce, karın boşluğunda bulunan bu erbezleri,
torbaya iner. (Penisin arkasında, bacaklar arasında asılı
duran deri kese.) Seyrek de olsa, kimi durumlarda erbezlerin torbaya
inmediği görülür. Bu, kimi hormonal kusurlardan ya da başka
nedenlerden kaynaklanabilir. Eğer çocuk ergenlik çağına böyle
bir durumda girerse, erbezleri vücut sıcaklığında sperm
üretemeyeceği için tedavi edilmesi gerekir. Bu durum tedaviyle
düzeltilemezse kısırlık başgösterecektir. Hormon tedavisi
ya da ameliyat, çoğunlukla özel gelişmelere yol açabilir.
Daha seyrek rastlanan kimi durumlarda ise,
erbezleri ya normal değildir ya da hiç görülmez. Bu durumdaki çocuklara
hormon tedavisi uygulanır. Böylece tıpkı öteki çocuklar gibi
bedensel gelişimleri sağlanır. Ancak yine de bu çocuklarda
kısırlığa yol açan başka nedenler de vardır.
Böyle durumlarda, normal bedensel görünüm, torbaya yapay erbezleri
yerleştirilerek sağlanır.
İKİCİNSİYETLİLİK
Bebek, annenin dölyatağında büyürken,
cinsel organlarını da içeren dış ve iç organları,
doğumda gördüğümüz tamamlanmış biçime ulaşana
değin yavaş yavaş gelişir. Bununla birlikte, kimi seyrek
durumlarda, bu gelişmede karışıklıklar olur ve sonunda
bebek cinsel organları tamamlanmamış olarak doğar. Böyle
bir durumda bebeğin cinsiyetini belirlemek güçleşir; çünkü cinsel organları
her iki cinsiyetin de cinsel organlarına benzemez, yani
tamamlanmamıştır. Bebek, bir erkek (yalancı) ikicinsiyetli
(iki erbezi görülürse), ya da bir dişi (yalancı) ikicinsiyetli (iki
yumurtalık bulunuyorsa), ya da gerçek ikicinsiyetli (erbezi ve yumurtalıklarına
ilişkin dokuların her ikisi de bulunuyorsa) olur. Kimi durumlarda,
dış görünüme bakarak herhangi bir sorunun olmadığı
söylenebilir. Ancak bu, bebeğin hangi cinsiyete ait olduğu konusundaki
kuşkuları ortadan kaldırmaz. (Ayrıca «Cinsel Farklılaşma
Süreci» ne bakınız.)
Günümüzde modern yöntemlerle sürdürülen
araştırmalar, cinselliği tamamlanmadan doğan
çocukların gelişimini gerçekleştirme yolunda önemli adımlar
atılmasını sağlamıştır. Öte yandan, ruhsal
bilgilenim yoluyla çocuğa cinsel rolüne uygun davranışlar
kazandırılabiliyor. Cinsiyetin belirlenmesi için bütün etmenler
zamanında verilirse, bir süre sonra belirli bir cinsel kimlik
oluşturulabiliyor. Başka bir deyişle, kimi kalıtsal
kusurlar bile, doğuştan ikicinsiyetlilik gibi bugün tıbbin büyük
atılımlarıyla çözümlenebilir ve böyle kişiler normal
biçimde yetiştirilebilmektedir.
Hermafrodit sözcüğü, yani
ikicinsiyetlilik, her iki cinsiyetin özelliklerini gösteren bir kişinin
konumunu belirlemek için eski çağlardan beri kullanılmaktadır.
(Yunan mitolojisinde Her-mafroditos, Afrodit ile Hermes 'in oğlu, güzellik
ve iffet simgesi bir gençtir: Bir peri kızının
aşkını yadsıdığı zaman, peri kızı
onu öyle bir coşku ve sabırsızlıkla
kucaklar ki, bedeni onun bedeniyle birleşir ve ikisi tek bir beden gibi
olurlar).
Aynı zamanda bir «cinsiyet değişimi»
isteği duyan ve bu isteğini karşı cinsin özelliklerini
yansıtarak açığa vurmaktan çekinmeyen, cinsiyeti apaçık
ortada olan kadın ve erkeklere de rastlanmaktadır. Transseksüalizm
olarak bilinen bu olay, bedensel bir sorun olmaktan çok ruhsal nedenlere
dayanmaktadır. (Bu konuyu «Cinsel Uyumsuzluk» bölümünde
tartışmak daha yerinde olacaktır.)
AĞRILI CİNSEL
İLİŞKİ
Pek çok sağlıklı insanın
cinselliğinin dış görünümü, herhangi bir cinsel sorunu olup
olmadığı konusunda güvenilir bir gösterge değildir.
Bazı kuşkular ve deneylerden sonra cinsel tepki, fazla kaygı
uyandırmayan başka bedensel işlevlere dönüşür. Bu kurala
uymayan durumlar da vardır elbette. Örneğin bazı erkekler ve kadınlar,
cinsel ilişki sırasında acı duyarlar. Böylesi deneyimlerin
çok büyük yıkımlara yol açabileceği ya da bazı
insanları tam bir cinsel perhize bile zorlayabileceği
açıktır. Ancak doktor tarafından yapılacak titiz bir
muayane ile sorunun nedeni belirlenir ve iyi bir tedaviyle hastanın
tümüyle iyileşmesi sağlanabilir. Aşağıdaki sayfalarda,
cinsel ilişki sırasında duyulan acının bedensel
nedenleri ele alınacaktır. (Olası ruhsal nedenleri ise «Cinsel
İşlev Güçlüğü» bölümünde tartışacağız.)
CİNSEL İLİŞKİ SIRASINDA
ERKEKLERDE GÖRÜLEN ACILAR
Belirgin jenital yara ve hastalıklar
dışında, cinsel ilişki sırasında erkeklerde
görülen acının en yaygın nedeni, fimosis olarak da
adlandırılan, sünnet derisinin sıkılığıdır.
Bu durum, sünnet derisinin küçük bir ağıza sahip olmasından
ötürü, derinin penisin baş kısmından geriye doğru güçlükle
çekilmesinden kaynaklanır. Bu sıkılık, her sertleşme
sırasında tahrişe ve acı duymaya yol açar. Hemen belirtelim,
bu olay günümüzde bir sorun olmaktan çıkmış, küçük bir cerrahi
tedavi yoluyla derinin bütünüyle kaldırılması, ilerde
doğabilecek olası sorunları önler. Öte yandan, sünnetsiz
erkekte, bu tahriş ve acı duymanın yanı sıra,
başka sorunlar da ortaya çıkabilir. Sünnet derisinin, penisin
başından geriye doğru çekilmesi doğal biçimde
sağlanamıyorsa, yardımcı olarak genellikle sabunlu su
kullanılır. Ancak sabunlu su ve benzeri maddeler, bulaşım
ve yangıya neden olan belirgin salgılar biriktirebilir.
Penisteki bulaşımlar, cinsel ilişki
sırasında da kendini gösterebilir. (Bkz. «Zührevi Hastalıklar»)
Bu sorun, özellikle erkek cinsel organının sünnet edilmesini
öngörmeyen toplumlarda yaygındır.
Sonuç olarak, cinsel ilişki
sırasında duyulan acıyı önlemek için vajina çevresinin
şırıngayla ilaçlanması gibi hazırlıklar, kimi
erkeklerde, penis başlarında duyarlığın
anormalleşmesi ya da alerjik tepkiler doğmasına yol açabilir.
Doğal olarak, gebelikten korunma yöntemi gibi,
şırınga ile ilaç alma alışkanlığı da
değişik bir tedavi gerektirir. Bir prezervatif kullanmak, sorunun en
azından geçici olarak çözümlenmesini sağlayabilir.
CİNSEL İLİŞKİ SIRASINDA
KADINLARDA GÖRÜLEN ACILAR
Jenital yaralar ve hastalıklar
dışında, cinsel ilişki sırasında kadınlarda
görülen acının en yaygın nedeni, vajinal yağlanmanın
yetersiz oluşudur. Bu, daha çok yaşlanma döneminde görülür ve hormon
tedavisiyle iyileşebilir. Yetersiz yağlanma, kadının cinsel
isteklerinin yetersizliğini gösterir ve böyle bir durumda kadın
birleşmeye hazır değildir. (Buna koşut olarak, erkekte ve
penisin sertleşmemesi olayı görülür.)
Bazı kadınların kızlık
zarı olağandışı bir kalınlıktadır, bu
durum penisin vajinaya girmesini güçleştirir ve acıya neden olur.
Böyle durumlar küçük bir ameliyatla düzeltilebilir. (Öte yandan, bazı
küçük rahatsızlıklar, kadınların ilk cinsel ilişkiye
girdikleri zaman da görülebilir. Bu durumda kızlık zarı uygun
bir yerinden delinerek rahatsızlık ortadan
kaldırılır.)
Bir başka acı da, vajinada yanma ve
kaşıntıya yol açan zührevi hastalıkların
bulaşımından doğar. Dölyatağı ya da dölyolunun
iltihaplanması, bir mayanın aşırı gelişmesi
(pamukçuk), benzer belirtiler gösterebilir. (Kapsamlı bilgi için «Zührevi
Hastalıklar» bölümüne bakınız.) Böyle belirtiler, çiftlerin
ilkin anal birleşme kurarak, sonra da penisi yıkamaksızın vajinal
birleşmeye geçmesi sonucunda görülür. Böyle durumlarda, penis, rektumsal
bakterileri vajinaya taşıyarak bulaşımın kadına
geçmesine yol açar. Bu bulaşım olasılığı, geri
çekildikten sonra penisin sabunlu suyla yıkanması ile önemli ölçüde
azaltılır. Bazen de kadınlar, torba yangısından ötürü
cinsel ilişki sırasında acı duyarlar. Böyle durumlar kesin
bir tedavi gerektirir.
Gebelikten korunmak için şırınga ile
alınan ilaçların içerdiği kimyasal maddelerin tepkimesiyle
vajinanın duyarlığı gelişebilir. Böyle durumlarda
koruyucu olarak alınan maddelere devam etmemek gerekir. (Kural olarak
vajinal şırıngalar kullanmak zorunlu değildir, üstelik
bunlar acı duyulmasına da yol açabil iyorsa.)
Başka bir acı nedeni de, cinsel
ilişki sırasında vajina duvarının incelme-sidir; bu,
özellikle ileri yaşlarda görülür. Bu sorun hormona! tedaviyle
giderilebilir. Sonuç olarak, bazı kadınlar, ya erkeğin klitoris
başını aşırı uyarmasından ya da klitoris
başının neden olduğu olumsuz bir gelişmeyle karşılaşabilirler.
ZÜHREVİ HASTALIKLAR
Cinsel ilişki, insan yaşamanın en
doğal, err haz verici duygulanımlarından biridir. Ne yazık
ki bazen bu, gereciz bir dert, bir acı, hatta ölümle sonuçlanan durumlarla
karşı karşıya bırakabilir insanı. Toplumumuzda
bugün de görülen ve zaman zaman yaygınlaşan, üstelik uzun .süre önce
ortadan kaldırıldığına inanılan önemli
sağlık sorunları vardır: Zührevi hastalıklar...
Belirsiz bir terim şu 'zührevi hastalıklar'. (Tam
karşılığı, Venüs'e yardım eden hastalıklar
anlamına geliyor.) Üstelik, özellikle cinsel ilişkiyle geçen bu
bulaşıcı hastalıkları tanımlamakta da hafif
kalıyor. Kuşkusuz, bir kişiyle yakın ilişki kurma
yoluyla geçen birçok bulaşıcı hastalık var: Soğuk
algınlığı, çiçek hastalığı, verem ve benzeri
hastalıklar... Zührevi hastalıklar ise, çiftlerden birinin yakın
temasıyla geçmesinden dolayı, her zaman kendine özgü bir grup
oluştururlar. Zührevi hastalıklar, çoğunlukla ilk kez
ilişkide bulunan cinsel organları etkileyerek gösterir kendini.
Tıp dilinde artık 'zührevi
hastalıklar' yerine 'cinsellikle geçen hastalıklar' terimi
yaygınlaşmaya başlamıştır. Bununla birlikte,
eskisinden daha eksiksiz ve kesin bir anlam yüklenmiş değildir bu
yeni terim. Gerçekte, konuyu burada tartışmanın gereği yok.
Az önce vurguladığımız gibi, bütün bulaşımlı
hastalıkların da arasında bulunduğu bu sınıflama,
nedendir bilinmez, konuya olağan bir yaklaşım
sağlamaktadır. Aynı gerçek, 'cinselliğe bağlı
hastalıklar' için, yani doğrudan cinsel temas olmaksızın,
cinsel organların etkilenmesine yol açan olası hastalıklar için
de geçerlidir.
Pek çok zührevi hastalık, değişik belirtiler
göstermekle birlikte, aynı yolla geçer. Bunlara ya virüsler ya da
elverişli ortamlarda doğan mikroplar neden olur. Özellikle de cinsel
organların kas dokusunda, ağızda ya da rektumda
yuvalanırlar. Bu elverişli çevre dışında ise çabucak
ölürler. Örneğin
tuvalet kapağı, kapı
tokmağı ya da benzer nesneler, bu mikropların toplanması
için uygun değildir. Ancak kimi seyrek durumlarda; kullanılan
havludan, iç çamaşırları ve öteki giysilerden de bulaşabilmektedirler.
Başka türlü dendikte, cinsel ilişki, bu mikroorganizmaların bir
kişiden başka bir kişiye geçmesi için çok elverişli bir
ortam yaratır. Ayrıca, böyle bulaşımlar sonucu birkaç
zührevi hastalığa birden yakalanmak olasıdır. Uçuk
dışında, bunların tümü tedavi edilebilir, ancak bir
bağışıklık hiçbir zaman söz konusu olamaz. Bir
kişi, tüm zührevi hastalıklara tekrar tekrar yakanabilir.
Zührevi hastalıklar içinde bütün dünyada en
çok yaygınlaşanı ve en tehlikeli sayılanı,
belsoğukluğu, ile frengidir. Her ikisinin de tarihi eski zamanlara
kadar uzanır. Bin yıllardır gösterilen çabalar bile ortadan
kaldıramamıştır bu hastalıkları. Dahası,
cinsel tabuların etkisi oranında, tartışılmaz konular
arasına girmişlerdir bunlar. Tarihte ilk etkin tedavi yöntemi, 1910
yılında bulunmuş ve frenginin önlenmesi yolunda önemli
adımlar atılmıştır. Aslında 1940'larda
penisilinin bulunmasına dek, frengi ve belsoğukluğu kesin
biçimde tedavi edilemiyordu. Ne yazık ki onca gelişme, onca bilimsel
buluş bile bu hastalıkları yenmede yeterli etkinliği
sağlayamıyor. Bu hastalıkların kökünün kazınabilmesi
için toplumun tutumunda da köklü değişikliklerin yaşanması
gerekiyor.
Geçmişte, zührevi hastalıklara oldukça
bağnaz anlayışlarla yaklaşılıyor, hatta bunlar
tıbbi bir sorundan çok ahlaksal bir sorun olarak görülüyordu. Bağnaz
kafalılar, bu hastalıkları 'günahın bedelleri' diye
nitelendiriyor ve baştan çıkmanın cezası olarak bunu hak
ettiklerine inanıyorlardı. Bu anlayışa göre, 'iyi' insanlar
bu hastalıklara yakalanmazdı. Dahası, genç bir insanın
bunlara değin ayrıntılı bilgi edinmesine de gerek yoktu.
Korku ve bilgisizlik, bir zırh gibi koruyordu bu bağnaz
anlayışları. Başarılı bir tedavi yönteminin,
cinsel özgürlüğü yaygınlaştıracağı görüşü
bile egemen olmuştu. Bulunabilecek çözümlerin de toplumsal ahlakı
sarsacağından korkuluyordu. Böyle tehlikelerle
karşılaşmak gizli bir gözdağı idi sanki ve halkın
bedensel sağlığından daha önemli görülüyordu.
İşte bu bağnazlıklar, bu bilim dışı
yaklaşımlar, günümüzde çok daha iyi gözlemlenebilen anlamsız ve
çileli sorunlarla karşı karşıya bıraktı binlerce
insanı. Öte yandan, son yıllarda geliştirilen gebelik önleyici
yöntemler de, zührevi hastalıkların önlenmesinde önemli bir
işlevi olan prezervatif kullanımını azalttı. Sonunda,
zaten yetersiz olan kendi kendine bakım, hastanın
bilgisizliğiyle birleşince, dünyanın birçok yerinde
belsoğukluğunun yeni ve daha güçlü bir türünün doğup
yay-gılaşmasına yol açtı. Çağımızdaki
ulaşım kolaylığı da bu hastalığın
büsbütün yayılmasına yaradı. Bu ve benzeri etmenler, bir zührevi
hastalığın, günümüzde nasıl bir salgın halini
alabileceğini apaçık göstermektedir. Bu salgının, özellikle
10 ile 20 yaş arası gençler üzerinde etkin olduğu görülüyor.
Günümüz gençliği, eğitim yetersizliğinden olacak, zührevi hastalıkların
belirtileri üzerine yeterli bilgi edinememektedir. Bu nedenle çoğu,
hastalığı göremediği için, bulaşıcı
etkisinden de kurtulamıyor ve bu hastalık, ilişkide olduğu
arkadaşlarına da kolayca bulaşabiliyor. Öte yandan, bazı gençler
de, cinsel ilişki kurmaya başladıklarını ailelerinin
öğrenmelerinden çekindikleri için, hastalığa yakalanınca
tedavi olmaktan kaçınıyor ya da çok korkuyorlar. Oysa bu
hastalıkların tedavi edilmeden yayılması, bir aile
sorununun ortaya çıkmasıyla ölçülemeyecek denli tehlikelidir. Cinsel
olgunluğa ermiş bir insanın, kendi
sağlığından başka, toplumun beden ve ruh
sağlığını da düşünmesi ve kendi kendine
alabileceği önlemleri, en önemli yurttaşlık görevlerinden biri
olarak görmelidir.
Zührevi hastalıklara ilişkin önemli
noktaları toparlayalım şimdi de:
• Zührevi
hastalıklar oldukça tehlikelidir.
• Herhangi
bir belirtisi görülmeksizin bu hastalıklardan birine yakalanmak her zaman
olasıdır.
• Bir
kişide birkaç zührevi hastalık birden görülebilir.
• Tedaviye
erkence başlanırsa, zührevi hastalıklar kolayca
iyileştirile-bilir.
• Tüm zührevi
hastalıklara değin tedaviler, bütünüyle gizli tutulur.
• Kendi
kendine tedavi yeterli değildir.
• Zührevi
hastalıklara tekrar tekrar yakalanma olasılığı da
vardır.
Aşağıda, çeşitli zührevi
hastalıklar üzerine bilgiler sunulmaktadır.
BELSOĞUKLĞU
Belsoğukluğu, günümüzün en yaygın
zührevi hastalıklarından biridir. Gono-küs adı verilen bir
bakterinin yol açtığı belsoğukluğu, bir kişiden
başka bir kişiye cinsel organların kas zarları ile,
ağız ile ya da rektum yoluyla geçebilir. Bu organların bulunduğu
sıcak ve nemli bölgeler dışında, gonokok
çabucak ölür. Bu nedenle hastalığın
havlu, kapı tokmağı, klozet kapağı ya da benzer
nesnelerden hemen geçmesi pek olası değildir.
Belirtileri
Cinsel organlara belsoğukluğu
bulaşımının görülmesi (jenital ilişki olduğu
takdirde) erkekte çoğunlukla 2 ile 10 gün arasında, işeme
sırasında ani bir yanma duygusuyla fark edilir.
Aynı zamanda penis ağzında koyu
yeşil-sarımtırak bir akıntı görülür. Öte yandan,
kadınlarda belsoğukluğu, bir süre fark edilmeksizin
gelişmesini için için sürdürür. İlk belirtiler erkekte olduğu
gibidir: yanma duyusu ve boşalma. Bununla birlikte, hiçbir belirtinin
görünmediği durumlar da söz konusu olabilir. Böyle bir durumda kadın,
herhangi bir bulaşımının olmadığı
sanısına kapılır. Aslında kadın bu haliyle
kendisinden daha sonra görülecek çekincelere göz yummakla kalmayıp,
bilmeden bu hastalığın başkalarına da geçmesini
sağlamış olur.
Ağız yoluyla cinsel ilişki
olduğu zaman belsoğukluğu bulaşımı bu kez de
boğazda görülür. Belsoğukluğunun boğazda görünen
belirtileri, yutkunma sırasında duyulan şiddetli acıdan,
bildiğimiz boğaz yanmalarına değin bir dizi oluşturur.
Ancak hiçbir belirtinin görülmediği durumlar da olabilmektedir.
Anal cinsel ilişki sonucu rektumda görülen
belsoğukluğu bulaşımı; kaşınma, yanma ya da
kanamalara neden olur ve dışarı atılırken acı
veren sarımtırak bir akıntı belirir. Aslında bu
belirtiler basur ya da ishalde de görülebileceğinden, kimi zaman
yanılgılara neden olmaktadır. Öte yandan, bu bölgede oluşan
belsoğukluğunun hiçbir belirtisine de rastlanmayabilir.
Belsoğukluğu, tedavi edilmeyip kendi
seyrine bırakılırsa, vücut içinde yayılmaya devam derek iç
çıbanların çıkmasına neden olur. Bu çıbanlar da mafsal
(artrik) iltihabı ve kısırlığa yol açar. (Bu
hastalıklar, belsoğukluğunun ilerlediği sıralarda
özellikle kadınlarda görülür.) Belsoğukluğuna
yakalanmış bir annenin bebeğine de doğum
sırasında bulaşabilir bu hastalık. Gonokok-kinin yol
açabileceği olası göz bulaşımlarını önlemek için
yeni doğan çocuğun gözlerine genellikle gümüş nitratlı özel
bir eriyik sürülür.
Teşhis
Belsoğukluğu, uygun bir biçimde bir
doktor tarafından bakterinin görüldüğü bulaşımlı
bölgeden, yani cinsel organlar, boğaz ya da rektumdan alınan bir
parçanın incelenmesiyle kolayca teşhis edilebilir.
Tedavisi
Belsoğukluğu, görüldüğü andan
başlayarak hemen kesin tedavi gerektiren önemli bir hastalıktır.
Günümüzde, bu tedavi oldukça basitleştirilmiş ve etkili bir duruma
getirilmiştir. Eğer penisilinle erken bir tedavi
gerçekleştirilirse, hastalık birkaç gün içinde
iyileştirilebilir. Penisilin tedavisinin yanı sıra, bazen
başka tıbbi uygulamalar da olabilir. Bununla birlikte
başarılı bir tedavi, bu hastalığa karşı bir
bağışıklık kazandırmaz. Kişi,
belsoğukluğuna yine yakalanabilir.
Önlem
Belsoğukluğu
bulaşımını önlemenin en kesin yolu, hastalık görülen
bir eşle cinsel ilişkiye girmemektir. Oysa hastalık günümüzde
öyle hızlı yayılabiliyor ki bazen belirtilerinin farkına
bile varılmıyor ya da gerçekten hiçbir belirti de görülmeyebiliyor.
Gerçekte bu önlem, sonunda tam cinsel perhiz uygulama gereğine bile
varır. En azından jenital ya da anal yoldan cinsel ilişkide
bulunanlar, bir prezervatif kullanarak, bu hastalığın
bulaşımından kendilerini koruyabilir ve ilişki
sonrasında işeme yoluyla ve cinsel organını sabunlu suyla
yıkayarak da bu önlemi pekiştirmiş olurlar. Birleşme
sırasında vajina-ya iletilen bazı jöle ve spermisidal köpükler
de bu önlemin etkinliğini artırır. Belki ağız yoluyla
cinsel ilişkiden sonra bazı anti bakteriyal maddelerle ağzı
çalkalamanın da yararları vardır. Ne yazık ki tüm bu
önlemlerin değeri ve etkisi hâlâ oldukça azdır. Bu nedenle cinsel
bakımdan oldukça etkin kadınlar, düzenli aralıklarla
vajinalarını koruyucu önlemler almak zorundadırlar.
Kadınlarda olduğu gibi, ağız yoluyla cinsel ilişki
kuran erkekler de düzenli bir boğaz kültürü yaptırmalıdır.
Ayrıca şunu anımsatmakta yarar var: Cinsel ilişkilerini
yalnızca bir eşle yürütenler sık sık değişik
eşlerle cinsel ilişki kuranlardan daha az yakalanırlar bu
hastalığa.
Hastalığın
eşcinsel ve karşıcinsel ilişkiler yoluyla
yayıldığına dikkat ediniz. Burada verilen kişilerin
doplam sayısı 63. Bunlardan yalnızca 44'ü karşıcinsel
ilişki, 16'sı yalnızca eşcinsel ilişki, 3'ü ise hem
eşcinsel hem karşıcinsel ilişkide bulunuyor. (Kaynak:
Newsweek, 24 Ocak 1972)
FRENGİ
Frengi, çok tehlikeli bir zührevi
hastalıktır. Belsoğukluğu kadar yaygın olmamakla
birlikte, bu onun seyrek rastlanan bir hastalık olduğunu göstermez.
Frengiye, cinsel ilişki sırasında
vücudun nemli iç kısımlarının özel temasıyla,
yakın bedensel birleşmelerle bir kişiden başka birine
geçen, spiraket adlı bir bakteriyal organizma neden olmaktadır.
İnsan vücudunun dışında bu spiroket bakterisi, birkaç
saniyeden fazla yaşayamaz. Bu nedenle frenginin tuvaletten, banyo
küvetlerinden, havlulardan, yatak çarşaflarından ya da benzeri
nesnelerden geçmesi olası değildir. Bu hastalık vücudun hiç el
sürülmemiş bir parçasından, yani derinin böyle bir parçasından
da geçemez.
Bununla birlikte, kas dokusu arasında bulunan
spiroket; bulaşımlı bir kişinin tükürüğünden,
menisinden, kanayan herhangi bir küçük sıyrıktan ya da cinsel
ilişki sırasında oluşan bir aşınma
noktasından bulaşabilir.
Belirtileri
Frengi
bulaşımının ilk
belirtisi, acısız bir yaradır. Bu yara, spiroketin vücuda
girdiği noktada 10 günle 80 gün arasında
görülür. Gerçekte,
görüldüğü yer, cinsel ilişkinin çeşidine
göre değişir:
Cinsel organların yakınlarında, ağızda ya da rektumda
görübeldiği ölçüde başka alanlarda da ortaya
çıkabilir. Yara,
gözle görülebilir ölçüde
büyük ya da zor fark edilebilir biçimde
küçük de
olabilir. Eğer yara, vajina ya da rektum içinde
görülürse, bunu kolayca
incelemek olası değildir. Ne yazık ki bazı durumlarda
dışarıda bile hiçbir belirti olmaz. Herhalde yara bir süre
sonra
iyileşir. İşte böyle bir gelişme sonucunda
bulaşımlı kişi iyileştiği kanısına
kapılarak kendini avutur. Gerçekten bu durumda hastalık ikinci
aşamasına geçmiştir.
Frenginin ikinci aşamasında spiroketler
kan dolaşımına girerek vücudun her yanına
yayılırlar. Sonuçta bulaşımın 3. haftasıyla 6.
haftası arasında vücutta deri döküntüleri ya da
kırmızı lekeler görülmeye başlar Bu lekeler herhangi bir
biçim alarak derinin küçük ya da geniş bir kısmını
kaplayabilirler. Bazı durumlarda hiç leke görülmeyebilir de. Leke olsun
ana yara olsun, her ikisi de bulaşımlıdır. Aynı
zamanda bu sırada tutam tutam saç dökülmesi olabilir.
Lekeler görünmez olduktan sonra frengi üçüncü
aşamasına girer ve birkaç aydan birkaç yıla uzayabilir. Uzun bir
süre hiçbir belirti görülmez. Oysa hastalığın bu
aşaması vücut içerisinde ani sıçramalarla değişik
yerlerde görülmesinden dolayı normal vücut dokularını zedeleyen
ve aynı zamanda önemli kalp hastalıkları, körlük, felç, beyin sarsıntısı
ya da başka beyin hastalıklarına, hatta ölüme götüren sonuçlara
yol açtığı için çok tehlikelidir.
Frengi hastalığı, doğum
öncesinde, annenin kan damarlarından bir bebeğe de geçebilir. Bu
nedenle anneler, doğumdan çok önceleri frengi için bir teste gereksinim
duyarlar.
Teşhis
Çoğunlukla bir kan testi sonucu doktor tarafından
kesin bir teşhis yapılabilir.
Tedavi
Frengi, çok erken tedavi isteyen önemli bir
hastalıktır. Tedaviye başlamadan önce de önemli bozukluklara yol
açmış olsa bile, günümüzde kolayca iyileştirilebilmektedir.
Alışılmış tedavi, bir dizi penisilin iğnesi
gerektirmektedir. Arasıra başka tıbbi önlemler de
alınmaktadır. Başarıdan emin olmak için düzenli kan
testleri yapılması da zorunludur. Yine de belsoğukluğunda
görüldüğü gibi başarılı tedavi, bir
bağışıklıkla sonuçlanmayacağından,
kişilerin frengiye tekrar tekrar yakalanma olasılığı
da vardır.
Önlem
Frengi bulaşımını önlemenin tek
kesin yolu, hastalıklı kişilerle cinsel ilişki
kurmamaktır. Bununla birlikte, belirtilerine dikkat edilmediği ve pek
çok insan bu hastalığı taşıdığından
habersiz olduğu için, önerebileceğimiz en akılcı önlem
şudur: Cinsel bakımdan oldukça etkin kişiler düzenli kan testi
yaptırmalıdırlar. (Her 3 ile 6 hafta arasında bir kez.)
Böyle testler, gerektiğinde genel sağlık merkezlerinde kolayca
yapılabilir. (Ülkemizde de özellikle büyük kentlerde zührevi
hastalıklar için hastane ya da bakımevleri bulunmaktadır.)
Jenital ya da anal cinsel ilişki
sırasında prezervatif takarak, işeyerek, ilişkiden sonra
cinsel organları sabunlu suyla yıkayarak, en azından kısmi
bir önlem alınabilir. Ayrıca vajinal köpük ve jöleler de bu iş
için kullanılabilir.
BAZI TROPİKAL ZÜHREVİ HASTALIKLAR
Burada açıklamamız gereken daha az
yaygın başka zührevi hastalıklar da vardır. Bunlar genel
olarak tropik ülkelerde görülmekle birlikte, bunların
çağımızda hangi yolları izleyerek yayılabildiğini
görmekde sanırız yararlıdır.
Chancroid (Yumuşak Çıbanlar)
Yumuşak çıbanlar da denilen bir ya da
birkaç acılı ve iz bırakan yarayla sonuçlanan bir tropik zührevi
hastalıktır. Penis ve vulva üzerinde birkaç günde görülebilen
yaralara neden olur. Bulaşım, «ducrey» basilinin etkisiyle olur. Bu
hastalık, antibiyotiklerle etkin bir biçimde tedavi edilebilir.
Granuloma Inguınale
Yaralara neden olan başka bir bakteriyal
bulaşımdır. Etkin bir antibiyotik tedavisiyle
iyileştirilebilir.
Lymphogranuloma Venereum
Bir virüsün etkisiyle oluşan tropikal zührevi
hastalıklardandır. Kasık bölgesinde bir yaraya (ülser) ve lenf
düğümlerinde şişkinliklere yol açar. Hastalığın
teşhisinde bir cilt testinden yararlanılabilir. Etkili bir biçimde tedavisi
yapılabilir.
CİNSEL İLİŞKİ YOLUYLA
YAYILAN BAŞKA HASTALIKLAR
Klasik zührevi hastalıklara ek olarak, cinsel
temasla pek çok hastalık yayılabilir. Kara sarılık, amipli
dizanteri, tifo, salmonello gibi hastalıklar bunlardan
birkaçıdır. Kara sarılık, örneğin anal ve
ağızdan cinsel ilişki sırasında dışkı
yoluyla geçebilir. Kara sarılığa neden olan kimi virüsler de
meni ve tükürükte görülür ve böylece cinsel ilişki sırasında
virüs kolayca öbür kişiye taşınabilir. Bu
hastalıkların tümümün tedavi gerektirdiğini söylemek bile
gereksiz. Sorunun tek olumlu yanı, bu hastalıkların fazla
yaygın olmayışıdır. Aşağıdaki
paragraflarda daha yaygın ve önemli hastalıklara değinilecektir.
Monilial Vajina Yangısı
Kadınlar, bazen vajinada yaşayan birçok
organizmanın çevre dengesinin bozulduğunu görürler. Böyle bir
bozulma, vajinal şırıngalar, alınan antibiyotikler,
doğum kontrol hapları ya da başka nedenlerden ileri gelebilir.
Sonuç olarak, vajinada monilia diye bilinen aşırı bir maya
artışı olur.
Belirtisi kaşıntı, yanma, kendine
özgü bir kokuyla beyazımsı bir sıvı akıntısı
ve çoğu kez vajinanın kuru olmasıdır. Bu
hastalığın bir erkekle cinsel ilişki sırasında da
geçebilme olasılığı vardır. İlişki
sırasında penis ucunun yanmasına neden olan bu hastalık,
erkeğin kadınla birleşmesi sırasında yeniden
bulaşabilir. Monilial vajina yangısı, henüz yeni yeni görülmekte
olup frengi ve belsoğukluğu gibi önemli sonuçlara yol açmaz. Lokal
tıbbi uygulamalarla tedavi edilir.
Trichomonal Vajina Yangısı
Trichomonas vajinalis, kadın ve erkek
keselerinin birçoğunda ve sidikyolun-da görülen tek hücreli bir
organizmadır. Erkekte herhangi bir belirti göstermemesine
karşın, kadında, kendine özgü bir kokusu olan,
beyazımsı köpüklü, işeme sırasında yanma duyusu veren
ve sorunlara neden olan bir akıntı biçiminde görülür. Öte yandan,
vajina ağzının birazcık şişmesine ve
kızarmasına da yol açar. Ağızdan alınan ilaçlarla, her
iki çiftte de uygulanmak üzere tedavisi yapılmaktadır. Yaygın
olarak görülen trichomonas salgını, frengi ve
belsoğukluğuna benzer belirtilerle sonuçlanmaz.
Zührevi Siğiller (Venereal Warts)
Zührevi siğiller, virüsten ileri gelen
bulaşımlardan kaynaklanır. Bu bulaşım, çoğunlukla
cinsel ilişki sırasında gerçekleştiği için,
siğiller erkek ve kadının anüsünde ya da cinsel organların
yakınında ya da üzerinde görülür. Tedavisi nispeten kolay ve
etkilidir.
Herpes Progenitalis
Soğuk algınlığı ya da
uçuk, vücudun değişik giriş çıkış bölgelerinde
özellikle ağız ve burun çevresinde görülen ve virüs yoluyla
bulaşan hastalıklardır. Bu bölgelerdeki bulaşım,
kuşkusuz bir cinsel ilişki olmaksızın belirir. Oysa
farklı virüslerin neden olduğu cinsel organ uçukları, bir
kişiden başka bir kişiye cinsel ilişki sonucunda geçerler.
Belirtileri erkek ve kadın cinsel organlarıyla anüs çevresinde görülen
acılı yaralardır. Yara, birkaç hafta rahatsız eder, sonra
kendiliğinden görünmez olur. Ne yazık ki bu aşamadan sonra
kendini yeni bulaşımlara hazırlıyor da olabilir. Son
zamanlarda, belirtinin görüldüğü yere krem sürme yoluyla bir tedavi
geliştirilmiş olmasına karşın, iyileşmesi
konusunda bir sonuç alınamamıştır. Bu yaraların
görülmesi durumunda başka hastalıklara yakalanmamak için bir doktora
görünmekte yarar vardır.
Hangi Mikroptan Geldiği Belirsiz Olan
İdraryolu Yangısı
Hangi mikroptan geldiği bilinmeyen idraryolu
yangısı, bir kızarma, bir yangı gibi
belsoğukluğuna benzer belirtiler gösterebilir: Örneğin bir
boşalma ve işeme sırasında rahatsızlık duyma.
Bununla birlikte durum belsoğukluğun-dan daha az önemlidir ve
çoğunlukla birkaç gün içinde başarılı bir tedavi
uygulanabilir.
KASIKBİTLERİ
Kasıkbitleri, kasık
kıllarının bulunduğu bölgede yaşar ve ürerler. Bu
bölgeden de, yakın cinsel ilişki sonucu başka kişilere
geçerler.
Seyrek durumlarda da geçiş, bitlenmiş
giysiler ya da yatak çarşafları yoluyla gerçekleşebilir.
Kasık bölgesinde kaşıntıya neden oldukları için
kısa sürede fark edilirler. Salık verilen herhangi bir ilaçla
bakımı yapılabilir, reçetesiz bir ilaç kullanmamaya özen
gösterilmelidir, ilaç kullanmadan önce sıcak bir banyo ve sabunlu suyla
temizleme önemlidir. Bundan sonra temiz bir giysi giymek, yeniden bitlenmeyi
önlemek için yararlı olacaktır. Bitlenen giysi ve çarşaflar,
temizlemeden geçirildikten sonra bir güzel de ütülenmeli-dir.
UYUZ
Uyuz kaşıntılarının
nedeni, deri boyunca uzanan ince aralıklarda gizlenen kene ya da uyuz
böcekleridir. Keneler, bitlenmiş çarşaflardan, giysilerden
olduğu kadar, cinsel ya da başka bedensel temaslarla bir kişiden
bir başka kişiye geçebilir. En etkin tedavisi, kasık bitlerinin
görüldüğü yere sıkılan losyonlarla gerçekleşir.
ZÜHREVİ HASTALIKLAR
Belirtileri Gözden Geçirme Listesi
Herhangi bir belirti
görülmeksizin bir insanın frengi ya da belsoğukluğuna yakalanma
olasılığı oldukça fazladır. Cinsel bakımdan fazla
etkin kimseler, bu nedenle düzenli tıbbi test yaptırmalıdır.
Ancak, bunlara karşın, herhangi bir belirti görülürse
aşağıda gösterilen yerlerde ve biçimlerde olur.
Bütün Vücutta
insana hasta duygusu veren
önemsiz bir ateş, bir frengi (ikinci aşama) ya da boğaz
belso-ğukluğu belirtisi olabilir.
Deride
Kene ya da uyuz böceklerinin yol
açtığı kaşıntıdan oluşan kabarcıklar ya
da sivrisinek ısırığına benzer kırmızı
şişkinlikler görülebilir. Öte yandan, vücudun temas yerlerinde
bunlara benzer frengi yaraları belirebilir. Ayrıca, vücutta bulunan
bir leke, frengi belirtisi olabilir (ikinci aşama). Frengi lekeleri
olasılıkla avuç içinden ayak tabanına değin uzanır.
Kafa
Kafadan bir tutam saçın ani
olarak dökülmesi frengi belirtisi olabilir (ikinci aşama).
Ağız
Önemsiz görünen bir soğuk
algınlığı, frengi belirtisi olabilir.
Boğazda
Bir boğaz
ağrısı, ağız yoluyla ilişki sonucunda geçen
belsoğukluğu belirtisi olabilir. Bununla birlikte, çoğu
durumlarda boğaz belsoğukluğu hiçbir belirti göstermez.
Peniste
Girişte acısız bir
ağrı, frengi yarasından ileri gelebilir. Yanma duygusu ile
beyaz, sarımsı bir boşalımın, belsoğukluğu
yada mikrobu henüz bilinmeyen bir idraryolu yangısından ileri
geldiği söylenebilir. Küçük ve acılı görünen kabarcıklar
kendi kendilerine iyileşseler bile sonraları yeniden görülür ve
siğile dönüşürler. Küçük karnabahar biçimindeki siğiller,
zührevi bir hastalıktan kaynaklanıyor olabilir.
Vulva ve Vajinada
iç ve dış dudakta
görünen yaralar, frengi belirtisi olabilir. Aslında bu
hastalığın belirtisi kadında seyrek olarak görülür.
Beyazımsı bir akıntı ve karın krampları,
belsoğukluğu tanısını güçlendirir. Vajinal
akıntılar daha büyük olasılıkla monilla ya da trichomonas
salgılarından kaynaklanıyor olabilir. Vulva, aynı zamanda
uçuk, zührevi siğil ve bitlerden de etkilenebilir.
Anüste
Küçük karnabahar biçimindeki
siğiller, zührevi siğillerden kaynaklanabilir. Küçük bir kan
akıntısı ya da pislik üzerindeki sümüksü madde, bir rektum
kaşıntısıyla birlikte görülüyorsa, bu bir anal
belsoğukluğu belirtisi olabilir. Bununla birlikte böyle bir
hastalık çoğu zaman belirti göstermez. Anüs bölgesi ve rektumda, anal
ilişki sonucunda frengi yaraları, uçuklar ya da ağrılar
ortaya çıkabilir.